20 Mart 2003’de saatler 05.34’de ABD ve İngiltere önderliğinde oluşturulmuş ‘Çok Uluslu Koalisyon Kuvvetleri’ Irak’a askeri harekat düzenledi. Harekatın diğer adı ‘Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu’ idi. 

Bu saatten itibaren tüm televizyonlar kadim İslam beldesi Bağdat’ın ABD öncülüğündeki batı ülkelerinin son model uçaklarıyla bombalanmasını canlı veriyordu. 

İşgale sebep olarak ‘Diktatör Saddam Hüseyin rejimini devirmek, Kitle imha silahlarını yok etmek, Irak’a demokrasi getirmek, Irak’ı Ortadoğu ülkelerine rol model yapmak’ gibi gerekçeler sunulmuştu. 

Sabah 06.00 sularında, ilk olarak Bağdat’ın kuzeyindeki Al-Taci havaalanı işgal edildi. 
Planı önceden belli olan ABD bundan evvel CIA eliyle bölgeyi içten içe ele geçirmiş, bu sebeple işgal esnasında Müslüman Irak halkından aşırı bir direniş görmemişti. 

Müslüman Irak halkı topraklarına düşman botu basılmasından hemen 19 gün sonra Bağdat’ın Firdevs meydanında bulunan devlet başkanları Saddam Hüseyin heykelinin koalisyon askerleri tarafından yıkılmasını sevinç çığlıkları ile izlemişti. 

Koalisyon askerleri savaşın sekizinci ayında Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin yakalamış ve 30 Aralık 2006 tarihinde idam etti. 

Bu süreçte insanlar en ağır işkencelerle tanıştı. Ebu Gureyb Cezaevinde insanlığa ve insanlık onuruna sığmayacak görüntüler ortaya çıktı. Mazlum Müslüman Irak halkı potansiyel suçlu muamelesi gördü. 

Batının dipçikleri yolda kendi halinde yürüyen kadınların yüzlerinde patlıyor, erkekler eş ve çocuklarının yanında ağır muamelelere maruz kalıyordu. 

Genç kızlar namus korkusuyla evinden çıkamıyor, yine de gözü dönmüş işgalci askerlerin tecavüzlerinden kurtulamıyordu. 

İşlenilen savaş suçlarını anlatmaya ne bu satırlar ne de kelimeler yetmiyordu. 

Herşey bittiğinde ya da bitmiş gibi göründüğünde batı koalisyonu Irak’ı görsel olarak terketti. 

Geride bir enkaz bırakan işgalci güçler giderken de mezhepsel bir Sünni - Şii çatışma ortamı ve etnik olarak bölünmüş bir Irak bıraktılar. 

Bir sonraki hedef ülkelerinin işgali için bahane gerekiyordu. ABD önce bölgede kendi terörünü oluşturuyor, daha sonra o terörü temizlemek ve ‘özgürlük ve demokrasi getirmek’ için hedefini işgal ediyordu. 

Yaşanan mezhep çatışmalarının yanında, katil İsrail’in çıkarları da göz önüne alınarak IŞİD/DAEŞ gibi terör örgütleri oluşturuldu. 

ABD, 9 yıl süren işgal süresince hiçbir kitle imha silahı bulamadı. Yaşanan kaos sebebiyle bölge halkı savaş tramvası geçirdi. İntihar, tecavüz, işkence ve katliamlar gündelik yaşam biçimi halini aldı. 

5 milyon çocuk yetim kaldı. 2152 intihar saldırısı düzenlendi. 1 milyondan fazla insan öldü ve bir o kadar kadın dul kaldı. 6 milyon Iraklı ülkesini terkedip mülteci durumuna düştü. 

Irak’ta hâlâ kaos devam ediyor. İnsanlar akşam evlerine geldiğinde bombalarla parçalanarak ölmediği için şükrediyor. Açlık ve yokluk had safhada. Neredeyse tüm Irak psikolojik olarak tedavi edilecek düzeyde. 

Geleceğe dair umut yok. Zira öyle bir beklenti de yok. Doğan her çocuk kaygı ile büyüyor. Siyasi cinayetler devam ediyor. Devlet siyasi olarak üçte bölünmüş durumda. Mezhep çatışması ucu alınamayacak bir savaşa dönmek için küçük bir kıvılcım bekliyor. 

Eğitim yok. Halk İngiliz tarikatlarında şeyhlerin, şıhların, toprak ağalarının eline düşmüş. Etnik suikastler normalleşmiş. İnsanlar birbirini boğazlıyor. Kanun yok, hakkıyla uygulayan zaten yok. 

Devlet sistemi ağır aksak çalışıyor. 

Sonuç olarak hiçbir şey olması gerektiği gibi değil. 

Velhasıl...

ABD Irak’a demokrasi getirdi. Çünkü batının demokrasiden anladığı budur. Batının demokrasisi katliamdır. Kan, gözyaşı ve ölümdür. 

Her ‘demokrasi’ diye bir ses duyduğumda bir Müslüman ölür. Her ‘demokrasi’ cümlesiyle bir çocuk yetim kalır. 

Ortadoğu ve Müslüman beldeleri ‘demokrasi bombaları’ ile paramparça olur. 

İşte bu yüzden hâlâ Türkiye siyasetinde ne zaman ‘daha fazla demokrasi’ sloganı kullanılsa beni ateş basar, tansiyonum yükselir, iki adım geri durur, iyice düşünürüm. 

Naçizane ricam, sizden de iyi düşünmenizdir. 

Düşünelim ki Türkiye bir Irak olmasın. 

Düşünelim ki batının demokrasi bombaları evimizin ortasında patlamasın. 

Düşünelim ki işgalci askerlerin kanlı çizmeleri kapımızı tekmelemesin. 

Düşünelim ki çocuklarımız dinini İngiliz tarikatlarından öğrenmesin. 

Düşünelim ki artık tam bağımsız bir Türkiye’nin temelleri atılsın.