Bir ülke düşünün. Ekonomik krizle boğuşan, limanlarını, kamu kurum ve kuruluşlarını özelleştirmek suretiyle gelir elde etmeye çalışan, Avrupa'dan, IMF'den borç dilenen... Evet bu ülke Yunanistan. 2001 krizi öncesi ve hemen sonrasındaki Türkiye ile aynı kaderi paylaşan bir ülke. Ancak gel gör ki Türkiye yaşadığı ağır finansal krizlerden ders alarak yapısal reformlarla ekonomisini hızla iyileştirip geliştirirken Yunanistan krize neden olan savunma harcamalarını ve yatırımlarını her geçen gün arttırıyor.

En son Amerika Birleşik Devletleri (ABD)  Yunanistan ile yaptıkları anlaşmaya göre 1,2 milyar Euro karşılığında Yunanistan'ın F-16 savaş uçaklarını modernize edecek. Tabi bunun yanında bir de Yunanistan'daki limanların işletim hakları da ABD'ye peşkeş çekilecek. 

Sadece savaş uçakları ile sınırlı kalmayan Yunanistan Hükümeti aynı zamanda Fransa'dan 4 adet savaş gemisi kiraladığını açıkladı. Ortada fiili olarak bir savaş yokken böyle bir girişim akıllarda soru işareti bıraktı. Ege'deki ada ve adacıklarda ardı ardına sert ve kışkırtıcı açıklamalar yapan Yunanistan hükümetinin ve üyelerinin amacının ne olduğu, neden böyle adımlar attığı ortada. 
 
Plansız, orta ve uzun vadede ülke ekonomisine girdi sağlamayacak olan bu savunma yatırımları elbette Yunanistan'ı şuan ki halinden daha fazla zora sokacak gibi görünse de aslında tüm bu yatırımlar Türkiye'nin de içinde bulunduğu Doğu Blok'una karşı yapılacak savaş ilanının ön hazırlıkları olarak adlandırılabilir. 

Rusya-Türkiye-İran üçlü Suriye zirvesi sonrasında Amerika'nın Suriye'yi kimyasal silah bahanesi ile sözde vurması, Fransız Cumhurbaşkanı E. Macron'un ''Suriye'yi vurarak Rusya ve Türkiye'nin arasını bozduk'' tarzındaki siyasi eziklik içerisindeki açıklaması, Yunan Bakanın Türkiye'yi savaş ile tehdit etmesi, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin Suriye'nin kuzeyindeki Amerikan birliklerinin yerine kendi askerlerinden oluşan bir Arap Askeri Birliğini bölgeye göndereceklerini açıklamaları... 

Bu gelişmelerin her biri gösteriyor ki 2019 yılı tüm zamanların gerilim rekorunu kırarak belki de büyük bir savaşa sahne olacak. Bu savaş ekonomik ve siyasi olarak son 20 yıldır zaten dünyada var olan tiyatronun son perdesi belki de. Bu yüzdendir ki Türkiye önümüzdeki yıl yapılacak seçimlere tüm bu gerilimler eşliğinde girerek azalan dinamizmini ve enerjisini sıfırlamak istemiyor. Seçimleri bugünden bitirerek yenilenen sistemle yenilenen kadrolarla ve deşarj olmuş zihinlerle gelecek riskleri ve tehditleri daha rahat göğüslemeyi ve belki de rakiplerini yeni siyasi ve ekonomik iş birlikleri ile şaşırtmayı planlıyor.