Geçtiğimiz hafta gündem ‘kedicikleri’ ile ünlü sözde din adamı Adnan Oktar’ın gözaltına alınmasıydı. Tartışma hâlâ devam ediyor. 
Adnan Hoca' olarak bilinen Adnan Oktar ve grubuna İstanbul merkezli 5 ilde sabaha karşı dev operasyon başlatıldı. Hava destekli operasyonda Adnan Oktar ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı kararı var.
Suçlamalar arasında organize suç örgütü kurmak, siyasi ve askeri casusluk, inanç istismarı ve küçük çocuklara taciz iddiaları yer alıyor.
Operasyonda çok sayıda silah, çelik yelek ve zırhlı araç ele geçirildi.
Uzun süredir İslam’ın temelini sarsmaya çalışan ve bu sebeple sürekli muhalefet ettiğim Yahudi dostu Adnan Oktar hak ettiğini buluyor. Gözaltı sürecinin tutukluluk durumuna dönüşmesini ise sabırsızlıkla bekliyorum. 
Adnan Oktar’ın gözaltına alınması İngiliz gazetelerinde olumsuz karşılık buluyorsa doğru yolda gidildiği tezi kanıtlanmış sayılır.

ADNAN OKTAR MİLAT MI? 
24 Haziran seçimlerinden önce devletin tarikat ve cemaatlere karşı takındığı tavrın değişeceği kulislerde konuşuluyordu. Fakat açıkçası ben operasyonların bu kadar çabuk başlanacağını tahmin etmemiştim. 
Uzun süredir tarikat ve cemaatlerin devlet içinde söz sahibi olduğunu biliyoruz. Son olarak Fethullah Gülen cemaatinin ülkeye verdiği zararı göz önüne aldığımızda devletin tarikat ve cemaatlere karşı kazan kaldıracağı sürpriz olmadı. 
Özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde bakanların milletvekillerinden olmaması, tarikat ve cemaatlerin milletvekilliği/bakanlık savaşına girmesini engelledi. Bu engelleme devlet içindeki güç savaşına da mani oldu. 
Zira her seçim öncesi bazı tarikat ve cemaatler hükümet olması muhtemel siyasi partilerden milletvekilliği sıralamasında yer istiyordu. Kendi içlerinden meclise vekil gönderen bu oluşumlar ardından bakanlıklarda temsil edilmeyi bekliyordu. Şahsen ben bir çok bakan biliyorum ki tarikat ve cemaat mensûbu idiler. 

GEÇTİĞİMİZ HAFTAKİ CUMA HUTBESİ NEDEN ÖNEMLİ? 
Geçtiğimiz 13 Temmuz günü cuma hutbesinin ana başlığı 15 Temmuz hain darbe girişimi idi. Alt başlık ise tarikat ve cemaatlere ayrılmıştı. 
“15 Temmuz’u bir daha yaşamamak için bizlere düşen öncelikle din gibi yüce bir hakikati şahıslar üzerine bina etmemektir.” cümlesi, şahıslar üzerine bina edilmiş tarikat ve cemaatleri hedef gösteriyor. 
Sonuna -cu -ci eki almış “şuncu ya da buncu” ismiyle telaffuz edilen oluşumlar yukarıdaki hutbe cümlesinin direkt muhatabıdır. 

TARİKATLAR GEREKLİ Mİ?
Hutbede geçen “İslam’ı sahih kaynaklarından, iyi niyetli ve güvenilir ellerden öğrenmektir. Kur’an-ı Kerim ve Sevgili Peygamberimizin sünneti seniyyesi rehberliğinde yaşamaktır. Sahabe neslinden günümüze kadar Müslümanların büyük çoğunluğunun üzerinde yürüdüğü mutedil yolun dışında kalan bütün anlayışların sırat-ı müstakimden sapma anlamına geldiğini bilmektir.” açıklaması bir çok konuyu içinde barındırıyor. 
Tarikat ve cemaatlerin en büyük pazarlama yöntemi ‘Allah’a ulaşmada yardımcı olmaktır.’ Bu esnada Kuran-ı Kerim ve sünnet yolunda ilerlerken içinde bulunan oluşumun fikirleri de öğrenilmeye başlar. 
Mesela Fetullah Gülen hareketini de içinde barındıran Türkiye’nin en büyük tarikatlarından bir tanesinin kurucusunun yazdığı kitap, mensupları tarafından neredeyse Kuran-ı Kerim’den önce geliyor. Toplanıldığında ne yazık ki Kuran yerine bu kitap okunuyor. 

SÜNNET YERİNE YENİ ADETLER 
Hutbede “Sahabe neslinden günümüze kadar Müslümanların büyük çoğunluğunun üzerinde yürüdüğü mutedil yolun dışında kalan bütün anlayışların sırat-ı müstakimden sapma anlamına geldiğini bilmektir” denilerek Peygamber Efendimiz’in (SAV) sahabe-i kiram’ın ve sahabeyi takip edenlerin yapmadığı dini uygulamaları yapıp İslam’a yeni ve olmayan kurallar konulması da ‘yoldan sapma’ gibi ağır bir ithamla isimlendiriliyor. 

ALLAH’A MI KULA MI KULLUK EDECEĞİZ
Hutbenin sonuna doğru şu cümleler söyleniyor; “Bizi Allah’a kulluk yerine kendine kul olmaya çağıranlara itibar edilmemelidir.” 
Herhangi bir tarikata mensup olup da, tarikat liderinin yaşadığı yere gidip tarlasında ve evinde hizmet eden ve bunu kutsal bir görev sayanlar bu cümleyi iyi okumalılar. 

BEN DİN ADAMI DEĞİLİM 
Yazımın konusu İslam olunca bin düşünüp bir yazıyorum. Zira İslam konusunda eğitim almış değilim. Ancak bu konuda iyi bir araştırmacıyım. 
Son hutbeyi gözönüne alırsak tarikat ve cemaat konusunda devlet ile aynı fikirde olduğum için mutluyum. Çünkü bu coğrafya ne çektiyse sözde İslami tarikatlardan çekti. 

TARİKAT/CEMAAT TEHLİKESİ 
Batı temelinde dini cemaat, Batıni İslamcı tarikatlar ve din kisvesi altında etnik unsurları ve cemaatleri birbirine düşürerek hedefine ulaşmıştır. Osmanlı’yı yıkan bu tehlikeli tarikat/cemaat çekişmesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti için de büyük bir tehlikedir. 
Daha yüz yıl önce İngiliz ajanlarının şeyh kılığında kurduğu tarikatlar Osmanlı İmparatorluğunun önce İslam birliğini bozmuş, daha sonra toplumsal ayrıştırma sonrası siyasi yapısını yerle bir etmiştir. 
15 Temmuz günü tarih tekerrür etti ve batı tarikat/cemaat kozunu tekrar oynadı. Kendilerini İslami cemaat olarak tanıtıp aslında İslam adı altında siyasal ideolojilerden başka bir şey olmayan bu oluşumlar, nerede bir Müslüman varsa orada olmayı hedeflemişlerdir. 
Osmanlı İmparatorluğu Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüşürken, mübarek dinimiz İslam'ı kullanan bir kısım tarikatlar ile masonik ve dini cemaatler içindeki ajanlar yerlerini korudu.  
Bu topraklar, Yunan işgal kuvvetlerini Manisa'ya girişinde törenle karşılayan şeyhlerden tutun da, bir gün içinde 3500 Türk'ü çocuk, kadın demeden diri diri yakmış, 1500 kişiyi de kurşunlayarak katleden işgalci Yunan askerlerine, İzmir’i terk etmemeleri için yalvaran tarikat alimlerine kadar binlerce Yahudi dönmesi gördü. 
Tarikat/cemaat adı altında İslam coğrafyasını batıya peşkeş çeken oluşumlar devletin ve milletin en büyük düşmanlarından biridir. 

SIRADA KİM VAR? 
Adnan Oktar ve cemaatine yapılan baskın ve gözaltıların arkası gelebilir. Kendini cemaat olarak isimlendiren yapılar diken üzerinde olsun. Bence bu operasyonların arkası gelir. 
Beklentim ve temennim bu yönde. 

15 TEMMUZ’A DAİR 
15 Temmuz hain darbe girişiminin ikinci yılını doldurduk. Hamdolsun ki kazanan Müslüman Türk milleti oldu. 
Benim FETÖ ile mücadelem çok uzun yıllar öncesine dayanır. Herkes “Hocaefendi” derken bizim ‘İslam düşmanı’ dediğimiz günlere uzanır FETÖ ile olan kavgamız. 
Söylenecek çok şey var ama uzatmak istemiyorum. 
Konuyu önceki gün Sayın Devlet Bahçeli özetledi. 
"FETÖ düşmanın ta kendisidir. Din ve iman muhalifidir, Müslüman Türk Milletinin lanetle anacağı ihanet oluşumudur. 15 Temmuz gecesi Türkiye'nin tepesinde kanunsuz uçak uçurup, helikopter gezdirenlerin Haçlı işbirlikçisidir. Bu maşaları tutan eller kirlidir, kanlıdır ve alayı birden Türk'ün ezeli ve ebedi düşmanlarıdır." 
Bu sözün üstüne söyleyecek sözüm yok. 
Kahrolsun Siyonist Hizmetkârları
Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye! 
Velhasıl... 
Bu konuya ne bu köşe ne de bu gazete yeter. Özet olara şunu belirtmek isterim ki, amaçları İslam olması gerekirken, siyaset ve ekonomi derdine düşmüş oluşumlara destek vermemek gerekiyor. 
Bu yüzden 15 Temmuz’u ve tarikat/cemaat tehlikesini iyi analiz etmek gerekiyor. 
Elimizde yazıldığı günden bu güne değişmemiş bir Kuran-ı Kerim varken, başka bir kitap peşinde koşmayalım.  
Alemlere rahmet olarak gönderilmiş Peygamber Efendimiz (SAV) yolumuzu bir ışık gibi aydınlatırken  kendimize başka bir önder aramayalım. 
Akıllı olalım, uyanık olalım. Bu coğrafyaya bir ayrışma çatışması daha ağır gelir.