“Göç”ün sözcük anlamı: Siyasal, toplumsal ya da ekonomik nedenlerle birey ya da toplulukların bulundukları yerleşim yerini bırakarak başka bir ülke ya da yerleşim yerine gitmeleri eylemidir. Tüm göçlerin temelinde hayatta kalabilme ve iyi yaşama isteği vardır. Çok az bir bölümü gönüllü olabilse de tamamına yakını zorunludur. Dolayısıyla hüzünlüdür, acılıdır. Bir çok kişi ve toplum için göç öncesi yaşanılan yerler göç sonrası tamamen özlem ve anı olarak kalır. Ağıtlar yakılır, şarkılar bestelenir, şiirler yazılır, zordur vesselam.
Yüzyıllardır “Adriyatik´ten Çin Seddi´ne” bu coğrafyadaki her bölgeden insana vatan olma itibarını gururla taşıyan İnegöl´ümüz göç hikayeleri açısından Anadolu´nun en zengin noktalarından biridir. Hikayesini anlatacağımız Osman Aga Yugoslavya-Bosna-Bihaç Bölgesinde yaşayan bir boşnak´dır. İkinci Dünya Savaşı koşullarında Almanlara esir düşer. Bir yıldan az bir süre kaldığı esir kampından kaçmayı başarır. Uzun uğraşlar sonucunda yürüyerek Yugoslavya Topraklarının dışına çıkabilir. Yunanistan´da kırsal kesimde iki yıl geçirir. Bir boşnak için varılmak istenen yer tabii ki Türkiye´dir. Kaçak olarak deniz yoluyla ülkeye girer.
Önce Orhangazi´ye sonrasında İnegöl´e varır. Orhangazi´de de akrabaları vardır ama o İnegöl Mesudiye Mahallesi´nde hayvancılık ve tarım yapan dayısının oğlu Salih Güney´in yanına sığınır. Salih Güney´in çocukları Haşim, Hüseyin, Turhan, Orhan ve Hasan Güneyler; bir kardeşleri gibi Osman Aga´yı hayatlarının bir parçası yaparlar. 1970´li yıllarda merhum Haşim Güney İki Kapılı Kahve ve lokanta işletmeciliği yapmaya başlayınca ocakçı, bulaşıkçı ve garson olarak çarşıda da bulundu.
Osman Aga iade edilme korkusu ile 1980´li yıllara kadar vatandaşlık başvurusu yapamadı. İzini bulup kendisini götürmek için Yugoslavya´dan İnegöl´e gelen statü sahibi akrabalarının taahhüt ve ısrarlarına rağmen geri dönmedi. Kırk yılı aşkın ülkemizde hastanelerde dahil olmak üzere hiçbir kamu kuruluşuna başvuramadı. 12 Eylül öncesi koşullarında adım başı yapılan kimlik kontrollerinde ise ailenin hayvan çiftliğine sığınarak hayatını sürdürebildi. 1987 yılında T.C.vatandaşı olabilen Osman Aga çok hak ettiği “KURTULAN” sözcüğünü soyadı olarak aldı.
Osman Aga hiç kimseye hikayesini anlatacak kadar kendini güvende hissetmedi. Bu bilgiler İnegöl´e geldiği 1940´lı yıllardan vefat ettiği 1993 yılına kadar onu misafir eden ailenin çocuğu Ayhan Güney´in zaman içinde parçaları ekleyerek yaptığı tespitlerdir. Yazının içinde de ifade ettiğimiz gibi göç istenilen bir durum değil zorunluluktur. Göç etmek zorunda kalan insanların yüzyıllardır sığınağı olan İnegöl´ümüz insanının ölenlerini rahmet ve dua, yaşayanlarını sevgi ve saygı ile anıyorum. Saygılarımla.