Türkiye, yaklaşık bir buçuk aylık bir seçim sürecinden sonra yeni bir yönetim sistemi ile Cumhurbaşkanı'nı seçti. Erken seçim olmasına rağmen bu kısa sürede gerek dış politikada gerek gıda ve gerekse döviz kurları üzerinden ekonomide birçok manipülasyonla karşı karşıya kaldık. 

Yeni sistem ile bakanlık sayısı on altıya düşürülürken, bakanlıklarla koordineli olarak hareket edecek kurullar ve ofisler bu yeni sistemde yürütmenin en önemli sac ayaklarını oluşturacaktır. Bu sistem ile yürütmede organizasyonlar ve kararlar daha hızlı alınacak daha koordineli ve daha denetlenebilir olacaktır. Yani ülkede karşılaşılan negatif bir durumda ilgili bakanlık ya da ofis duruma hızlıca müdahale ederek karşılaşılan krizin hasarı minimize edilecektir. 

Burada üzerinde en çok durmak istediğim husus ülkemizdeki denetimlerin gerek bürokratik hantallıklardan gerekse liyakat sahibi olmayanların iş başında olmasından kaynaklanan eksikliği hususundadır. Bunun en belirgin özelliği her seçim öncesinde gıda fiyatları üzerinde yapılan spekülatif hareketliliklerdir. Üretici ürünün yok fiyatına satarak maliyeti yüklenirken, tüketici ürünü fahiş fiyata alarak üreticinin zararına ortak olmakla birlikte kendi masraflarını da arttırarak refahından kaybetmektedir. Ancak kazanan ürünleri deposunda saklayarak kriz fırsatçılığı yapan aracılar olmaktadır. Bu durumun denetimlerin yetersizliğinden kaynaklandığını düşünmekteyim. Bunun yanı sıra duruma müdahale ederken üretici ve tüketici arasında doğrudan köprü kurmamak yerine işi ithalat silahı ile halledeceğini düşünen liyakat sahibi olmayan bürokratlar da en az aracılar kadar suça ortak olmaktadırlar. 

Bir örnek daha verecek olursak; devlet bugün yaşlı bakımından engelliye, yeni evlenenden iş kuracak gencine, yatırım yapmak isteyen iş adamından çiftçisine milyarlarca dolar kredi veriyor. Ancak bu verilen kredilerin yüzde kaçı amacına uygun olarak kullanılıyor? Bugün yeni iş sahibi olan bir firma yetkilisi devletten aldığı kredi ile lüks otomobil ithal ediyorsa, çiftçi tarımı destekleme fonundan aldığı parayla lüks tatile çıkıyorsa, iş yerlerinde sigortasız on binlerce insan çalıştırılıyorsa, Suriyeli insanlar ülkelerindeki ölümden kaçıp burada sermayenin sıtmasına yakalanıyorsa, asgari ücretliden vergi alınırken milyarlarca lira vergi kaçırana göz yumuluyorsa enflasyonun istenilen seviyeye inmesi, faizlerin düşürülmesi, istihdamın artması, ülkede refahın olması çok zor görünüyor. 

Devlet mekanizmalarının denetimlerini arttırmasını ve hatta denetim yapan kurumlarının da denetlenmesini savunan birisiyim. Ancak burada en büyük denetim insanın kendi vicdanını denetlemesidir ki buna insanın kendisinden başka hiçbir otoritenin gücü yetmez. Evet hukuki olarak cezalar arttırılmalıdır, evet denetimler sıkılaştırılmalı devlet varlığını her alanda hissettirmelidir. Ancak devletin tek nüfuz edemediği yer vicdanlardır. Burada iş yine insana ya da insan olduğunu iddia eden akıl ve vicdan sahiplerine düşmektedir.