Rahman ve Rahim olan, iyiliği sonsuz, Rahmeti bol olan Allah’ın adıyla!

Sizleri Allah’ın selamıyla selamlıyorum. Geçen hafta ki yazımda zilzal sûresi ve bize hatırlattıkları o büyük depremi biraz daha irdeleyelim.

“Yer, o (son) müthiş sarsıntı ile sarsıldığında. Ve yeryüzü ağırlıklarını attığında! Ve insan: “Ona ne oluyor?” diye bağırdığında. O gün yer, bütün haberlerini ortaya dökecek. Rabbin vahyettiği şekilde. O gün bütün insanlar (geçmiş) fiillerini görmek üzere biri öbüründen ayrılmış olarak ortaya çıkacaklar. Ve kim zerre kadar iyilik yapmış ise, onun karşılığını görecek. Kim de zerre kadar kötülük yapmış ise onun karşılığını görecektir.” (Zilzâl 99/1…..8)

Geçmişi şöyle bir hatırlar isek, Peygamberlerin mesajlarını yalanlayanların, uyarılara karşı gelip onlarla mücadele eden, fütursuzca azgınlaşan kişilerin varlıklı, otorite sahibi kişiler olduğunu görürüz. Bu gün isimler değişmiş olsa dahi uygulamada değişen pek fazla bir şey yok. Zira bu günde uyarıcılar var ve bizim onlara verdiğimiz cevaplar bu dünyada ki zenginliğimizle, makam/mevki olarak yüksek yerlerde olup olmamamızla doğru orantıdadır. Kimimiz elimizde ki malın kaybolup gitmesi korkusuyla, kimilerimiz ise bu varlıklı kimselerin ellerinde bulundurdukları zenginliklerden bizimde payımıza bir şeyler düşer ümidiyle Allah’ın mesajlarını yaşamaktan çekinerek umursamaz tavırlar sergilemekte. Oysa biz dünyanın geçici hevesleri peşinde koşmamalıyız. Zira bu dünya oyun sahnesi değil, öte dünyada ki kurtuluşumuzun azığını toplayacağımız geçici bir sınav mekânıdır.

İşte (böyle) biz gökleri ve yeri ve ikisinin arasında bulunan her şeyi sırf oyun olsun diye yaratmadık. (Duhan/38)

Oyun olsun diye yaratılmayan, öte dünya da sınava çekileceğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Güzel şeylerde ki payımızı bu dünyada tüketmemeliyiz. Bu dünyada büyüklenmek, haklı olan her şeye karşı çıkmak, öteki dünyada bizleri Rabbimizin karşısında çok aşağılık konuma düşürecektir.

“Hakikati inkâra şartlamış olanlar ateşin karşısına getirilecekleri gün. Onlara bütün güzel şeylerde ki payınızı dünya hayatında tükettiniz. (Öte ki dünyayı hiç düşünmeden) onlarla sefa sürdünüz.” Denilecektir. “O halde bu gün yeryüzünde küstahça büyüklük ve haklı olan her şeye karşı mücadele ettiğiniz için yaptığınız bütün sapıklıkların karşılığı olarak aşağılanma cezası ile cezalandırılacaksınız.” (Ahkâf/20)

Bütün bu uyarılara rağmen günah işlemekten çekinmiyoruz. Bütün bir ömrümüzü sorumsuzca geçiriyoruz. Allah’a yaklaşmak için kullanmamız gereken zamanı acımasızca tüketiyoruz. Böyle bir günaha batmış bir dünyada Allah katında hiç bir değerimiz olmayacak. Çünkü:  “ (Akıllarını kullansalardı bilirlerdi ki) bu dünya hayatı geçici bir zevk ve eğlenceden başka bir şey değildir. Oysa sonra ki hayat tek gerçek hayattır. Keşke bunu bilselerdi.” (Ankebut/64)

Bunca açık mesajları okuduktan sonra bile umursamaz bir o kadar da cesaret içeren davranışlarımızın sürmesinde farklı ama hatalı bir inanış biçimine sahip olmamızın etkileri var. Sonuçta nasıl bir hayatı yaşıyor olursak olalım Allah’la özel bir ilişkimiz olduğuna inanıyoruz. Ve bu şekilde cehenneme gitsek bile cezamızı çektikten sonra tekrar cennete gideceğimiz şeklinde batıl bir inanca sahibiz. Bu anlayış Yahudi toplumunda da var. Dolayısıyla Yahudiler bu yanlış inanışları nedeniyle, bizleri de kapsayacak şekilde Allah’ın sözleriyle uyarılıyorlar. Eğer böyle bir hayatı yaşamayı sürdürürsek ateş bizler için bütün günler boyunca yakıcı olacaktır.

Dediler ki: “Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir.” De ki: Allah katından bir ahit mi aldınız? Ki-Allah asla ahdinden dönmez. Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?” Hayır, kim bir kötülük işlerde günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar,ateşin halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır. İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.” (Bakara 80-82)

Allah sözünden asla dönmez! O yüzden henüz hayatta iken tercihlerimizden dolayı başımıza gelecek olan sahneleri iyi okuyalım ve bunu gerektirecek davranışlarımızı terk edelim. Rabbimizin:

“Sonra onların ardından öyle bir kuşak geldi ki, ihtiraslarına tutsak olup namazı umursamadılar. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çaptırılacaklardır.” (Meryem-59) diye bahsettiği topluluklar gibi olmayalım. Üstelik Ahrette günahkârlar, kendisinin hangi sebepten cehenneme atıldıklarını soran müminlere aşağıda ki ayette şöyle cevap veriliyor:

“Cehennemlikler derler ki: “Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksulun karnını doyurmazdık. Bizim gibi onlarla birlikte asılsız ve bozguncu konuşmalara dalardık. Hesap verme gününü inkâr ederdik. Sonra da bize de ölüm gelip çattı.” (Müddesir-43-44-45)

Bizimle birlikte olanlarla asılsız ve bozguncu konuşmalara dalıp hayata öyle bir ihtirasla sarılmışız ki, müşriklerin yaşantıları ile kendi yaşantımız arasında çok fazla benzerlikler oluşmuş.

“Ve sen onları başkalarından daha ihtiraslı hayata sarılmış göreceksin, hatta Allah’tan başkasına ilahlık yakıştırmaya şartlanmış olanlardan bile daha çok onların her biri binlerce yıl yaşamak ister; hâlbuki uzun yaşaması, böyle birini azaptan kurtaramaz; zira Allah onun bütün yapıp ettiklerini görmektedir.” (Bakara -96)

Böyle bir hayatı yaşıyorken artık boş bir ümit içerisinde olmamamız gerekir. Yapmamız gereken şey müşriklerle aynı tutum ve davranışlar içerisinde bulunmamaktır. Allah’tan başkasına ilahlık yakıştırmaya şartlanmış olanlarla aynı düşünceleri, aynı hayatı yaşıyorken nasıl olurda cennete gidebileceğimizi düşünebiliriz ki?

Lâilahe illallah (Kelime-i Tevhid) a bağlı kalan müminler olarak kalmak dileği ile Allah’a emanet olun.