1-2 Ekim günü İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu’na girerken son kez görülen Cemal Kaşıkçı’nın akıbeti gündemimizdeki yerini ve canlılığını korumakta…
O günden bu güne, Kaşıkçı dünya gündeminin de değişmez konusu…

Aslında dünya gündemi dediğime bakmayın.
Tek tük çıkan cılız haberleri saymazsak bizden başka Kaşıkçı’yla ilgilenen pek kimse kalmadı sanırım.
Hatta uluslararası çalışan haber ajansları, Kaşıkçı cinayetini unutturmak için yeni gündem oluşturma yarışı içinde desek yanlış olmaz.
Kaşıkçı cinayetiyle başı bir hayli ağrıyan Prens Selman, dostu İsrail’den Gazze’yi vurarak gündemi değiştirmesini bile istemiş olabilir ki bence bu ihtimaller dâhilinde…
Şimdi bir varsayımda bulunalım ve hayal gücümüzü biraz zorlayalım.
Mesela bir ay önce vatan haini Alman ajanı Can Dündar bir evrak almak için Almanya’daki Berlin Büyükelçiliğimize girmiş olsun.
Dışarıda da sevgilisi Duygu Demirdağ kendisini bekliyor olsun.
Can Dündar, konsolosluğa girmeden önce sevgilisine telefonlarını teslim edip, içeriden çıkmazsa Türkiye’deki dostu Enis Berberoğlu’nu aramasını söylemiş olsun.
Dört beş saat geçmesine rağmen Can Dündar içeriden çıkmasın ve Dündar’ın dublörü arka kapıdan güvenlik kameralarına görüntü vererek çıksın ve Berlin’in turistik mekânlarını dolaşarak ortadan kaybolmuş olsun.
Almanya gizli servisi BND olaya müdahil olmuş olsun ve önceki gün içerisinde adli tıp yetkililerin de bulunduğu on – on beş kişilik bir Türk ekibinin Berlin’e intikal ettiğini ve Can Dündar’dan bir saat önce konsolosluğa giriş yapmış olduklarını tespit etsin.
Olay ayyuka çıkınca, Berlin Başkonsolosumuz Alman yetkililere dolapların kapaklarını açarak ‘‘bakın Can Dündar burada değil binamızı terk etti’’ demiş olsun.
Kamera kayıtları sorulduğunda da ‘‘hay Allah, tam da o gün kameralar bozulmuş’’ denilsin.
Konsolosluğumuza on-on beş gün boyunca temizlik ekipleri giriş yapsın, envaı çeşit kimyevi maddelerle binada bahar temizliği yapılsın.
Temizlik sonrası konsolosluğu arama izni verdiğimiz gün, başkonsolosumuz ailesiyle birlikte Türkiye’ye dönüş yapsın.
Can Dündar’ın kafasına naylon poşet geçirilerek boğulduğu, cesedinin parçalara ayrıldığı, asit kuyusuna atıldığı, bir işbirlikçi ile yok edildiği iddiaları havalarda uçuşsun ve nihayetinde olaydan bir buçuk ay geçmesine rağmen cesedin akıbeti hakkında kimsenin bir bilgisi bulunmasın.
Can Dündar’ı ikna etmek gelen on-on beş kişilik ekipten birinin Türkiye’deki üst düzey bir yöneticiyi arayarak ‘‘patrona söyleyin o iş tamam’’ demiş olduğu basına yansımış olsun.
Vesaire, vesaire… bir düşünelim bakalım ne olurdu?
CNN, BBC, FOX TV ve bilumum yerli ve yabancı ajanslar stüdyolarını konsolosluğun önüne taşımışlardı.
Konsolosluk önünde Türkiye aleyhine bir sürü yayınlar yapılıyordu.
İnsan hakları örgütleri konsolosluğumuzu işgal edip, duvarlarına bayraklarını asmış, Erdoğan ve Türkiye aleyhine sloganlar yazmışlardı.
Cumhuriyet gazetesi masraftan kaçınmaz, bir buçuk aydır tüm gazeteyi siyah zemin üzerine beyaz yazı ile yayınlıyor olurdu.
Tüm dünya liderleri siyah paltolarıyla en az on kere konsolosluk önünde toplanmış, ağlamış ve Türkiye’yi şiddetli bir şekilde kınamıştı.
Konsolosluğun önündeki yol siyah çelenkler nedeniyle trafiğe kapanmıştı.
Türkiye ve Erdoğan, Lahey’de yargılanmaya çoktan başlanmış, çoktan darağaçları kurulmuş ve ‘‘Asılacak Adamsın Ulan’’ manşetleri yeniden hortlamıştı.
Ve hatta dünya, 3. Dünya Savaşı moduna bile geçmişti…
Peki, bütün bunlar Can Dündar’ın çok değerli bir şahsiyet olması sebebiyle mi vukuu bulurdu?
Asla bin kere asla yüz bin kere asla!
Dünya düzeni için asıl değerli olan ve satın alınan, Erdoğan şahsında vücut bulmuş olan Türkiye düşmanlığıdır!

Türkiye düşmanlığı vasfı olmasa ne Can Dündar’ın ne Fetullah Gülen’in ne Cemil Bayık’ın dünya düzeni ve efendileri gözünde böcek kadar değerleri yoktur.
Yeni dünya düzeninin, insan haklarına ve insan hayatına verdiği değeri görmek için Arakan’a, Filistin’e, Suriye’ye bakmak yeterlidir…
Kaşıkçı cinayetine karşı dünyanın, özellikle Suudi Arabistan yönetimini kucağına almış efendilerinin sessizliklerine ve kayıtsızlıklarına bir de bu pencereden bakalım…