1980'li yıllarda temeli atılan 1 Ocak 1995 yılında kurulan Dünya Ticaret Örgütü'nün amacı küresel ticaretin koordinasyonunu sağlamak ve ülkeler arası ticaretin artmasını sağlamaktı. Ancak bir süre sonra tek başına örgüt ticaretin artması için yeterli gelişim gösteremeyince Serbest Ticaret Anlaşması gündeme geldi. Bu anlaşma kapsamında; taraf ülkelerin kendi aralarında gümrük vergisi ve kısıtlamalarını kaldırmaları, ancak üçüncü ülkelere karşı ortak bir gümrük tarifeleri oluşturmamaları, anlaşma dışında kalan üçüncü ülkelere her üye ülkenin kendi milli gümrük tarifesini uygulayabildiği bir ekonomik birleşmedir. 

Bu anlaşma ile siyasal yönetimi sosyalist olan ancak ekonomi yönetimi aşırı kapitalist olan Çin'den Amerika'ya, Avrupa Birliği'nden Afrika ülkelerine kadar onlarca devlet ticarette gümrük duvarlarının kaldırılması için ikili anlaşmalar imzalamış, ticarette küresel bir artış meydana gelmiştir. (Elbette Çin ile üçüncü dünya ülkesi Serbest Ticaret Anlaşması'ndan aynı oranda kar elde etmemiştir) Bu süreç devam ederken kimi ülkeler ticaret hacmini trilyon dolar seviyesine çıkarırken kimi ülkelerin ihracatı azalıp ithalatta ve dolayısıyla cari açıklarında dev ve onarılamaz oyuklar meydana gelmiştir.

Serbestleşmenin ve ekonomide liberalizmin bayrak taşıyıcısı olarak yıllarca her fırsatta bunu savunan ülke olan Amerika Birleşik Devletleri'nden hiç beklenmedik bir korumacı ekonomi modeline geçişin ilk sinyali geldi. İlk başlarda herkes Amerikan yönetiminin her zaman ki patavatsızlığı olarak ümit etse de sonradan işin ciddiyeti anlaşıldı. 

Açıklama Mart ayında Trump'ın sosyal medya üzerinden attığı bir mesaj ile gelmişti. Trump attığı tweette "Çelik ve alüminyum endüstrilerimiz (ve daha niceleri) on yıllardır süren haksız ticaret ve kötü politikalar nedeniyle yok olmaya yüz tuttu. Ülkemizin, şirketlerimizin ve işçilerimiz daha fazla istismar edilmesine izin veremeyiz. Serbest, adaletli ve zeki ticaret istiyoruz" diyerek gelişmelerin fitilini ateşlemiş oldu. (Tüm dünyanın kaderinin bir ülke liderinin attığı mesaja bağlı olmasının trajikliği de ayrı bir tartışma konusu)

G-7 ülkeleri başta olmak üzere Avrupa Birliği (En başta Almanya ve Çin) bu karardan etkilenen ülkeler olarak başı çekmektedirler. AB ve Çin'den konu ile ilgili karşı yaptırımların geleceği ve krizin daha da büyüyeceği konusunda açıklamalar geliyor. Bu ülkelerin ticaret hacimleri yüz milyarlarca dolar ve adı geçen vergi uygulanacak çelik ve alüminyumun ara mal ve hammadde olarak onlarca endüstride kullanıldığı göz önünde bulundurulursa bu kararın ortaya çıkaracağı ekonomik ve siyasi krizleri kestirmek mümkün olabilecektir.  

Güney Çin Denizi'nde Çin ve Amerikan savaş gemileri ile aşırı gerilime sahip olması, Suriye bahanesi ile Rus ve ABD'nin özellikle Akdeniz'de karşı karşıya gelmesi, korumacı ekonomi politikaları ile AB ve ABD geriliminin yaşanması kısacası küresel fillerin tepinmesi gelecek on yılda çimlerin yeniden ezileceğini gösteriyor bize. Asıl savaşların ise sahada tankla, uçakla, füzeyle değil de ekonomi üzerinden yaptırımlarla, vergi oranlarında yapılan değişikliklerle ülkelerin hem sosyal hem siyasal istikrarına müdahaleler sonucunda gerçekleşeceğini görüyoruz, göreceğiz.