Cumaydı. Yaz sıcağı, tepemizde.

Namaz çıkışında, avluya doluşan seyyar satıcıların bağrışmaları, adeta pazar yerini anımsatıyordu;

 

Gel abi geeel, on tanesi beş lira! On tanesi beş liraaa!

 

Kavuncu-karpuzcu, kuru kayısı satıcısı, üzümcü, çekirdekçi, çerçi…

Hepsi ayrı ayrı meydan tutmuş, rızkını bekliyordu.

 

Tam merdivenin dibine çulunu sermiş, tespih, hacıyağı, mendil, çakı, çakmak, kibrit, ayna gibi şeyler satan bir çerçi gördüm. Adam oldukça yaşlıydı. Ayakları eğri, cılız, kolları dermansızdı. Yüzünde hafif beyaz sakallar, başında takkesi, lastik ayakkabısı, yırtık pırtık pantolonuyla, içler acısı haldeydi.

 

Cebimden 1 lira çıkarıp, önüne bıraktım.

Tam gidiyordum ki, gür ve mağrur bir ses tonuyla;

 

“Delikanlı!” dedi; “al şu parayı geri ya da bir şey al! Ben dilenci değilim”.

 

Sırtımı döndüğümde, önüne bıraktığım o 1 lirayı, iki parmağının ucuna tutuşturmuş, bana doğru uzatıyordu. Yüzündeki o gurur, o keskin çizgiler, o sert bakışlar, en usta ressamın kalemine ne güzel de yakışırdı! Alnına, güneş yanığına aldırmaksızın paralel giden çizgiler, yılların ona sunduğu ikramlara karşılık teşekkür belgesi gibiydi sanki. Kaşları gür ve simsiyahtı; ak saçına, sakalına inat.

 

Geri almadım parayı. Gülümsedim önce. Sonra eğildim, bir adet kâğıt mendil aldım. Laf olsun diye.

 

“Hooop delikanlı!” dedi.

Susmaya devam ettim. “Yine ne var” dercesine bakış attım adamın gözbebeklerine.

 

“Bir tane daha al şu mendilden. Tanesi 50 kuruş onların”.

 

Demek ki, böylesine onurlu insanlarımız halen daha yaşıyor, diye düşündüm o an.

Ölmemişler.

İçten içe sevindim.

 

Ne dilenciler biliyorum, adeta sarkıntılık ediyor, yapışıyorlar adama. Allah´ın adını, kendi çıkarlarına hizmet amacıyla kullanıyorlar. Demagoji sanatını en usta biçimde icra ediyorlar.

Ama bu ihtiyar ise bırakın yapışmayı, Allah´ın adını menfaatleri uğruna kullanmayı;

“Dilenci değil, ticaret erbabıyım” diyordu, içler acısı vaziyetine aldırmadan.

 

Ben hâlâ şaşkınlığımı gizleyemiyordum.

Satıcının da bu kadar gururlusunu da ilk defa görüyordum.

Yine eğilip, bir tane daha aldım mendilden. “Hayırlı işler” dileklerinde bulunup, yol aldım.