Yaşanan iklim değişiklikleri dolayısı ile son günlerin en popüler konuları arasında yer alan su ve su sıkıntısı, basında ve görsel medyada sık sık gündeme taşınmakta ve toplumun bu konuya duyarlı hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Peki, su neden bu kadar önemlidir? Çünkü, su tüm canlılar için en önemli doğal kaynaklardan biridir. İnsan kullanımı, ekosistem kullanımı, ekonomik kalkınma, enerji üretimi, ulusal güvenlik, tarım ve sanayi gibi suyun gerekli olduğu birçok sektör vardır. Sürdürülebilir kalkınma için en önemli yaşamsal kaynaklardan biri su dur. 20. yüzyılda dünya nüfusu, 19. yüzyıla oranla üç kat artmasına rağmen, su kaynaklarının kullanımının altı kat arttığı belirlenmiştir. Profesör Michal Klare’nin 2001 yılında gerçekleştirdiği Resources wars (Kaynak Savaşları) başlığını taşıyan çalışması gösteriyor ki, 1990 yılından bu yana su kaynakları ve gıda havzaları çevresinde gerçekleştirilen siyasal ve askeri çalışmalar artarak devam etmektedir. Gelecekte ülkeler arasında su savaşları baş gösterecektir. Hızlı artan nüfusu beslemek için artırılması gereken gıda maddeleri bunlar arasında özellikte tahıl, insan hayatı için son derece önemli olan suyun büyük bir kısmını alıp götürmektedir. Diğer taraftan ülke kalkınması için önem verilen sanayileşmenin doğal sonucu olan kirliliğin yapmış olduğu tahribatlar ve küresel ısınma, yani kuraklık ve kirlenme, dünya su stoklarını kullanılmaz hale getirmektedir. Ülkemizdeki durum bundan farklı değildir. Mart 2003 tarihli Birleşmiş Milletler Dünya Su Raporu gösteriyor ki, Dünya bu gün su krizi ile karşı karşıyadır. Aynı rapora göre bu gün dünyada 31 ülkede yaklaşık 1 milyar insan temiz içme suyundan yoksun bulunmaktadır. Yine aynı rapora göre bu günkü olumsuz durum devam ederse, yüz yılın ortalarında bu günkü duruma göre su kaynaklarında %30’luk bir azalma olacaktır. Bu azalma oranının %20’lik payı küresel ısınmaya bağlı olarak gerçekleşecektir. Diğer bir hususta, teknolojik imkanlarla elde edilen yeraltı sularının kontrolsüz ve savurgan bir şekilde kullanımıdır Dünyada olduğu gibi ülkemizde de nüfus artışı hızla devam etmektedir. Bu artış ve hızlı büyü-mekte olan kentlerimizde suya olan talep daha çok artacaktır. Ancak doğal kaynakların sınırlı oluşu, bu talebin karşılanmasını imkansız hale getirmektedir. Burada ilginç olan konu, hiç bir yerel idarenin gerek mevcut nüfusunun ve gerekse büyüme ile talep edilen su ihtiyacının karşılanmasına yönelik planlı bir çalışmasının olmayışıdır. Dünya Bankasının yapmış olduğu araştırmaya göre, Çin’in kuzeyinde su açığı yıllık 37 milyar tona ulaşmıştır. Fortuna Dergisi, suyu 21. yüzyılın petrolü olarak tanımlarken, şu konuya dikkat çekmektedir. Çok uluslu dev ticari şirketler, su krizinden kar elde etmek için yarışa girmiş bulunmaktalar ve su kaynağı bulunan ülke yönetimlerini baskı altına alarak, kaynakların hızla üretime açılmasını talep etmektedirler. Bu günkü durum bundan ibarettir. Yerel de ve genelde, yönetimler tarafından kaynakların kontrol altına alınması yerine, bu kaynakların ticari amaçlı olarak yerli ve yabancı yatırımcılara tahsisi yapılmıştır. Bursa’da bu amaç doğrultusunda insani tüketim amaçlı olmak üzere toplam 17 adet yerli ve yabancı yatırımcının su dolum tesisi bulunmaktadır. Bir ülkenin, bir İlin veya İlçenin su zengini olup olmadığı, sahip olduğu kaynaklar ve su tüketim karşılaştırması sonucu ortaya çıkar. Bu anlamda ülkemize bakacak olursak, ülkemizin su zengini bir ülke olmadığını görürüz. Zira, ülkemizde yıllık bazda kişi başına düşen su tüketim potansiyeli 1600 metreküptür. Bunu günlük bazda düşünürsek, her kişinin tüketebileceği su miktarı 4.4 litredir. Oysa bir insanın normal ya-şam standartları içinde kullanması gereken günlük su miktarı, 120-150 litre arasıdır. Diğer ülkelere ve dünya ortalamasına bakıldığında, ülkemiz kişi başı kullanılabilir su miktarı bakımından su fakiri ülkeler arasında yer almaktadır. Dünya ortalamasında kişi başına 5000 metreküp ve fazla su potansiyeli olan bir ülke su zengini olarak kabul edilmektedir. Bu veriler, gerekli önlemler alınmadığı takdirde, gelecekte su sıkıntısı çeken bir ülke olacağımızı kesin olarak göstermektedir. Burada değerlendirmeye tabi tutulan miktarlar, içilebilir su değil sadece kullanılabilir su olarak anlaşılmalıdır. Mevcut su kaynaklarında bir değişiklik olmaz ve de nüfus ve ketsel büyüme hızı böyle devam ederse, kısa zamanda bu sorunla yüzleşeceğiz. Benim talebim, tüm doğal kaynakların toplumun ortak malı olarak korunması ve herkesin suya yeterli bir şekilde erişiminin, yetkililerce garanti altına alınmasıdır. Bu insani bir haktır ve yetkililerce topluma kamusal bir hizmet olarak yapılmalıdır.