Herkesin malumudur ki 30 yıldan beri KUTLU DOĞUM HAFTASI tertipleri ile Hz.Peygamber (as) anılıyor doğru-yanlış o Rasül ile ilgili saatlerce konuşmalar, gösteriler yapılıyor..

Herkesin malumudur ki 30 yıldan beri KUTLU DOĞUM HAFTASI tertipleri ile Hz.Peygamber (as) anılıyor doğru-yanlış o Rasül ile ilgili saatlerce konuşmalar, gösteriler yapılıyor..

Şunu hemen belirtelim ki, Hz.Rasülü anlama önce Allah’ı anlamaktan yüce yaratıcıyı iyi tanımaktan geçer. Zaten Peygamberlerin görevleri de Kur’an’ın açık beyanlarına göre tüm insanlığın Allah’ı Allah’ın istediği, O yüce yaratıcının kendisini nasıl tanıyıp razı olacağı bir şekilde ona iman etmemizi anlatmak olmuştur.

Kur’an’ın açık beyanlarına göre o günün Mekke müşrikleride Allah’a inanıyorlardı. Tek problem yani Rassülüllahın mücadelesi, Allah’a imanın Allah’ın istediği gibi olmasını sağlamaktan ibaretti. Diğer bir ifa-de ile eğer insanlar, bizler Rabbimizi, yüce yaratıcıyı O’nun bizden razı olacağı şekilde tanıyıp iman etmez isek Rasülünü tanımamızın ve  Rasülünü sevdiğimizi söylemenin de hiçbir değeri ve kıymeti olmayacaktır.

Allah’ı tanımak ona ‘ŞİRK’siz bir iman demektir. Bu iman ise Allah’ın sıfatlarının ve yetkilerinin neler olduğu bilip onları başkalarına vermemek demektir. Allah inancımız Kur’an’ın bize öğrettiği gibi olmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de  Allah biz kulları için.. “VEMA QADERULLAHE HAKKA KADRİHİ...” Allah’ın kadrü kıymetini gereği gibi tanımadılar/bilemediler  diyerek şi- kayet eder.

Kur’an’ın bizden istediği ve Rasülüllahın mücade-lesini verdiği iman Allah’a şirksiz, ahirete şeksiz /kesin bir iman ve amel-i Salih yani iyi işler yapmak- tır. Yine Kur’an’a baktığımızda, yüce yaratıcı kendisine ait yetkilerini yüzlerce ayette bize açıklamıştır. Biz onun yetkilerini ondan yani Kur’an’dan öğrenir ona göre iman ederiz.

Allah yetkilerinde kullarına nazaran yetki paylaşımını asla kabul etmemektedir. Peygamber de olsa kullarından hiçbir kimse Allah’a ait bit yetki ile donatılamaz. Böyle bir yetki paylaşımı Allah için bir acziyet/ güçsüzlük ifade eder ki, en ufak bir güçsüzlük emare-si işareti onun ilah olma özelliğini kaybetmesi demektir. Bu Allah için düşünülemez. Bu Allah adına bir ZULÜMdür..

Günümüzde geçerli olan ve tartışılan bir konuyu burada örnek olarak verirsek mesele çok daha iyi anlaşılır kanaatindeyim..

Mevcut anayasa da tartışılan  ve değiştirilmesi istenen bir 6. madde vardır. Burada şöyle denilmektedir.

“Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Ancak Millet bu yetkisini anayasal organlar eliyle kullanır..” Bu ifadeler millet adına tam bir yetki devridir… İşte aynen böyle. Eğer bir insan Kur’an’a göre “Haki-miyet yani mülk, yani her türlü yaratma ve yönet-me idaresi Allah’a aittir, ancak Allah bu yetkisini kullarından bazıları eli ile kullanır…” diye inanmakta tam bir yetki devridir.

Toplumu da oluşmuş Peygamber ve Evliya kültürü de buna benzer birdurumdur. Bu kabil bir iman. Allah için asla caiz ve mümkün olmayan  bir husustur.

Buradan hareketle, İbadeti yalnız Allah’a yapmak ve ibadet esnasında Allah’la beraber başka birisini düşünmek kesinkes yasaktır. Gaybı, görünmeyen bilinmeyen şeyler- bilmek bildirmek, öldürmek diriltmek, rızık vermek, evrenin idaresi ve yönetimini yapmak, gelecekten veya geçmişten haber vermek, in- sanları cennete sokmak veya sokmamak, onlara zarar ve fayda vermek, fanilerden birisinin veya bir kaçının hatırına Allah’ın bu yetki ve kudretini değiştirdiğine inanmak.

Mescitlerde Allah’la beraber başka fanilerin de ismini anmak. Bazı büyük zat diye bilinen kişilerin kabirlerini camilerin içine yapmak, onların kabirlerine karşı namaz kılmak, cenaze  namazlarını mutlaka bir  türbenin yanına götürüp kılmak, bir dünyevi başarı veya bir istek ve arzunun gerçekleşmesi için türbelere gitmek, Allah’tan başkası adına kurban kesmek vs. bütün bunlar her ne kadar biz Allah’a dua ediyoruz denilse de, şuur altındaki bilinci düşündüğümüzde  Allah’ın yetkilerini kısmen de olsa bir faniye devir manasını içermektedir.

Kur’an-ı Kerim’de bunları yasaklayan yüzlerce ayet vardır.