Ülkemizde virüs ortaya çıktığından beri hiçbir Corona haberini izlemedim. Televizyonla işi olan biri de değilim zaten. Burada yazılanlara üstünkörü göz gezdiriyorum. Hayatımda spor ve kütüphane dışında sokağa pek çıkmadığım için, beni hiç rahatsız etmiyor bu corona günleri. Değişen ve beni sanki çok büyük bir kıskacın arasındaymışım gibi hissettiren psikolojik bir acı yaşamıyorum.

Tedbir mi? Tedbir dediğiniz mide özsuyunun daha hızlı ve stresli çalışmasını sağlamanız için evinize tıktığınız makarna paketleri, un çuvalları, yağ bidonları ise; bu süreç bittikten sonra midenizden olacaksınız, haberiniz olsun. Hatta bu günleri fırsat bilip oruç tutun efendim. Hem zihninizin, hem de stresin en çok hasara uğrattığı organ olan midenizin nasıl rahatladığını ve huzura kavuştuğunu göreceksiniz. Bu süreçte akl-î selim düşüncelerle hareket etmek ve kontrolünüzü televizyonun, insanların, vesvesenin elinden almak istiyorsanız; aslında yemeğe değil açlığa sarılmanız, kendinizdeki değişikliği fark etmenizi sağlayacaktır. Madem aç kalacaksınız, o hâlde oruç gibi bir nimeti devreye sokarak 1 taşla da 10 kuş vurmuş olun. Sonra o kuşları iftarda afiyetle yersiniz.

Süreç bittikten sonra herkese şizofreni tanısı konulurken, siz sağlığınızı televizyon izlememeye ve oruç tutmaya borçlu olacaksınız. Hem sürüye dâhil olmayıp delirme günlerinde bol bol kitap okuyun bir de. Evinizde bir gün okurum diye köşeye attığınız ne kadar kitap varsa tozlu raflarından çıkarıp okuyun. Hatta bir kitap değil,3-4 kitabı dönüşümlü şekilde okuyun. Belli bir zamandan sonra herkesin delirmiş olabileceği kanaatine varmanızı ve Coronadan daha mühim işlerinizin olduğunu anlayıp, bu sürecin sonunda insanlar zihinleri, kalpleri yıpranarak zombiye dönüşmüş olduklarında; siz ise yenilenmiş, krizi fırsata çevirmiş ve bambaşka bir insan olarak hayata kaldığınız yerden devam edeceksiniz.

Unutmayın; bu gibi kriz zamanlarında insan kendisini çok çabuk sürüye ve sürece teslim eder. Aslında yapmanız gereken; kontrolünüzü ele alıp, krizden en az hasarla zihninizi ve kalbinizi korumaya ve çalışır vaziyette süreç sonundaki hayatınızda hâlâ aktif şekilde işe yarıyor olmasına dikkat etmeniz gerekir.

Korkunuz nedir? Ölmek mi? Yaşamak mı? Ölmekten korkuyorsanız; ayette bildirildiği üzere, vaktiniz gelmeden bu işin kesinliğine ermeniz mümkün değil. Tabi inanıyorsanız. Yaşamaktan korkmak kısmına gelince; şu an içinde bulunduğunuz stres hâlinizin sorumlusu 'hain ölüm' ise; ölebilmeniz için önce yaşamanız gerekir oysa. Fakat siz yaşamaktan korkuyorsunuz evvelâ. Zihninizin, ruhunuzun sağlığı ve yaşayabilmeniz, hayatta kalabilmeniz bu ikisinin huzuru ile mümkün olacakken, sizler bu süreçte bu ikisini öldürmek için elinizden geleni yapıyorsunuz. Onları hayatta ve ayakta tutmak için hiç bir yaşam mücadelesi vermeyip ölüm korkusu ile günlerinizi televizyon karşısında, yemek masasında, rızık korkusunun oluşturduğu stres altında geçiriyor, kendinizi yaşarken öldürüyorsunuz. Bunları düşünmemek ve bu eylemleri yapmamak size daha zor geliyor. Yaşamın anahtarı kitaptan, fikirden, düşünceden geçerken, siz kendinizi tüm bunlardan soyutlayarak, yaşamın kendisinden korkuyorsunuz. Yaşam ve ölüm algılarınızı önce bir değiştirin bu süreçte. Ölmek, fiziksel  birtakım eylemleri gerçekleştirememekten ibaret ise sizin için, engeli olup da birçok aktiviteden mahrum insanların ölmüş olduğunu düşünüyorsunuz demektir. Hayatın neler getireceğini bilmediğimiz varlıklarız ve madem her birimiz engelli adayıyız. O hâlde ölmeyi fiziksel aktiviteleri yerine getirememenin dışında bir yerde konumlandırırsanız, yarın başınıza ne geleceğini bilmeden engelli bir şekilde hayatınıza devam etmek zorunda kaldığınızda, güçlü bir psikoloji ve tevekkül ile hayatınıza devam edebilecek seviyeye kendinizi çıkartmış ve ölüm gerçeğine bakışınızla, tüm o şok etkisini en kısa ve sağlam şekilde atlatmış olacaksınız. Bugün zihninize, ruhunuza yaptığınız yatırım, yarın sizi tekerlekli sandalyenin yaşamaya engel olmadığı ve hayatın kopan iki bacağa ya da herhangi bir engele üzülmekten daha mühim mevzular barındırdığı gerçeği ile huzur bularak, hiç kimseye muhtaç olmadan kendi kendinizin dayanağı olacaksınız.

Ondan dolayıdır ki efendim; ölmekten değil, yaşayamamaktan korkun. Bu süreçte gelin kendinize yatırım yapın. Zihninizi, ruhunuzu tedavi edin. Kaosa teslim olmayın. Her türlü felâkette sizi yine zihninizin ve maneviyatınızın gücü kurtaracaktır. Bu ikisi için var gücünüzle çalışın. Herkes korkudan kırılıp, ölümden başka bir son düşünemiyorken; siz yaşamak için çareler arayın. Kitap yaşatır, zikir yaşatır, fikir yaşatır, tefekkür yaşatır, yalnızlık yaşatır. Evet, hergün gördüğünüz insanlardan uzaklaşıp yalnız kaldığınız şu günlerde azığınız bunlar olursa, yarının neler getireceğinden habersiz olduğunuz için, kendinizi en kötüsü ile karşılaşacak ama sapasağlam çıkacak şekilde hazırlamış olacaksınız. Bu savaş da olabilir, kıtlık da. Çok şükür ki bu ikisi henüz oluşmamışken alnınıza yatırım yapın. Evet, alnınıza. Secdeleri unuttuğunuz bir hayat, sizi hiç bir zaman feraha çıkarmayacaktır. Unutmayın; sırrına eremediğiniz bir hayat, ölmekten daha acı ve de acınasıdır.

Hayırlı ve sağlıklı bir ömür diliyorum efendim. Saygılar...