Eğitim Vizyonu belgesindeki maddeleri son iki yazımızda değerlendirmiştik. Bu son yazımızla meseleyi toparlayıp bir neticeye bağlayalım.

Belgede erken çocuklukla ilgili olarak 5 yaşındaki çocukların, zorunlu eğitim kapsamına alınacak olması bir hedef olarak belirlenmiş. Memleketimizin bütününe ait sosyo-kültürel yapı ve taşımalı eğitim sorunları göz önüne alındığında her bölgede bu yaştaki çocuğun zorunlu olarak okula başlaması pek sağlıklı görünmüyor. Pratik bazı çözümler sunulmuşsa da en son olarak İnegöl’ümüzde yaşanan “kreş” olayı bile güçlü ekonomiye sahip gelişmiş bir ilçede bunlar oluyorsa diğer şehirlerimizde neler olmaz dedirtiyor. Ayrıca eğitimi çok önemli gören bir eğitimci olsam da evlatlarımızın, öncelikle çocukluklarını aileleri ile doya doya yaşamaları taraftarıyım. Sonrasında hayat zaten onları yeterince koşturacak, yarıştıracak… Velhasılıkelam 5 yaş zorunlu eğitim kapsamına alınmadan işin cazibesi artırılarak bu grubun okul ve sınıfları daha çok tercih edilir hale getirilmelidir.

İlkokul ve ortaokulların gelişimsel açıdan yeniden yapılandırılmasıyla ilgili olarak ikili eğitim tümüyle kaldırılması planlansa da kısa vadede derslik ihtiyacının ortadan kalkması kolay görülmüyor, bu iş zaman alacaktır. Yardımcı kaynak ihtiyacının büyük ölçüde ortadan kaldırılması planlanıyor; ancak kabul etsek de etmesek de sınav sistemleri ile eğitim sistemi ve okullarda okutulan kitaplar uyumlu olmadıktan sonra yardımcı kaynakları yasaklamak gibi uygulamalar işi çözmez. 

Tüm temel eğitim kurumlarında çocukların düşünsel, duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını destekleyen Tasarım - Beceri Atölyeleri kurulacak olması güzel bir hedef. Umarım bu hedefe ulaşarak çocukların yeteneklerini keşfetme, estetik anlayışını uygulama ve değerlendirme becerisini kazanmalarına yardımcı olabiliriz. Tabi ki bu konuyu destekleyebilmek için de ders sayısı ve ders çizelgesi yeniden yapılandırılacaktır.

Ortaöğretimde alan seçiminin 9. sınıfta yapılması ve 12. sınıfta pilot bölgelerden başlamak üzere yükseköğretime hazırlık ve oryantasyon programı olarak düzenlenecek olması önemli ve akla birçok soruyu getiren hayatî bir düzenleme. Bu konuda detayları görmeden yorum yapmak pek sağlıklı olmayacaktır.

İmam hatip okullarında Arapça ders kitapları yazma, okuma, dinleme ve konuşma alanlarında tüm dil becerilerini geliştirecek şekilde bir bütün hâlinde tasarlanması ve meslek dersleri ile akademik derslerin oranları farklı alanlarda üniversite okuyacak öğrencilere göre planlanması hedefleniyor. 28 Şubat sonrası niteliği zarar gören bu okullarda hem meslek dersleri hem de akademik derslerde usta eğitimcilerin, yetkin ve ehl-i sünnet anlayışa sahip hocaların dokunuşlarına ihtiyaç var ki yeni sapkınlar türeyip de milletin manevî değerleri ile oynayıp bu değerleri yozlaştırmasın, bizlere bir kez daha 15 Temmuzlar yaşatmasın.

Mesleki ve teknik eğitimde sektörle birlikte eğitim-istihdam, üretim bağlamında iyi uygulama örneklerinin medya platformlarında görünürlüğü artırılması, ulusal ve uluslararası yarışmalar düzenlenerek başarılı öğrencilere eğitimlerine devam ederken veya mezuniyetten sonra mikro krediler sağlanması planlanmakta. Bu vitrin işler güzel olsa da meslek lisesi öğrencilerinde niteliği artırıcı adımlar atılmadıkça bu okullara olan talep artmaz. Maalesef bu okullar, bugün nitelikli okullar diye başlayan bir listenin son sıralarında. Eğer bizler okulları birinci, ikinci, üçüncü diye sıralamaya ve ayrıştırmaya başlarsak listenin sonunda kalanların cazip olduğuna ne kendimiz inanırız ne de öğrenci inanır ve bu okulları tercih eder. 

Özel öğretim kurumlarındaki teftiş-rehberlik çalışmaları öğrenmeyi geliştirme odaklı bir yapıya dönüştürmesi ve özel okullar ile resmi okullar arasındaki sosyal dayanışma ve bütünleşmeyi artırmak için ortak proje ve platformlar oluşturulması diğer bir hedef. Burada dikkatimi ilk çeken şey “teftiş” ifadesi. Devlet okullarıyla özel okulların aynı mevzuata göre yönetildiğini düşünürsek bu “teftiş” kavramı, bu kurumlara olan güvensizliğin göstergesidir. O halde konunun muhatabı olan özel okullar da ilgili bakanlık da önce nerelerde hata yaptıklarına bakmalıdır ki sonrasında özel ve resmi kurumlar arasında dayanışma sağlanabilsin. 

Ayrıca özel öğretimde çalışan rehber öğretmenin iş yükünün de verimliliğinin de oldukça fazla olduğu unutulmamalı. Tek bir örnek vereyim: Bir rehber öğretmen düşünün ki yılda 60 öğrencinin veli ziyaretini gerçekleştirmiş olsun. Sanırım devamını yazmama gerek yok.
Meseleyi toparlayacak olursak Vizyon Belgesi, hızlı ve köklü bir sistem değişimini öngörmüyor. İçinde iyi niyetle atılmış/atılacak adımlar bulunmakla birlikte gündeme getirdiği konular bazı problemleri kısmen çözecek gibi duruyor. Bunun yanında önemli olmasına rağmen gündeme alınmayan meseleler de yok değil.

Kanaatimce en önemli meselelerimizden biri “din eğitimi” konusu. Temel eğitimden ortaöğretime kadar bütün okul türlerinde ders kitapları dikkatle incelenerek itikâdî noktalarda kusurlu olanlar ayıklanmalı ve buralardaki ciddi hatalar tespit edilip sorumluları ortaya çıkarılmalı. Kur’an-ı Kerim’e ve sünnet anlayışımıza uymayan meseleler çok basitmiş gibi algılanıp hafife alınmamalı. Türkiye, İslâmiyet’in en güçlü kalesi olmaya devam edecekse çocuklarımıza hem itikâdî hem amelî konuları doğru öğretmemiz şart. Çünkü İslâm, bu milletin vücudundaki omurga gibidir; omurgamız sağlam olmazsa maddi manevî bütün değerlerimiz yerlerde sürünür. 

%99’u Müslüman bir ülkede yaşıyoruz; ancak herkesin farklı bir dinî anlayışının olması ilginç bir tablo. Dinimiz bir, amelde de dört mezhebe sahibiz ki bu da bir ayrışma sebebi değil. Bunun dışında kalan her hareket İslâm’ı keyfî şekilde yorumlamak olur.  Nasıl ki beton mikserlerine su katmak yanlış bir uygulamaysa binanın zayıf olmasına, zamanla çökmesine sebep olacaksa dinde de modern olmadığı iddiasıyla reform istemek, islâm’ı ılımlı hâle getirmeye çalışmak da toplum hayatımızda aynı neticeyi doğuracaktır.

Bu çeşitliliğin temel sebeplerinden biri de bazı İlâhiyât Fakültelerinin kendilerini felsefe öğretmeni yetiştiriyor zannetmeleridir. Her şeyin felsefesi yapılır; ancak İslâmî mevzularda tefekkürle emrolunuyoruz. Kur’an-ı Kerim’i, Sünneti seniyyeyi, fıkıh âlimlerinin başucu eserlerini bir kenara itip din, ruh ve ictimai bilgi cahillerinin kendi kısa akılları ile ve zamanlarındaki fenni keşiflere göre, anladıklarını din kabul edemeyiz, etmemeliyiz. Unutmayalım ki felsefe zamanla değişir, ancak din, asra göre değişmez.
4+4+4 sistemindeki lise kısmının zorunluluktan çıkarılmasında fayda var. Okula devam etmeyen, zoraki devam edenlerin çeşitli suçlara bulaşabildiği bu grup, bir an önce hayata atılmalı ki hem okula daha istekli, hedefli öğrenciler gelsin hem de okumaya niyeti olmayan çocuk bir mesleğe yönlendirilsin. 

Dershanelerin kapanması, kurs merkezlerinin muallakta kalan durumları, atama bekleyen binlerce öğretmen, yönetici ve öğretmen atamalarında liyâkâte dikkat edilmesi gibi nice mevzuda net ve adil adımların atılması da toplumun beklentisi. 

Son söz şâirin:
Bâtıl hemişe bâtıl u merduddur velî
Müşkil budur ki sûreti haktan zuhur eder     //Bâkî

(Bâtıl her zaman kötü sayılmış, dışlanmıştır, gel gör ki zamanımızda hak suretinde ortaya çıkıyor. Mesele bu…)