Adil olma neden önemli?

Her kes adil olsa, hakkı hak edip doğruluktan ayrılmasa, adalet yolundan şaşmasa yaşam ne kadar güzel olurdu.

Bu kısa yaşam zamanı içinde gerek maddiyat, gerekse başka şeyler yüzünden bir birlerin hakkına tecavüz edenleri düşünüyorum. Sanki hiç ölmeyeceklermiş gibi onun bunun hakkını yiyip, birçoğunu mağdur edenlere vah size, vahlar size demekten başka bir şey gelmiyor elimden.

Bizler her şeyi adalet makamlarından değil, birazda vicdan makamımızdan beklemeliyiz. Dünyadan nice zalim hükümdarlar, nice tamahkâr ve hırslı insanlar gelip geçti. Hangisi abad olup dünyaya kazık çaktı? Tabi ki hiç biri! Üstelik bu zalimlerin yaptığı zulümleri yanlarına kalacak sansalar da hesap günü hangi yüzle hesap verecekleri de merak konusudur.

Bir Hz. Ömer gibi yönetici olmak, ne kadar önemli bir meziyettir değil mi?

Gelin bu günkü yazımıza güzel bir Harrun Reşîd hikâyesi ile devam edelim:

Harrun Reşîd Abbasilerin 5. Halifesidir. İslam’ın en parlak döneminin yaşandığı zamanın halifesidir. Tabi bu kadar muazzam bir dönemde hükümdarlık yapmanın da birçok sıkıntıları vardır. Büyük bir devleti idare edeceksiniz, bazılarını memnun ederken bazılarını da mağdur edeceksinizdir. Öyle ya herkes Hz. Ömer olamaz ya. Harrun Reşîd bir gün çarşı pazarda dolaşırken uzun zaman görmediği yakın dostlarından birine rastlar adama yaklaşıp:

“Ey güzel dostum buca zaman nerelerdeydin?” Adamın hali hal değil. Mağdur olmuş, canı burnunda dokunsan ateş püskürecek. Adam kızgınlıkla cevap verir:

“Cehennemin dibindeydim!” der Harrun Reşîd biraz alaylı yeniden sorar:

“Nasıl onca ateşin içinden böyle yanmadan nasıl kurtuldun? Hiç mi yanmadın?” Adam:

“Ben oraya vardım ama hiç ateş yoktu!” Harrun Reşîd merakla ve yine alaycı bir tavırla sordu:

“Cehennemde hiç ateş olmaz? Yoksa sen yanlışlıkla Cennet’e mi gittin de bilmiyorsun ey dost!” Adam iyice kızgındır ve cevabı yapıştırır:

“Hayır, cehenneme gittim. Kapıda ki adama sordum neden burada ateş yok dedim.” Harrun Reşîd merakla:

“Eeee! O ne dedi?” Adam gayet rahat bir şekilde cevap verir:

“Herkes ateşini dünyadan kendisi getirir!” “Cevabını verdi!”

ATEŞ İNANANLARI YAKMAZ

Harrun Reşit’ten önce kısa dönem halifelik yapıp ölen Reşidin ağabeyi Hadi Baş Vezir Yahya Bermaki’yi Vezirlikten azledemeden önce onu saraya çağırıp karşısına dikiltir ve Babasının yadigârı Baş Vezire:

“Ey Yahya beni iyi dinleyesin! Ben babam Halife Mehdi Billah’a benzemem! Benim Baş Vezirim kendini kanıtlayacak önemli bir sınavdan geçmesi gerekir!” Diyince Baş Vezir Yahya boynunu bükerek:

“Bilirim efendimiz! Her Gökçek kişinin huyu ayrıdır! Size nasıl hizmet edeceğimi söyleyin? Bende öyle hizmet vereyim!” der. Halife Hadi gür bir sesle yanında bulunan közlüğü göstererek:

“Önce bu közlük te ki közleri avuçla bakalım. Bu yanık acısına ne kadar dayanacaksın görelim!” Yahya hiç tereddüt etmeden elini közlüğe daldırıp bir avuç kor halinde ki közü alıp Halife Hadi’ye uzatarak:

"Buyurun efendimiz istediğiniz bir avuç buz. Ne yapacaktınız?” der ve avucunu açtığında Hadi hayretler içinde kalır. Baş Vezirin avuçladığı közler bir avuç buz parçacıkları olmuştur. Elinde de yanıktan hiçbir iz yoktur. Hadi merak dolu gözlerle ve titrek bir sesle Yahya’ya:

“Elin yanmadı mı vezir?” Baş Vezir Yahya tatlı bir tebessüm ile cevap verir:

“Allah yolunda hakkıyla hizmet veren ve inananları ateş yakmaz!” Hadi böylesine dürüst, özü sözü doğru bir Baş Veziri olduğundan gurur duymuştur. Ancak aradan geçen kısa zaman sonra Hadi hastalanır ve Halifeliği oğlu Cafer’e vermesi için Baş Vezir Yahya’ya talimat verir. Ancak Baş Vezir Halifeliğin Harrun Reşidin hakkı olduğunu söyleyince Hadi buna çok kızar ve Baş Vezir Yahya Bermaki’yi görevinden azleder.

Tarihte böylesine ilginç hikâyelere rastlamamız çoktur. Bizlere düşen bu hikâyelerden ve menkıbelerden ders çıkarıp, hayatı öyle yaşamaktır.