Başlangıcı Hz. Adem Aleyhisselâm ve Hz. Havva annemiz ile cennette başlayan aile hayatı, her zaman bir kadın ve erkekten meydana gelmiştir.

İnsanlığın temeli ailedir. Evlenip aile yuvası kurmak dinimizin Müslümanlara yüklediği sosyal görevlerdendir. Evlenmek yüklenilmesi en ağır, şartlarının yerine getirilmesi en zor olan bir sorumluluktur.
Aile yuvası kuracak her erkek ve kadın, mesut olabileceği, arzu ve hayallerini gerçekleştireceği bir hayat arkadaşıyla, mutlu bir ömür sürmek ister. Evliliğe karar verilince, genellikle, söz kesilip, nişan yapılır. Nişan, evliliğe hazırlanan tarafların birbirini daha iyi tanımalarına fırsat verir. Nişanlanacak kız ve erkeğin daha önceden birbirlerini görüp tanımaları şarttır.

Bu dönem, evliliğin alt yapısını oluşturan, yuvanın temellerinin atıldığı dönemdir. Nişan ve düğünlerde aşırı masrafa girmeden çeşitli etkinlikler yapılabilir. Özellikle evlilikte düğün yapmak sünnettir. Düğüne gitmek gerekir. Düğünden maksat; gelen akraba ve dostlara, gücü nispetinde ikramda bulunmaktır. Düğünlerde neşeli olunmalıdır. Ancak Allah´ın rızasına muhalif işler yapılmamalı ve haramlardan uzak kalınmadır. Aile, anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan meydana gelen en küçük insan topluluğudur. Evlenen çocuklar, yeni bir aile kurmak için evden ayrılırlar. Fakat ailelerinden kopmazlar. Böylece aileler, bir zincirin halkaları gibi, birbirlerine bağlanırlar. Aile milletin temelini oluşturur. Ailenin temeli de evliliğe dayanır. Evlilik ise; bir erkek ile bir kadının nikâh bağı ile meşru bir şekilde yuva kurmalarıdır. Dinimiz evlenip yuva kurmaya büyük önem vermiştir.
Peygamberimiz; “Dünya varlık dünyasıdır. Onun en hayırlı varlığı ahiret hususunda kocasına yardım eden kadındır. Hanımı olmayan kimse ne kadar zavallıdır. Kocası olmayan kadın da ne kadar zavallıdır.” (Taberâni, el-Mu´cemül-evsat, no:6589) İnancın korunması için evlilik önemli bir kalkandır.

Yine Peygamberimiz; “Kul evlendiği vakit dininin yarısını tamamlamış olur. Artık kalan kısmını da Allah´a karşı gelmekten sakınsın.” (El- Münziri, Et- Tergib ve´t Terhib c.3,s.42) buyuruyor. Evlilik çağına gelen gençlere Hz. Peygamberimiz şu tavsiyede bulunmuştur; “Gençler, içinizden evlenmeye gücü yetenler evlensin. Zira evlilik gözleri haramdan daha çok korur.” (Ebu Davud, Nikâh,1) buyurmuşlardır. Evlendirilen gençlerinde çocuk yaşta olmamaları, evliliğin ciddiyet ve sorumluluğunu bilebilecek yaşta olmaları gerekir.

Ülkemizdeki genel kanaat, askerden gelince, okulu bitirince, bir iş güç sahibi olunca şeklindeki zamanlamalar güzeldir. Aralarındaki yaş farkları çok olmamalıdır. Mevkilerini, tahsillerini ve sosyal durumlarını dikkate almalıdırlar. “Kadın dört şey için nikâhlanır. Malı, soyu, Güzelliği ve dini için. Sen dindar olanı seç ki, evin bereket ve mutlulukla dolsun” (Buhari, nikah, 15) buyuran Peygamberimiz; “Kadını malı ve güzelliği için nikâhlayan kimse, onun mal ve güzelliğinden mahrum edilir” (Taberani-Müslim) buyurmuşlardır.
Güzel ve zengin olup, ahlâkı iyi olmayan bir eşle huzurlu bir hayat devam etmez. Huzurlu hayat, sevgi, saygı ve muhabbetle devam eder. Fedakârlık ister. Eskilerin şu sözü; “Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter, zenginliğine güvenme bir kıvılcım yeter” Güzellik ve zenginlik tercih edilir ama ilk tercih olama-malıdır. Evlenen gençlere şu tavsiyelerde bulunmalıyız; Evliliğinizle yeni bir hayata başladınız. Bu kutsal bir aile yuvasıdır. Bu yuvada birbirinize göstereceğiniz her türlü davranış Allah tarafından değerlendirilecektir. Her güzel hareketinizle, büyük sevaplar kazanacağınızı unutmayınız. Bir bardak su ikramında, birbiri- nizin yüzüne tebessümle bakmanızda bile ibadet sevabı alacağınızı unutmayınız. Huzur ve mutluluğun temini için, birbirinizi çok seviniz, kusur ve hataları araştırmayınız. Sırlarınızı önünüze her gelenle paylaşmayınız. Günün birinde açıkladığınız sırlar, sizi büyük sıkıntıya sokar. Unutmayınız ki, sır sizde kalırsa, siz ona sahip olursunuz, onu açıkladığınız da o sizi esir alır. Büyüklerin söylediği gibi; “Söyleme sırrı dostuna, Dostun söyler dostuna” denilmiştir.
Aile mahremiyetini zedelememek kaydıyla eşlerin gülüşüp, şakalaşmalarında bir sakınca yoktur. Hz. Peygamberimiz hanımlarıyla senli benli olurdu. Aralarındaki sevgi bağlarını pekiştirecek ve yakınlığı arttıracak hiçbir davranışı onlardan esirgemezdi. Hz. Aişe´nin anlattığına göre, dokuz yıldan biraz fazla süren evliliklerinde, Hz. Peygamberle birkaç defa koşu yaptılar. Bu koşulardan ilki bir sefer sırasında oldu. O zamanlar Hz. Aişe annemiz genç ve bir ceylan gibi çevikti. Bu sebeple efendimizle yapılan koşuyu o kazandı. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra. Yine bir sefere giderken Resül-i Ekrem Efendimiz, yanındaki Hz. Aişe´ye “yarışalım mı?” diye sordu. Tenha bir yerde yaptıkları bu koşuyu, bu defa Hz. Peygamberimiz kazandı. Aişe´ye tebessümle; -Ya Aişe, bu vaktiyle kazandığın yarışın rövanşıdır” (Ebu Davud, Cihad, 61) buyurdu.
Evde eşler birbirlerini güleryüz ve tatlı dille karşılamalı, birbirinden gizli işler yapmaya kalkmamalı, İtimat ve güveni yıkmamalıdırlar. Geçimsizlik olduğunda bunun sorumlusu olarak, başkaları aranmamalıdır. Anne baba veya kardeşler sorumlu tutulmamalı, sorumluluğu kendilerinde aramalıdırlar Eşlerin birbirlerine gösterdikleri sevgi ve saygı eşlerinin ailelerine de gösterilmelidir. En güzel diye bir şey yoktur. Elinizdeki imkânların en güzel olduğuna kendinizi inandırarak, onunla yetinmeyi bilmelisiniz. Küçük hatalar büyütülmemelidir. Bilinmelidir ki; büyük yangınlar, küçük kıvılcımlardan çıkar. Küçük kıvılcımı bir bardak su ile söndürürsünüz. Ama yangın büyüdü mü itfaiye bile faydasız olur. Evlilik insan hayatının yepyeni bir dönemidir. Hemen her gencin özlemi, anne babalarında çocuklarında görmek istedikleri bir mürüvvettir. Çünkü her canlı neslinin devamını ister. İlâhi kanun budur. Allah Teala canlıları bu istek üzere yaratmıştır. Dikkat çekicidir ki, şeytan itaatsizliği ve gururu yüzünden ilahi huzurdan kovulunca; tekrar dirilme gününe kadar, Allah´tan ömür istemiştir. Fakat, Adem ile Havva cennetten çıkarılıp, yeryüzünde buluştukları zaman, Allah´tan çocuk istemişlerdir. Yani, şeytanın ömür isteğine karşı, Adem ile Havva nesil istemişlerdir. Onlar nesillerin de yaşamasını dilemişlerdir. Buda gösteriyor ki, öteki canlılar gibi insan, neslinin devamını arzu etmektedir.

İnsanlık şerefine yakışır biçimde neslin devamı nikâh´la gerçekleşir. Nikâhın en hayırlısı kolay ve külfetsiz olandır. Yani dünürlerin birbirlerine anlayış gösterdikleri ve güçlük çıkarmadıkları nikâhtır. Bu sebeple bütün kardeşlerimizin, dini kural ve geleneklere uygun, israftan ve gösterişten uzak düğünler yapmalarını, kendi yararları açısından gerekli görür ve tavsiye ederiz. Aile bütünlüğünün korunması için, ailede herkesin sabırlı ve hoşgörülü olması şarttır. Allah Teala; Hz. Musa ile Harun Peygambere, Allah´ın düşmanı olan Firavunun sarayına gittiklerinde, yumuşak ve tatlı dilli davranmalarını istemiştir. İnsanlarla, hatta Firavun gibi din ve Allah düşmanları ile konuşurken bile tatlı dil ve güler yüz göstermemiz emredildiğine göre, bir yastığa baş koyan, uzun bir hayat yolunda el ele yürümeye karar veren insanların kendi aralarında daha mülayim ve nazik olmaları gerektiği kendiliğinden ortaya çıkar. Karı koca, birbirine hayat arkadaşım diye bakmalı, birbirinin önemsiz kusurlarına göz yummalıdırlar. Birbirine bu gözle bakmayanların mutlu bir hayat sürmeleri mümkün olmaz. Birbirine saygılı olmayanlar arasındaki sevgi çiçeği zamanla solar. Her şeyi hoş gösteren sevgi ortadan kalkınca kusurlar daha çok göze batar. Derken sevgi çiçeklerinin yerinde, nefret dikenleri biter. Artık bitmeyen kavgalar ve gürültüler başlar. Hayat insana zindan olur. İnsanın ilk evlendiği yıllarda sevgisi eşinedir. Bu romantik bir sevgidir. Zamanla kadının sevgisi çocuklarına yönlenmeye başlar. Erkeklerde ise işlerine daha çok odaklanma görülür. Sorunlar ve çatışmalar sevgilerin bölüşüldüğü zamanda daha çok ortaya çıkar. Ailede sevgiyi tek kişilik değil çift kişilik yaşatmak gerekir. Kaynanalar, gelinlerini kızlarından ayırmadan, evlerine alıştırmalıdırlar. Gelin, kaynanasına anne, kaynatasına da baba demelidir. Onlarda gelinlerine kızım diye hitap etmelidirler. Aile hayatını cennete veya cehenneme çevirende küçük davranışlardır. Bu incelikleri bilenler, tebessümü, iyiliği ve güler yüzü sermaye edinenler, evlerini cennete çevirirler.

Sevgi anne ve babadan öğrenilir. Anne ve baba, erkek yada kız kardeşi eve gelince, oğlum-kızım koş dayını-teyzeni yada halanı-amcanı kapıda karşıla, elini öp derler, fakat amcası-halası yada teyzesi-dayısı gelince aynı davranışı göstermezlerse orada gerçek ve mutlu bir aileden bahsedilemez. Halbuki gerçek ve mutlu ailede; akrabalara karşı olan sevgi ve muhabbet her iki taraf içinde eşit ölçüde olmalıdır. Evlilik bağı sevgi üzerine kurulmamışsa, eşler bu anlamda birbirlerini mutsuz kılmak için akla gelmedik yollara başvurabilirler. Ailede mutlu olmanın en kestirme yolu, iyi eş seçebilmektir. Aile kutsaldır, çünkü temeli cennet atılmıştır.