Deccal Hakkında Merak Edilenler:
Deccal´ın sözlük anlamı; bir şeyi örtmek, yaldızlamak veya boyamak demektir.

Yahudiler ve Hıristiyanlar da Deccal´ın varlığından bahsetmişler ve zaman zaman Deccal´ın kimliği hakkında bazı tahminlerde bulunmuşlardır. Asrımızda ise bu tür tahminlerden vazgeçilmiş olup Deccal´ın henüz zuhur etmediği kanaati hâkimdir.

İslâm âlimlerinin çoğunluğu ahir zamanda Deccal´ın gelip insanları dinden uzaklaştıracağı ve daha sonra semadan inecek Hz. İsa tarafından öldürüleceği inancında olmuşlardır.

Kur´an-ı Kerim´de Deccal´dan bahsedilmemektedir. Ancak bazı âlimler aşağıdaki ayette geçen “bazı alametler” ifadesinden hareketle Kur´an´da Deccal´ın da geleceğine işaret edildiğini savunmuşlardır.

Sözkonusu ayet mealen şöyle: “Onlar ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini bekliyorlar. Rabbinin bazı alametleri geldiği gün, önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz. De ki: bekleyin, şüphesiz biz de beklemekteyiz.” (6.En´am–158)

İslâm âlimleri “Rabbinin bazı alametleri geldiği gün” ifadesinden kıyametin büyük alametlerini anlamışlardır. Buna göre, Hz. Peygamber tarafından Deccal´ın gelmesi bu alametler arasında sayıldığına göre, Kur´an´da Deccal´a da bir işaret vardır. Bu ayeti, kıyametin öteki alametleriyle birlikte Deccal´a da bir işaret saymak için, Deccal´ı anlatan hadislerin sıhhatinden emin olmak gerekir. Söz konusu hadislerden bir kısmı zayıf olmakla birlikte, bir kısmı sahihtir.

Şu var ki Deccal konusunu tam anlamış olmak için aşağıdaki sorulara da cevap vermek gerekir:
Acaba Deccal yalnız bir şahıs mıdır? Çok sayıda Deccal olması mümkün mü? Veya Deccal, bir insan olmanın ötesinde zararlı bir cereyan mıdır? Hz. İsa Deccal´ı nasıl öldürecektir? İnsanlar Hz. İsa´yı tanıyacaklar mı?

Bu sorulara çok da net cevaplar vermek mümkün değildir. Deccal´ın zararlı bir akım, bir şahs-ı manevi olma ihtimali de vardır.

Bazı İslâm âlimleri ilgili hadisleri yeterli bulmayıp Deccal konusunu tamamen olmayacak bir şey saymışlar, böylece belki de farkında olmadan, açıklanması çok zor ve kafa karıştıran bir konudan kurtulmayı tercih etmişlerdir.

Konu hakkında varit olan hem Buhari hem de Müslim´in naklettiği Hadis-i şeriflerden iki tanesini nakletmek faydalı olacaktır:

“Allah´ın gönderdiği her peygamber, ümmetini onunla inzar etti. Nuh (a.s.) ümmetini onunla inzar etti, ondan sonra gelen peygamberler de. O, sizin aranızda çıkacak. Onun hali sizden gizli kalmayacak. Rabbinizin tek gözlü olmadığı size kapalı değildir. O ise sağ gözü kör birisidir. Onun gözü, sanki (salkımdan) dışarı fırlamış ve bir üzüm tanesi gibidir.” (Prof. İ. Canan, Kütüb-ü site, c:14, s:98)

“Deccal çıktığı vakit beraberinde su ve ateş vardır. Ancak halkın ateş olarak gördüğü tatlı sudur; halkın su olarak gördüğü ise yakıcı bir ateştir. Sizden kim o güne ererse, halkın ateş olarak gördüğüne düş(meyi kabul et)sin. Çünkü o, tatlı soğuk sudur.” (Prof. İ. Canan, Kütüb-ü site, c:14, s:96)

Deccal hakkında bilgi veren bu hadisler onu bir şahıs olarak anlatmaktadır. 

Deccal´ın, İslam´ı yok etmeye çalışan bir cereyanın lideri olması mümkündür.

Hadiste, Deccal ile birlikte bulunacağı söylenen su, onun dağıtacağı dünya menfaati, ateş ise kendisine uymayanlara vereceği zarar olarak yorumlanabilir. Ancak konuyu tam olarak anlama hususundaki zorluklar aşılamamaktadır.

Hz. Peygamber döneminde yaşayan Yahudi asıllı İbn Sayyad´ın deccal sanılması ve Hz. Ömer´in onu öldürmek istemesi de hadislerde anlatılmaktadır. Hz. Muhammed (s.a.v.), Hz. Ömer´in onu öldürmek istemesi üzerine şöyle buyurmuştur: “Eğer (Deccal) bu ise, sen ona musallat edilecek değilsin, eğer bu deccal değil ise onu öldürmekte sana hayır yok!”(Ebu Davud, Melahim–16) Bu konuda hadis kitaplarında değişik rivayetler ve açıklamalar (şerhler) vardır.

Hadislerde Deccal´ın doğudan çıkacağı, Mekke ve Medine´ye giremeyeceği bildirilmektedir.
Yaygın kanaate göre Deccal, ahir zamanda gökyüzünden inecek olan Hz. İsa tarafından öldürülecektir.
Açıklaması çok zor olduğuna göre, konuyu karmaşık ve anlaşılması zor (müteşabih) bir mesele olarak görmek daha doğrudur.

Deccal hakkında isim ve tarih vermek yanıltıcı olur. Meydana gelecek her olay, kendi tabii seyri içinde vuku bulacaktır.

Hz. Peygamber dualarında Deccal´ın şerrinden de Allah´a sığınmıştır. Bu, bizler için öğretici bir durumdur. O halde bu bölümü, şu dua cümlesiyle bitirmemiz yerinde olacaktır:

Deccal´dan, şeytandan ve her türlü kötü şeyden Allah´a sığınırız.

Ye´cüc ve Me´cüc Konusu Kur´an´da Nasıl Anlatılmaktadır?

Ye´cüc ve Me´cüc isimli kavimlerin kıyamete yakın bir zamanda setlerini aşıp dünyaya yayılacak olmaları, Kur´an tarafından haber verilen bilgilerdendir

Ye´cüc ve Me´cüc ile ilgili bilgiler, Kur´an-ı Kerim´de Zülkarneyn kıssası anlatılırken verilmektedir:

“Sonra yine bir yol tuttu. Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiçbir sözü anlamayan bir kavim buldu. Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Ye´cüc ve Me´cüc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir set yapman için sana bir vergi verelim mi? Dedi ki: “Rabbimin beni içinde bulundurduğu nimet ve kudret daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle destek olun da, sizinle onlar arasına aşılmaz bir engel yapalım. Bana demir kütleleri getirin.” Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince (vadiyi doldurunca) : “Üfleyin (körükleyin)!” dedi. Artık onu kor haline sokunca: “Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim”dedi. Bu sebeple onu ne aşmaya muktedir oldular ne de onu delebildiler. Zülkarneyn: Bu, Rabbimden bir rahmettir. Fakat rabbimin vaadi gelince, O, bunu yerle bir eder. Rabbimin vaadi haktır, dedi.” (18.Kehf–92–98)

Ayet-i Kerimelerden Zülkarneyn´in doğudaki bir kavmi, Ye´cüc ve Me´cüc´ün şerrinden korumak için sağlam bir set yaptığı ve Allah´ın vaat ettiği zaman gelince bu setin yerle bir olacağı anlaşılmaktadır.

Kur´an´ın bir başka yerinde ise şu bilgiler verilmektedir:

“Nihayet Ye´cüc ve Me´cüc (setleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman ve gerçek vaad (ölüm, kıyamet) yaklaşınca, birden inkâr edenlerin gözleri dona kalır!“Yazıklar olsun bize!(derler) gerçekten bu durumdan habersizmişiz; hatta biz zalim kimselermişiz.” (21.Enbiya–96,97)

Bu ayetlerden Ye´cüc ve Me´cüc´ün kıyamete yakın yeryüzüne hızla yayılacakları anlaşılmaktadır.

Ye´cüc ve Me´cüc´ün hangi kavim olduğu ve Zülkarneyn Seddi´nin nereye yapıldığı soruları çok tartışılmış ancak bu konuda bir fikir birliğine varılamamıştır. Son yıllarda Zülkarneyn Seddi´nin dünya dışında bir yere yapıldığını savunanlar bile olmuştur.

Muteber hadis kitaplarında da Ye´cüc ve Me´cüc konusunda sahih rivayetler vardır.

Aşağıdaki hadis Buhari, Müslim ve Tirmizi tarafından rivayet edilmiştir:

Zeynep Bintu Cahş (RA) anlatıyor: “Resulullah (s.a.v.) bir gün korkulu bir vaziyette odaya girdi. Şöyle diyordu: “La ilahe illallah, yaklaşan bir beladan Arap´ın vay haline. Bugün, Ye´cüc ve Me´cüc´ün seddinden şöyle bir gedik açıldı.” Başparmağı ile şehadet parmağını halka yaparak gösterdi. Ben: “Ey Allah´ın Resulü, yani içimizde salih kimseler olduğu halde toptan helak mi olacağız?”dedim. “Evet, dedi, fenalıklar artarsa öyle olur.” (Prof. İ. Canan, Kütüb-ü Sitte, c:2, s:507, 697.hadis)

Bazı ilim adamları, Resulullah´ın bu hadiste; “Yaklaşan bir beladan Arap´ın vay haline!” ifadesinden hareketle, Moğolların Bağdat´ı yıkıp Abbasi hilafetine son vermesiyle ilgili gelişmeleri haber verdiğini savunmuşlardır. Ancak bu tür yorumlarda bir görüş birliğine varılamamıştır. Anılan olayın üzerinden 750 yıldan fazla zaman geçtiğine göre bu istilayı yapıp Abbasilere son verenlerin Ahiretin büyük alametlerinden olan Ye´cüc ve Me´cüc olmadığı anlaşılmaktadır. Fakat söz konusu olay çok önemli olduğu ve birçok insanın ölümüyle sonuçlandığı için Ye´cüc ve Me´cüc´ün o asra yansıyan küçük bir numunesi olarak anlaşılabilir. Hadiste Araplara işaret edilmesi ve toplu helak ifadesinin kullanılması, olayın icazlı bir şekilde haber verildiği fikrini akla getirmektedir. Ancak kıyamete yakın zuhur edecek Ye´cüc ve Me´cüc´ün halen çıkmadığı görülmektedir.

Ye´cüc ve Me´cüc´ü anlatan çok sayıda hadis-i şerif vardır.

Konu, tefsir kitaplarında geniş bir şekilde tartışılmıştır. Bu konunun da müteşabih olduğu anlaşılmaktadır.

Müslüman´a düşen bütün fenalıklardan sakınmak ve her türlü şerden Allah´a sığınmaktır. Şeytanın, Deccal´ın, Ye´cüc ve Me´cüc´ün şerrinden de Allah´a sığınmak gerekir.

Kuran-ı Kerim´de bildirilen ve hadis-i şeriflerde anlatılan her olay zamanı gelince Allah´ın tespit ve takdir ettiği şekilde meydana gelecektir.

Güneşin Batıdan Doğması

 
Konu ile ilgili olan aşağıdaki hadis-i şerif Buhari, Müslim ve Ebu Davud tarafından rivayet edilmiştir:
Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

“Güneş battığı yerden doğmadıkça kıyamet kopmaz. Batıdan doğunca, insanlar görür ve hepsi de iman eder. Ancak daha önce inanmamış veya imanın sevkiyle hayır kazanmamış olan hiç kimseye bu iman fayda sağlamaz.” (Kütüb-ü Sitte, Prof. İ. Canan, c:14, s:125)

Yukarıdaki hadis-i şerifin yoruma ihtiyaç bırakmayan izahından, güneşin batıdan doğmasının müteşabih bir haber olmadığı ve haber verildiği gibi gerçekleşeceği anlaşılmaktadır. Ancak bu doğuş şeklinin hangi sebeple olacağını ve ne kadar süreceğini izah etmek zordur.

Ayrıca güneşin batıdan doğması ile ilgili olarak şu sorular da akla gelmektedir:

*Dünya, nasıl bir değişikliğe uğrayıp ters dönmeye başlayacak?

*Dünyanın ters dönmeye başlamasını sağlayacak enerji nereden ve hangi sebeple gelecek?

*Acaba kıyamet kopmaya başlayacağı için, Dünya bir süre kayıp giderken mi Güneşin batıdan doğduğu görülecek?

Bu sorulara net cevaplar vermek mümkün değildir. Güneşin batıdan doğma olayı, bu soruların cevaplandırılabilmesi açısından müteşabihtir.

Güneşin batıdan doğması gibi, inanmayı mecbur hale getirecek çok açık bir alametten sonra tövbe kapısının kapanması doğaldır. Çünkü artık kıyametin kopacağını net olarak gösteren böyle bir alametten sonraki iman, ölen bir kişinin yeis halindeki imanından farklı bir durum değildir. Yeis halindeki imanın geçersizliği de bilinmektedir.

Güneşin batıdan doğmasını batı medeniyetiyle veya İslam´ın batıda yayılmasıyla izah eden görüşler, zorlama yorumlar olarak görülmektedir.

Mehdi İle İlgili Görüşler

 
Ahir zamanda gelip insanları doğru yola iletecek olan “Mehdi” konusu, kıyameti haber veren on alamet arasında yer almamaktadır. Kur´an´da da Mehdi konusunu açık olarak anlatan bir ayete rastlamıyoruz. Ayrıca bu konu ile ilgili olan hadisler Buhari ile Müslim´in sahihlerinde yer bulamamışlardır. Mehdilik konusunu haber veren bir kısım hadisler de zayıftır. Ancak ahir zamanda bir mehdi geleceğini haber veren sahih hadisler de vardır.

Mehdi, sözlük itibariyle, Allah´ın hidayetine ermiş kişi anlamına gelmekle beraber, hidayete erdirecek manasında da kullanılır.

Aşağıdaki hadis Ebu Davud ve Tirmizi tarafından rivayet edilmiştir:
İbn Mesut, Resulullah (s.a.v.)´in şöyle buyurduğunu haber verdi: “Dünyanın tek günlük ömrü bile kalmış olsa Allah o günü uzatıp, benden bir kimseyi o günde gönderecek.”  İbn Mesut, Resulullah yahut da şöyle buyurmuştu der: “Ehl-i beytimden birisi ki bu zatın ismi benim ismime uyar, babasının ismi de babamın ismine uyar. Bu zat, yeryüzünü, eskiden cevir ve zulümle dolu olmasının aksine, adalet ve hakkaniyetle doldurur.” (Prof. İ. Canan, Kütüb-ü Sitte, c:14, s:76, 5006. hadis)

Bu hadisten Ahirete yakın ve zulmün doruğa çıktığı bir sırada Hz. Peygamberin soyundan bir kurtarıcının çıkacağı anlaşılmaktadır.

Ebu Davud tarafından nakledilen aşağıdaki rivayet de aynı anlamı pekiştirmektedir:

“Hz. Ali (r.a.), oğlu Hasan´a baktı ve: “Bu oğlum, Resulullah (s.a.v.)´in tesmiye buyurduğu üzere Seyyid´dir. Bunun sulbünden peygamberinizin adını taşıyan biri çıkacak. Ahlakı yönüyle peygamberinize benzeyecek; yaratılışı yönüyle ona benzemeyecek.”dedi ve sonra da yeryüzünü adaletle dolduracağına dair gelen kıssayı anlattı.”(Prof. İ. Canan, Kütüb-ü Sitte, c:14, s:76, 5008. hadis)

Şu hadis-i şerif de Ebu Davud tarafından nakledilmiştir:

Ümmü Seleme anlatıyor, Resulullah buyurdu ki: “Mehdi benim zürriyetimden, kızım Fatıma´nın evlatlarındandır.” (Prof. İ. Canan, Kütüb-ü Sitte, c:14, s:76, 5007. hadis)

Bütün bu rivayetler, Hz. Peygamberin soyundan gelecek bir kurtarıcıyı haber vermektedirler.
Bu noktada akla şu soru gelmektedir:

Acaba mehdi ile Hz. İsa aynı şahıs mıdır?

Mehdi ile Hz. İsa tarafından yapılacak işlerin birbirine çok benzemesi bu soruyu daha da önemli hale sokmaktadır.
Evet, mehdi ile Hz. İsa´nın yapacağı haber verilen işler, birbirine çok benzemektedir. Ancak hadislerde Mehdi´nin Hz.

Peygamberin zürriyetinden olacağının haber verilmesi, Hz. İsa ile aynı şahıs olabileceği sonucunun çıkarılmasına engel olmakta,  ikisinin de aynı dönemde yaşayacakları ve Deccal´ı birlikte yenilgiye uğratacakları fikrini öne çıkarmaktadır.

Hz. İsa´nın ahir zamanda yeryüzüne döneceği ve İslam ile amel edeceği, ahiretin on büyük alameti arasında yer almaktadır. Hz. İsa´nın geleceğini haber veren sahih hadisler, Mehdinin geleceğini haber verenlere göre daha çoktur.

Hz. İsa´nın döneceği inancına, bazı yorumlar yaparak, Kur´an ayetleriyle de varmak mümkündür. Buna rağmen, Buhari ve Müslim, ilgili hadisleri rivayet etmemiştir diye mehdinin geleceğini kabul etmeyenler, genellikle konuları akılla izah etmeye çok önem verdikleri, dini hurafelerden arındırmak istedikleri ve biraz da aklı öne çıkaranlara karşı zor durumda kalmak istemedikleri için, Hz. İsa´nın öldüğünü ve geri dönüşünün de söz konusu olmadığını savunmuşlardır. Ancak tek tek haber-i vahid olmalarına rağmen, hepsi bir araya geldiğinde manevi yönden, yani ifade ettikleri anlam açısından mütevatir derecesine ulaşan hadis-i şerifleri de bir yere koymak gerekiyor.

İnsanı yaratan, peygamber görevlendiren, Cebrail ile vahiy gönderen, Hz. İsa´yı babasız olarak yaratan ve dininin yok olmasına rıza göstermeyen Allah´ın ahir zamanda Hz. İsa´yı yeryüzüne göndermesi ve bir mehdi görevlendirmesi akla mugayir görülmemektedir.

Zor durumda kalan insanların tarih boyunca bir mehdi beklentisi içine girmiş olmalarını hoş karşılamayıp, kolaycı ve bir bakıma piyangocu zihniyetlerin oluşmasına tepki olarak seçilecek yol, konuyu bir bütün olarak yok saymak olamaz.

Değişik din ve mezhep mensuplarına göre mehdi beklentileri şöyledir:
BİR: Yahudiler, Hz. Davut´un soyundan bir kurtarıcının ahir zamanda gelerek, Yahudileri dünyaya hâkim kılacağı görüşündedirler.

İKİ: Hıristiyanlara göre ise ahir zamanda Hz. İsa gökyüzünden inecek ve dünya imparatorluğunu kuracaktır.

ÜÇ: Sünni Müslüman âlimlerinin çoğunluğu, ahir zamanda Hz. Muhammed (s.a.v.)´in soyundan bir zatın mehdi olarak zuhur edeceğine ve Hz. İsa İle işbirliği yapıp İslamiyet´i dünya hâkim kılacağına inanırlar.

DÖRT: Şiilere göre ise Mehdi, m.328 yılında 73 yaşında iken büyük gizlilik (gaybet-i kübra) dönemine giren ve halen sağ olan 12. imam Muhammed Mehdi´dir; günü geldiğinde Allah´ın izniyle meydana çıkacak ve dünyayı adaletle dolduracaktır.

Konunun müteşabih olduğu ve insan aklını zorladığı meydandadır.

Bazı yorumcular, her cemaatin kendine doğru yol gösteren salih bir lideri mehdi olarak görmelerinde sakınca görmezler. Ancak bu yaklaşım, gelip gelmeyeceği tartışılan mehdi konusuna bir açıklık getirmez. Çünkü söz konusu şahısın Deccal´ı öldüreceği ve esasen sınırlı bir cemaate değil, bütün dünyaya hidayet yolunu göstereceği anlaşılmaktadır. Cemaatlerin kendi liderlerini mehdî olarak vasıflandırmaları mevzii bir yaklaşımdır; mehdî kelimesinin terim yönüyle alakalı olmaktan çok sözlük anlamıyla ilgilidir.

Allah neyi murat etmişse, o olur.

Dabbetu´l Arz Hakkında Bilinmesi Gerekenler

 Kıyametin büyük alametleri arasında sayılan “Dabbetu´l Arz”´ın çıkışı konusu hadis-i şeriflerin dışında, Kur´an´ı Kerim´de de haber verilmektedir.  

Dabbe kelimesi Kur´an´da Hud suresinin altıncı, Ankebut suresinin altmışıncı ayetlerinde “canlı” anlamında kullanılmaktadır. Konumuzla ilgili olan Dabbetu´l-Arz´dan bahseden ayet ise mealen şöyledir:

“O söz başlarına geldiği (kıyamet yaklaştığı) zaman, onlara yerden bir Dabbe (mahlûk) çıkarırız da, bu onlara insanların ayetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.” (27.Neml–82)
Ayetten, kıyamete yakın, yerden bir canlı çıkarılacağı ve bu canlının, insanların Allah´ın ayetlerine kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyleyeceği anlaşılmaktadır.

Acaba Dabbetu´l-Arz bir insan mı, yoksa hayvan mıdır? Gene acaba Dabbetu´l- Arz bir tane olarak mı yerden çıkacaktır, yoksa bu bir cins ismi midir? Bu sorulara net cevaplar vermek mümkün değildir. Ancak her halükârda konuşacağı ve insanlara iman açısından durumlarının yeterli olmadığını söyleyeceği belli olmaktadır.
Konumuzla ilgili olan aşağıdaki hadisi Müslim ve Ebu Davud rivayet etmişlerdir:

İbn Amr İbn As (r.a.) anlatıyor: Resulullah buyurdular ki: “Çıkış itibariyle, kıyamet alametlerinin ilki güneşin battığı yerden doğması, kuşluk vakti insanlara Dabbetu´l-Arz´ın çıkmasıdır. Bunlardan hangisi önce çıkarsa, diğeri de hemen peşindedir.” (Prof. İ. Canan, c:14,s:144,5047. hadis)

Aşağıdaki hadisi Tirmizi nakletmiştir:

Ebu Hureyre (r.a.)´in rivayetine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Dabbetu´l-Arz, beraberinde Hz. Musa´nın asası ve Hz. Süleyman(a.s.)´in mührü olduğu halde çıkar. Asa ile mü´minlerin yüzünü cilalar, mührü ile de kâfirlerin burnuna basar. Öyle ki, sofra ehli toplanınca biri diğerine (yüzündeki parlaklıktan dolayı) “Ey mü´min!” der, diğeri de (öbürüne, burnundaki mühür damgası nedeniyle) “Ey kâfir!” der. (yani mü´min de kâfir de yüzünden tanınır.)” (Prof. İ. Canan, Kütüb-ü Sitte, c:3, 728.hadis)
Bu hadisten, Dabbetu´l-Arz´ın zuhuruyla birlikte münafık sınıfının yok olacağı, çünkü bu tür insanların kendilerini gizleyemeyecekleri belli olmaktadır.

Günümüze kadar yaşanan bazı olaylar göz önünde bulundurularak, Dabbetu´l-Arz hakkında birçok tahminde bulunulmuştur.

Bazıları insanın vücudunu kemirecek bir çeşit mikrop, bazıları AİDS hastalığı olarak yorumlamışlardır.

Konu, kıyametin alametleri arasında anlaşılması en zor (müteşabih) olanı şeklinde görünmektedir. İyi niyetle yapılan bütün yorumlara saygı gösterilir. Fakat kendimizi bağlayacak şekilde konuyu te´vil etmek ve çok geçmeden yanıldığını anlama durumuna düşmek doğru değildir.

Dabbetu´l-Arz´ın kıyamete çok yakın bir zamanda zuhur edeceği ve insanlara yanlış yolda olduklarını, tam olarak iman etmediklerini haber vereceği anlaşılmaktadır. Bundan, Dabbetu´l-Arz´ın akıllı ve konuşan bir varlık olacağı anlaşılmaktadır. Yine de mevcut bilgilerle Dabbetu´l-Arz´ın mahiyetini tam olarak anlamamız mümkün değildir.
Dabbetu´l-Arz çıktığında insanların durumlarından pişmanlık duyacakları, ancak bu pişmanlığın kendilerine fayda vermeyeceği konunun bütünlüğü içinde belli olmaktadır.

Konudan anlamamız gereken mesaj şu olmalıdır: 

Tam ve sağlam bir imana sahip olmalı, hidayet üzere bulunmak için takva ile Kur´an´a sarılmalıyız. Son günler gelip de Dabbetu´l-Arz çıktığında veya güneş batıdan doğduğunda hiçbir işimizin bize faydası olmaz, tövbemiz kabul edilmez. O günlere erişemeyecek olan da, eceli geldiğinde ruhunu teslim edeceğine göre, imanın sıhhatli olmayacağı ve tövbenin kabul edilmeyeceği yeis haline düşmeyi beklemeden, kâmil bir mü´min olmaya ve Allah´ın rızasını kazanmaya bakmalıdır. Kıyamet alametleri, o günlere kavuşacaklar için yeis vaktinin başlangıcıdır; O günlere kavuşamayacak olan kişilerin yeis zamanları ise, ruhlarını teslim edecekleri vakittir. Önemli olan, yeis vaktine kavuşmadan kâmil mü´min olabilmektir.