Rahmetli Prof. Oktay Sinanoğlu´nun bir kitabının adı bu.

“Bye Bye Turkche”.

Yazımından da anlaşılacağı üzere Türkçenin, İngilizce kelimelerin esiri olmaya başladığını vurguluyor.

Ben de, kitaptan ilham alarak, konuya dair bir şeyler karalayayım dedim.

Evet. Dilimizi kaybediyoruz.

Dilimizi kaybettikçe benliğimizi, saygınlığımızı ve en önemlisi değerlerimizi de…

Dil, bir toplumun her şeyidir.

Bakın Cezayir´e, Fildişi´ne, Fas´a, Tunus´a, Güney Afrika´ya, şuraya buraya…

Adamlar bütün özgünlüğünü kaybetmiş ve neredeyse asimile olmuşlar.

Gazeteler bile Fransızca, İngilizce ve yerel diller olmak üzere üç ayrı çeşitte çıkıyor.

Yani, dil beraberliği yok oralarda. Beraberliğin olmadığı yerde de, vatan bilincine yer yok.

Dilimiz, Selçuklu ve özellikle Osmanlı dönemlerinde, yoğun şekilde Arapça ve Farsça kelimelerin tesirine girmişti.

Orta Asya´dan getirmiş olduğumuz orijinal Türkçeyi yitirmeye başlamıştık.

Hukuk dilinden sanat diline, bürokrasiden, gündelik hayatımıza hemen her şeyimiz Ortadoğu dillerinin etkisi altında bırakıldı.

Türkçe dediğimiz bu dil aslında Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca dillerinin ve azıcık bir şey de Oğuz Türkçesinin harmanı…

Her ne kadar Türkçe konuştuğumuzu iddia etsek de, öz dilimize karşı yabancılaşmışız.

Ne yazık ki bugün de, İngilizce saldırısı altındayız.

Aslında işin gerçeği biz artık, “Türkçe Engelli” birer vatandaşız.

Ne yazmayı doğru düzgün becerebiliyoruz, ne de konuşmayı…

Yanlış mı düşünüyorum?

Nedense bizim millette, kendinden başka bütün kültürlere hayranlık duyma hastalığı var.

Yıkamıyoruz bir türlü bunu.

Anlamıyorum!

Elin Avrupalısı, -İngilizce bilse dahi- gittiği bütün ülkelerde, çok zorda kalmadıkça kendi dilini konuşuyor. Özellikle bürokratik toplantılarda…

“Banane” diyorlar. “Onlar beni anlamaya çalışsın”.

Niye?

Çünkü diline sahip çıkıyor herifler. Saygılılar…

Bizde var mı öyle bir şey?

Yok!

Yabancı dil konuşmak için adeta kıvranıyoruz.

Konuş(a)madıkça da rezil - rüsva oluyoruz.

Neymiş?

Artık İngilizce bilmeyeni adam yerine koymuyorlarmış da,

iş bile vermiyorlarmış da falan filan…

Tamam. Sen de haklısın.

Yabancı dil öğren. Öğren de…

Önce kendi dilini bi´ öğren.

Sonra diğer dilleri de aradan çıkarırsın.

Çünkü kendi dilini bilmeyen, başka bir dili öğrenemez.

Bir de şöyle bir soru sorayım;

Teknolojinin kelepir olduğu bir ülkenin diline, yabancı kelimelerin gereğinden fazla akın etmemesi elde mi sence?

Elbette değil!

Kültür erozyonu mu dersin artık, yoksa kültürel metamorfoz mu, bilemem.

Ama bildiğim iki şey var;

1)    Dilimize sahip çıkmamız gerektiği…

2)    Şu, Batı hayranlığından da, bir an önce kurtulmamız gerektiği…

Neyse…

Az yukarıda Osmanlı´dan bahsettik. Osmanlı Türkçesi üzerine küçük bir dipnotla yazıyı kapatayım istiyorum;

bana kızacaksınız ama Türkçede aslında ´´Mehmet´´ diye bir isim yoktur.

-Allah Allah! Nasıl yani?

Açıklayalım; bakınız ‘´Mehmet´´ ismi, Osmanlı Türkçesi yazımında ‘´Muhammed´´ isminin yanlış telaffuzundan dolayı türemiştir.

Yani aslında her şey bir yanlışlık yüzünden süregelmiştir.

Komik ama gerçek…

Hayırlı günler diliyorum.

İlimize, dilimize, töremize sahip çıkmamız dileğiyle…

Çıkamazsak eğer, “Bye bye Turkche”.

Hoşça kalın.