Bu gün yaşadığımız dünyayı idare etmeye çalışan güç veya sistem, adına ne derseniz deyin, yaratmış olduğu(COVİD-19) kaos nedeniyle de olsa kısa vadede bu kaosu sonlandırmayacaktır. İnsanlığın zarar görmesi ekonomilerin batması umurlarında bile değildir. Bizlerin üst akıl olarak tahmin ettiğimiz bu güç aslında feodal ortaçağın modern dünyaya yansıyan halidir. İnsanlığın geleceğini düşünmeyen ama insanlığa sahip oldukları felsefe doğrultusunda şekil vermeye çalışan, acımasızlığa ve adaletsizliğe prim veren bu sistem başarılı olabilir mi? Kararı sizler verin.

Bu sitemin yaratmış olduğu en temel problemlerden bir tanesi, küresel adaletsizliktir. Bu yıllardan beri maalesef kırılamamıştır. Güçlü her zaman güçsüzü ezmiş ve kendi kontrolü altına almıştır. Devletler bağımsızlıklarını kaybedince de halkın bu sömürüden kurtulma imkanı kalmamıştır. Emperyalist sömürü düzeni şekil değiştirerek, artık devlet, bölge, sınır, tanımaksızın dünyayı hedef almaktadır. Amaç dünyadaki siyasi ve ekonomik dengeleri değiştirip, yeniden yapılanmasını sağlayarak yeni jeopolitik dengeler oluşturmaktır.

Var olan ve değiştirilmek istenen bu sitem içerisinde bir birinden farklı tutarsızlıkları barındıran sorunların, diğer biri ise bir ülkede toplum katmanları arasında oluşmuş olan gelir dağılımındaki adaletsizlik, devletler arasında da kendisini bariz bir şekilde göstermektedir. Dünyada yetişmiş nüfusun en zenginini teşkil eden % 1’lik bir kesim, dünya zenginliğinin %46’sına sahiptir. Dünyanın en zengin 85 kişisinin kazancının toplamı, dünya nüfusunun yarısını teşkil eden alt gelir gruplarının kazançlarının toplamına eşittir. Yani dünyada var olan yönetim sitemlerinin elde ettikleri milli gelirleri artmasına rağmen, alt gelir gruplarının ve emeklilerin maaşları milli, gelir artışına paralel olarak artmamaktadır. Buda toplumlarda gelecekle ilgi kaygılara neden olmaktadır.

Duygusal zekası ve ekolojik algısı olmayan emperyalist sistem, kendisini daha fazla kazanmaya odaklamış, toplumları aşırı tüketime yönelterek devamlı kar etmek ve karını artırmada insanlığı bir araç olarak kullanmaya devam etmektedir. Dünya üzerinde yaşayan halk kitleleri bu oyun ve stratejilerden haberdar olsalar bile, devletlerinin bir sömürü kıskacında ve borç batağından olmalarından dolayı hiçbir şey yapılamamaktadır. Sebebi tüm dünya devletlerinin ürettiği milli gelir 84 trilyon dolar iken, tüm dünya devletlerinin borçlarının toplamı 284 trilyon dolardır.

Dünyanın küresel sorunlarının bir diğeri ise uluslar arası şirketlerin günümüz dünyasında devletlerden daha güçlü bir konuma gelmiş olmalarıdır. Bu sistemin oluşturduğu bu güçler hem kendi devletlerinin halkına zarar verirken dünyayı da tehlikeye atmaktadır. Bu gidişat dünya ticaretinde rekabetten ziyade tekelci bir hegemonya hakimiyetine doğru gitmektedir. Özellikle ABD’nin Ortadoğu da ve dünyanın diğer ülkelerinde demokratikleşme bahanesi ile yürütmüş olduğu terör ve savaşlar kendisinin büyük şirketlerine iş sahası açmaktan başka bir amaç taşımamaktadır. Dünyanın büyük bir kısmı nasıl bir soygun ve sömürü sitemi içinde yaşadıklarını bilmemektedir. Bu kitleleri yönlendiren onların algılarıyla oynayan medya sektörü, dünyanın her yerinde tekel olmuş güçlerin eline geçmiştir. Dünya Teknoloji tanımı altında, kendi canavarını yaratmış, bütün yönetim sitemleri ,tekno diktatörlüğü altında, silah, finans, enerji, ilaç ve biyokimya sektörü gibi bir azınlık gücün çıkarına hizmet eden bir sistem haline dönüşmüştür.

Yaşadığımız çağa yani 21’inci yüz yıla gelince, bu yüz yılda dünyada bir çok şeyin değişeceği muhakkak ama nelerin değişeceğini ve nasıl değişeceğini tahmin etmek oldukça zor. En zor olacak olanı ise, akılcı düşünce ile doğruyu bulup ,güçlünün yanında mağduru savunmak olacaktır. Güçlünün yanında yer alarak teslimiyetçilik ne bizleri nede dünya toplumlarını beklenen barış ve huzura kavuşturmayacaktır. Zira İnsanlığın çoğu günümüzde hala, inanç, politik, ve diğer görüş ve öğretilerin baskısı altıda gerçeklerle yüzleşmek istememektedir. Dünya genelde yalan ve çarpıtmalar ile yönlendirilmekte ve yönetilmektedir. Gerçekler söylenmediği gibi yalanların da üzeri örtülmektedir. Siyaset bütün dünyada insanları kandırma sanatına dönüştürülmüştür. Hal böyle olunca devletler halklarına değil güç odaklarına hizmet eder hale gelmiştir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen İnsanlık bu gün, bu gene kadar hiç olmayan bir birlik ve beraberliğe muhtaçtır. Tüm insanlığın geliştireceği otak anlayış ve birliktelik sayesin de vereceği mücadele ile her türlü zorluğu başaracağına inanıyorum. Zira insanlık küresel anlamda bilinçlenip kendilerine bir rol biçemezlerse, küresel güçlerin insanlığa biçmiş oldukları role razı olmak zorunda kalacaklardır.

İnsanlık gerçeği görme ve önlem alma yeteneklerini kaybetmiş, dünyayı yok ederek kendi sonlarını hazırlıyorlar. (1952 Nobel Barış Ödülü sahibi Albert Schweitzer)

Hoş çakalın, dostça kalın ama evde kalın…