Batı dünyasının insanı, bireysel hazza ve çıkarlara önem verdiği, ailede ve okulda bu anlayış ile yetiştirilip, toplum içerisinde de buna uygun davranmanın doğru bir hedef olduğuna dair eğitildikleri için; ülkelerindeki intihar vakalarının altında yatan psikolojik sebepler, tamamen bireysel odaklı ve toplumdan bağımsız nedenlere bağlı olarak gerçekleşiyor. Bireysel çıkarlar söz konusu olduğu için, hiç kimse; toplumu suçlayıcı, kendi ruh sağlığı için sorumluluğu topluma da pay edici bir kafayla düşünmüyor. Çün ki eğitim kodlarında, herkesin kendi başının çaresine kendisinin bakması gerektiği, kimsenin sıkıntısının, bir diğerini ilgilendirmediği, insan insanın kurdudur anlayışını benimseyip, kimseyi de ölümünden sorumlu tutmanın ahlâkî olmayacağına inandıkları için, kendi şizofrenik ya da maddesel kaygıların, çıkara dayalı ilişkilerinde başarısız olmanın ve buna benzer daha pek çok çıkmazın sonucu olarak gerçekleşiyor.

Müslüman ülkelerde ve özellikle bizim ülkemizdeki insanların, intiharı seçmesindeki en önemli sebep ise; aile ve toplum yaşantısında, birlik ve beraberlik vurgusu, komşusu açken tok yatmanın lânetlendiği, cömertliğin üstün ahlâk biçimi bile sayılmayıp, refleks hâlinde olması gereken bir davranış biçimi, vefânın, dürüstlüğün, merhametin her an toplum içerisinde var olmasının gerekliliği ile ilgili bir yaşam algısı oluşturulduğu, fakat tüm bu iddîalara rağmen, toplumun büyük bir kesiminde bu ahlâkî yapılanmanın zerresini göremeyen kişi, bir zamana kadar direniyor ve umudunun bittiği yerde, toplumdan beklediği tüm o vaatlerin yerine getirilmediğini anladığı anda, intihar yolunu seçiyor.

Batı insanı ile bizim aramızdaki farktır bu. Onlar, bireysel hazlarını öncelikli hâle getirdikleri ve bu şekilde eğitildikleri için, içinde yaşadıkları toplumdan bir beklentileri olmuyor. Çün ki hiç kimse birbirine, herhangi bir vaatte bulunmuş değil. Çıkarlarını korumak adına tek başınasın fikri, kodlarında mevcut olduğundan, hayatlarına son verecekleri zaman da, bu tercihi kendi başarısızlıkları ve yeterince savaşmamış olmalarına bağlıyorlar.

Beraberlik algısıyla yetiştirilip, hayatın her alanında da yapayalnız bırakılan, yardıma ihtiyacı olduğunda, etrafında kimseyi bulamayan, karnı açken komşusundan isteyemeyen, üstelik tüm bu ahlâkî öğretilerle büyütülmüş olmasına rağmen, bunların hiç bir karşılığını içinde bulunduğu toplumda göremeyen bizim insanımız, intihara işte o zaman karar veriyor. Onlarda; intihar psikolojik bir durumken ve kendi başarısızlığı olarak ilân edilirken, biz de ise; intihar eden insan, iddîa edilen hiç bir karşılığı toplumda göremediği için, tüm toplumun başarısızlığı olarak karşımıza çıkıyor ve çıkmalı da.

İnsana dair bu kadar iddîası olan bir toplumda intihar; herkesi tek tek ilgilendiren sosyolojik bir olgudur mââlesef. İnsanlara, ya bu kadar iddîa etmeyeceğiz yalnız olmadıklarını, aç kalmayacaklarını, aldatılmayacaklarını, dolandırılmayacaklarını; ya da, iddîa ettiklerimizi yaşamanın vaktidir artık. Yoksa her intihar edende, vebalimiz olacak.