Bir tecellîgâhtır ayna.... İnsanın kendi sırrına duyulan derin meraktır ayna...kalbini görme isteğidir... kendi kendine sessiz bir muhabbettir ayna... bazen derin bir acı, bazen mutlu bir tebessümle kendinle göz temasıdır...

Karşısındakini bize aksettiren o büyülü levha; ayna… Neler, neler görmedi ki insanoğlu, senin karşında?
Yokluğunda bile buldu seni durgun bir suda, izledi kendini ve âlemi sonsuz bir hayranlıkla.

Kendi suretini görme merakındaki insan, daha insanlığın ilk dönemlerinden itibaren durgunsuları, cilaladığı volkanik taşları, parlattığı gümüşleri, tunç, bronz ve çelik levhaları ayna olarak kullanmış.

Fakat zamanla yeni bir malzemeyi, camı kullanarak arkası sırlı aynalar yapmayı öğrendi ve kendi acılarını gizledi bu büyülü camda... buna rağmen asırlar boyunca insanoğlunun kendini görme merakı hiç bitmemiştir.... Bu yüzden olsa gerek aynaya felsefî anlamlar yüklenmiş, bir metafor olarak günümüze kadar gelmiş.

Yaratılmışın ilk aynası, su…
Söz konusu aynaysa, Eskiçağda onu en iyi yansıtan mit, Narkissos´unkidir elbet: Kendine âşık olanlara aldırmayan Ekho, bir gün bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır ve Ekho ona âşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermez. Buna çok üzülen Ekho ölür vevücudu ‘eko´ dediğimiz yankılara, aksisedâya dönüşür. Bu duruma çok kızan tanrılar Narkissos´u cezalandırmaya karar verir. Avlandığı sırada susayan Narkissos bir dere kenarına gelir ve su içmek için eğilir. Bu sırada, sudan yansıyan kendi yüzünü görür. Daha önce fark etmediği bu güzellik karşısında büyülenir ve kendi görüntüsüne âşık olur. Artık ne su içebilir, ne yemek yiyebilir. AynıEkho gibi Narkissos da günden güne eriyerek ölür ve vücudu nergis çiçeklerine dönüşür.

Narkissos mitindeki su, gören bir göz için benliğin derinliklerini gösteren bir ayna, bir tefekkür nesnesidir. Dünyanın ve yaratılmışların kendini algıladığı ilk görüntü olan su, ‘dünyanın kendini seyrettiği kadim bir aynadır´. Tıpkı bir başka mitosdaki Medusa´yı gören gözler gibi donakalan Narkissos, derin düşüncelere dalarak dünyadan geçme faslına ermiştir.

Eskiçağ Anadolu´sunda önemli bir devlet kuran Hititlerin mitolojisinde ise aynayla ilgili‘hayatî´ bir hikâye vardır.
Istustaia ve Papaia adındaki iki yeraltı tanrıçası tıpkı eski Yunan mitolojisindeki
moiralar gibi insanların kader iplerini ellerinde tutup eğirir. Bu tanrıçaların ellerinde ayna ve iğ (kirmen) vardır.
“Biri iği tutar, diğeri geniş aynalar tutar. Ve kralın yıllarını örerler. Ve yılların sınırı ve hesabı yoktur.”
şeklinde mitoslarda geçen bu tanrıçalar aynanın ta ozamanlarda kazandığı değeri ve kutsiyeti bizlere anlatır....

Vicdanımızın bizi görme merakıdır aynalar... hangimiz korkmadan, acı çekmeden ruhumuza bakabiliyoruz... gördüğümüze yabancılaşmadan, huşuyla kendimizi selamlaşmak dileği ile aynalarla barışık günler diliyorum size...