Okula başlamak hem çocuk hem de aile için heyecan verici bir tecrübedir. Özellikle de çocuk için okul, onu bir süreliğine anne ve babasından ayıran yeni bir mekân olmasının yanında daha önce karşılaşmadığı sosyal bir çevredir de. Üstelik bu çevrede yeni birtakım kavramlarla da karşılaşır çocuk ve kendini bu yeni kavramların getirdiği durum ve sorumlulukların içinde denge kurma çabasında buluverir.

Öğretmen, sınıf, arkadaşlar, kalabalık, gürültü, kurallar, kitap, defter, kalem, başarı, başarısızlık gibi sayısız kavramdan oluşan okula özgü dil dünyasına çocuğun sağlıklı bir şekilde dahil olabilmesi; onun gelecekteki kişiliğini ve başarısını etkileyen unsurlardan olacaktır. Yaşı, beden gelişimi ve mental olgunluğu okul için uygun seviyede olan çocukların; bu noktadan sonra eğitim sürecindeki başarısını etkileyen en önemli unsurlardan biri anne baba tutumlarıdır ki esasında bu tutumların çocuğa olumlu/olumsuz etkileri okul öncesinde başlar. Eğer çocuk üzerinde olumsuz etkiler kalmışsa bunların çözümünü sadece okuldan ve öğretmenden beklemek hayalperestlik olur.

Birinci sınıf veli/si olmak istiyorsak okulun imkânlarını, geçmiş dönemlerdeki başarılarını, öğretmenin kariyer ve yeterliliğini, çocuğun anneye mi babaya mı dedeye mi çektiğini, çocuğum acaba komşumun, eltimin çocuğundan geri kalır mı endişe ve sorularını bir kenara bırakmalıdır. Her çocuğun kendine has zekâ ve yetenek durumu olduğunu unutmayıp karşılaştırmalardan uzak durmalıyız ki esasında ilk meselemiz de bu değildir.

Şimdi sorularla nasıl bir veli olduğumuza tane tane bakalım, sonra da her anne baba, kaçıncı sınıf veli olduğuna kendi karar versin.
Çocuğunuzun okula başlamadan önce kulak, burun, boğaz vb. sağlık taramalarından geçmesini sağladınız mı? Cevap hayır ise unutmayalım ki iyi duymayan, göremeyen, beynine yeterli oksijeni çekemeyen çocuk; düşük algı ile yeterli öğrenmeyi gerçekleştiremeyecektir.

Çocuğunuzun beden temizliğine önem veriyor, banyo yapmasını sağlıyor musunuz, tırnaklarını kesip saçlarını kontrol edip toplayarak okula gönderiyor musunuz? Cevap hayırsa hastalıklar ve bitlenme gibi problemler için uygun zemini hazırlıyorsunuz.

Çocuğunuza tuvalet eğitimi verdiniz mi, temizlik adabını öğrettiniz mi? Cevap hayır ise okulda yüzlerce öğrencinin kullandığı tuvaletlerde çocuğunuzun işi oldukça zor demektir.
Çocuğunuza sözlü veya fiili şiddet uyguluyor musunuz? Cevap hayır bile olsa biz öğretmenler, çocuğu sevmek için uzattığımız elden kaçan çocukların durumunu anlıyor ve bu duruma üzülüyoruz.

Çocuğunuza okula gitmeden önce yeterli olarak kahvaltı yaptırıyor musunuz, beslenme çantasına koyduklarınızın sağlıklı olmasına dikkat ediyor musunuz, kantinden alışveriş yapmasına izin veriyor musunuz? Bu konulardaki yanlış uygulamalarınız, çocuğun kritik gelişim süreçlerinde iyi beslenmemesi ve gelişememesi sonucunu doğuracaktır. Sürecin sonunda çocukta bünye zayıflığına ve hastalıklara kendinizi hazırlayın.
Çocuğunuz hasta ve ateşliyken onu okula gönderiyor musunuz? Cevap evet ise çocuğunuzu gerçekten sevip sevmediğinizi ve bulaşıcı bir hastalık varsa diğer çocukları da riske atıp atmadığınızı bir düşünün.

Çocuğunuzla yeterince ilgilenip, oyun oynayıp onun maddi/manevi ihtiyaçlarını karşılıyor musunuz? Yoksa onları televizyon ve tabletlere mi emanet ediyorsunuz? Cevapları siz vermeseniz de biz öğretmenler çocuğun olumlu/olumsuz davranışlarından ve sözlerinden öğreniyoruz.
Bir veli olarak evde kitap, dergi, Kur’an-ı Kerim okuyor ve çocuklarınızla camiye gidiyor veya evde cemaatle namaz kılıyor musunuz?  Cevaba gerek yok, çocuk ayak izlerinizi takip edecek sonra da öğretmen, çocuğun konuşulanları veya yazılan paragrafı anlama sıkıntısına çözüm arayacak.
Ebeveyn olarak çocuğun öğretmeni ile yeteri kadar iletişim içinde misiniz, veli toplantılarına katılıyor musunuz, yoksa okula hiç uğramadınız mı? Cevap olumsuzsa öğretmen için yapacak pek bir şey kalmıyor. Çünkü okul-aile-çocuk iş birliği sağlanmadan çocuğun okul hayatı sağlıklı ilerleyemez.

Son sorumuzun cevabı da her velinin kendisinde kalsın: Siz kaçıncı sınıf bir velisiniz?
Cevap ne olursa olsun veli hatalardan ders alarak çocuğunu okula, okumaya, yeni arkadaşlıklara ve öğretmene karşı olumlu tecrübelerini aktararak hazırlamalı, çocuğun okula gelişini bir ceza ve zorunluluk gibi algılamasına sebep olmamalıdır. 

Muhtemel başarısızlık durumlarında olumsuz tepkiler vermemeli; çocuk yüreklendirilmeli, çalışmaları desteklenmelidir. Yoksa çocuk okuldan, derslerinden soğuyan içe kapalı bir kimliğe bürünecektir. Önemli olanın performans değil gayret ve emek olduğu çocuğa hissettirilmelidir. Ayrıca aile içinde sağlıklı ve huzurlu bir iletişim ortamı oluşturulmasına dikkat edilmelidir. Aile ilişkilerindeki olumsuzluk, çocuğun dikkatsizlik, hırçınlık, tembellik ve saldırganca davranışlar göstermesine sebep olabilir.

Son sözü, İlahî sır ve gerçeklerle kendini kavrama ve anlama kabiliyetini dert edinen şaire bırakarak Şiirden Şuura ulaşmaya çalışalım: 

Çeşm-i insâf gibi kâmile mizan olmaz
Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz      //Talibî