Kur´ân başlı başına bir nasihattir/öğüttür. Kur´ân´ın ilk emri, “Oku” olmuş; Alak Suresinin ilk beş ayetinin birinci kelimesinde “Oku” diye ferman buyuran Yüce Yaratıcı, bu ilk âyetlerde, bilgi ve kalemden bahsetmiştir. Hz. Peygamber (sav)´de  bir hadislerinde; “Ya âlim ol, ya talebe/öğrenen ol, ya dinleyen ol yahut da ilim ve nasihat meclislerini destekleyen/seven ol, sakın beşincisi olma, yoksa helâk olursun” (Taberani) buyurmuşlardır. Nasihatın en büyüğü, herhangi bir konuda kendisine danışılan kişinin danışana yapacağı nasihattır. Peygamber (sav); “Biriniz, kardeşinden nasihat istediğinde o kimse ona nasihat etsin”  (Buhari, İlim, 7) buyurmuşlardır.

Bir Müslümanın, herhangi bir kişiye gizlice nasihat etmesi, onu yararlı olacak tarzda uyarması, dinimizin edeplerindendir. Zira kim başkasının ayıbını örterse Allah da o kişinin ayıplarını örter.

Nasihatın farz-ı kifâye olduğunu söyleyen pek çok İslâm âlimi vardır. Müslümanın diğer Müslümanlara karşı görevlerinden biri de şüphesiz, gereken zaman ve zeminlerde birbirlerine nasihat etmeleridir. Nasihatın ne kadar faziletli bir eylem olduğu Hz. Peygamber´in (sav) Hz. Ali´ye yönelik; “Senin sayende Allah´ın bir kişiye doğru yolu nasip etmesi, üzerine güneşin doğduğu bütün şeylerden daha değerlidir” sözü ile çok daha iyi anlaşılabilir. ( Buhari, Cihad, 102)

Bazıları şöyle demiştir: “Kim Müslüman kardeşine özel olarak başkalarının bulunmadığı bir ortamda öğüt verirse işte bu gerçek nasihattır.” Başkalarının yanında verilen nasihat, etik ve uygun değildir. Herhangi bir kişinin hata ve yanlışlarını başkalarının yanında dile getirmek asla doğru bir tarz olamaz. Nasihat, birliği, kardeşliği, sevgi ve saygıyı geliştirmeye vesile olmalıdır. Nasihati kabul etmeyecek kişilere nasihat etmenin ise anlamlı ve doğru olmayacağı da aşikârdır. “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, müjdeleyin, nefret ettirmeyin” (Buhari, İlim,12) hadisi dikkate alınarak nasihatlerin daima tatlı bir dil, uygun bir üslup ve iyi bir yaklaşımla yapılmasına özen gösterilmelidir. Aşağılayıcı ve sert bir tavırla yapılacak nasihat fayda yerine zarar verir.

Yüce Allah Kur´ân´da, Musa Aleyhisselâm´a hitaben; “Firavun´a gidin. Çünkü o azmıştır. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır yahut korkar” (Tâ Hâ, 20/44) buyurmak suretiyle, yumuşak tavrın ve nasihati tatlı dille yapmanın her daim gerekliliğine dikkat çekmektedir.

Nasihat, Müslümanlardan bazılarının yerine getirmesi ile diğerlerinden sorumluluğun kalktığı bir farz-ı kifâyedir. Sahabeden bazıları şöyle demişlerdir: “Canımı kudret elinde tutan Allah´a yemin ederim ki Allah nezdinde kulların en sevgili olanları, Allah´ı kullarına, kulları da Allah´a sevdirip yeryüzünde nasihat için dolaşanlardır.”

Ebu Bekir el-Münzi şöyle demiştir:

“Peygamber Efendimizin (sav) ashabı içinde Ebu Bekir Sıddık (ra), namaz yahut oruçla değil; belki kalbindeki Allah sevgisi ve Allah´ın kullarına nasihati sebebiyle üstünlük elde etmiştir.” (İmam Nevevi, Hadislerle İslâm, s. 152)

İnanç, ibadet ve iyiliklerin Allah katında değer kazanması, yani insanın gerçek anlamda “kul” olması, ihlâs ve samimiyetine bağlıdır. Her konuda dürüst, tutarlı ve samimi bir tutum içinde olmak mü´min olmanın ayrılmaz bir vasfı iken, riyakârlık ve ikiyüzlülük imanla bağdaşmayan hallerdir. Kur´an-ı Kerim´in inanç ve amelde ikiyüzlü davranan münafıklara cehennemin en alt tabakasını müstahak görmesi (Nisâ, 4/145) bu açıdan anlamlıdır. İkiyüzlü davranarak, gösteriş yaparak insanları aldatmak mümkün olsa bile her şeyin iç yüzünü bilen Yüce Yaratıcı´yı kandırmak asla mümkün değildir. (Hadislerle Müslümanlık, c. 3, sh.144-145)

 

Hz. Peygamber (s.a.s.)´den rivayet edilen bir hadis-i şerif, Yüce dinimiz İslam´ın, özü itibariyle ihlâs ve samimiyetten ibaret olduğunu bildirmektedir. Sahabeden Temîm ed-Dârî (r.a.)´den rivayet edildiğine göre; Hz. Peygamber (s.a.s.): “Din nasihattir” buyurdu. Sahabeden bazıları: “Kimin için nasihattir, Ya Resûlallah? diye sordular. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Allah´a, Kitabına, Rasulüne, Müslümanların (meşru) idarecilerine ve bütün Müslümanlara.” (Müslim, İman, 95)

 

İslam âlimlerince İslam´ın temel dayanağı (medâru´l-İslam) kabul edilen dört hadisten birisi olan bu hadis-i şerifin hakkıyla anlaşılabilmesi için öncelikle “Nasihat” kavramının doğru anlaşılması gerekmektedir.

 

Nasihat sözlükte dinin ve aklın beğendiği şeyleri tavsiye, öğüt, ibret verici ders, ihtar, iyi ve hayırlı işlere davet, kötü ve şer olan şeylerden nehyetmek, bir işi sadece Allah rızası için yapmak, iyi niyet sahibi olmak ve başkasının iyiliğini istemek, yırtık olan elbiseyi dikmek, balı mumundan süzüp arındırmak gibi çeşitli manalara gelmektedir. Bazı kaynaklarda ise daha geniş kapsamlı olarak nasihat, kişinin inanç, ibadet ve her türlü iyiliklerdeki dürüstlük ve samimiyetini ifade edecek şekilde açıklanmaktadır.

 

Görüldüğü gibi, Arap dilinin en kapsamlı kelimelerinden biri olan nasihat, sadece dilimizde yaygın olarak kullanılan öğüt verme, vaaz, ibret verici ders ve tavsiyeden ibaret olmayıp, daha geniş manalara da gelmektedir. Nasihat; bir şeyi veya bir kimseyi içten ve gönülden sevmek, ona bağlanmak, sadakat, ihlâs ve samimiyet demektir. Konumuzda bahsi geçen hadis-i şerifin ruhuna uygun düşen anlamı da budur. Nitekim Kur´an´da da, içten ve samimi tevbe, “nasûh” kelimesi ile ifade edilmiştir. (Tahrîm, 66/8)

 

Hz. Peygamber (s.a.s.)´in bu hadis-i şerifi, az sözle pek çok manalar ifade eden (cevamiü´l-kelîm) hadislerden biridir. İslam âlimleri, neredeyse “dini ayakta tutan nasihattir” anlamına gelen bu hadisi, İslam´ın esasını oluşturan hadislerden biri ve en önemlisi olarak kabul etmişlerdir.

Kur´ân başlı başına bir nasihat/öğüttür. Kur´ân´ın ilk emri, “Oku” olmuş; Alak Suresinin ilk beş ayetinin birinci kelimesinde “Oku” diye ferman buyuran Yüce Yaratıcı, bu ilk âyetlerde, bilgi ve kalemden bahsetmiştir.
 
Hz. Peygamber (sav) bir hadislerinde; “Ya âlim ol, ya talebe/öğrenen ol, ya dinleyen ol yahut da ilim ve nasihat meclislerini destekleyen/seven ol, sakın beşincisi olma, yoksa helâk olursun” (Taberani) buyurmuşlardır.
 
Nasihatın en büyüğü, herhangi bir konuda kendisine danışılan kişinin danışana yapacağı nasihattır. Peygamber (sav); “Biriniz, kardeşinden nasihat istediğinde o kimse ona nasihat etsin”  (Buhari, İlim, 7) buyurmuşlardır.
 
Bir Müslümanın, herhangi bir kişiye gizlice nasihat etmesi, onu yararlı olacak tarzda uyarması, dinimizin edeplerindendir. Zira kim başkasının ayıbını örterse Allah da o kişinin ayıplarını örter.
 
Nasihatın farz-ı kifâye olduğunu söyleyen pek çok İslâm âlimi vardır. Müslümanın diğer Müslümanlara karşı görevlerinden biri de şüphesiz, gereken zaman ve zeminlerde birbirlerine nasihat etmeleridir. Nasihatın ne kadar faziletli bir eylem olduğu Hz. Peygamber´in (sav) Hz. Ali´ye yönelik; “Senin sayende Allah´ın bir kişiye doğru yolu nasip etmesi, üzerine güneşin doğduğu bütün şeylerden daha değerlidir” sözü ile çok daha iyi anlaşılabilir. ( Buhari, Cihad, 102)
 
Bazıları şöyle demiştir: “Kim Müslüman kardeşine özel olarak başkalarının bulunmadığı bir ortamda öğüt verirse işte bu gerçek nasihattır.” Başkalarının yanında verilen nasihat, etik ve uygun değildir. Herhangi bir kişinin hata ve yanlışlarını başkalarının yanında dile getirmek asla doğru bir tarz olamaz. Nasihat, birliği, kardeşliği, sevgi ve saygıyı geliştirmeye vesile olmalıdır. Nasihati kabul etmeyecek kişilere nasihat etmenin ise anlamlı ve doğru olmayacağı da aşikârdır.
“Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, müjdeleyin, nefret ettirmeyin” (Buhari, İlim,12) hadisi dikkate alınarak nasihatlerin daima tatlı bir dil, uygun bir üslup ve iyi bir yaklaşımla yapılmasına özen gösterilmelidir. Aşağılayıcı ve sert bir tavırla yapılacak nasihat fayda yerine zarar verir.
 
Yüce Allah Kur´ân´da, Musa Aleyhisselâm´a hitaben; “Firavun´a gidin. Çünkü o azmıştır. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır yahut korkar” (Tâ Hâ, 20/44) buyurmak suretiyle, yumuşak tavrın ve nasihati tatlı dille yapmanın her daim gerekliliğine dikkat çekmektedir.
 
Nasihat, Müslümanlardan bazılarının yerine getirmesi ile diğerlerinden sorumluluğun kalktığı bir farz-ı kifâyedir. Sahabeden bazıları şöyle demişlerdir: “Canımı kudret elinde tutan Allah´a yemin ederim ki Allah nezdinde kulların en sevgili olanları, Allah´ı kullarına, kulları da Allah´a sevdirip yeryüzünde nasihat için dolaşanlardır.”
 
Ebu Bekir el-Münzi şöyle demiştir:
 
“Peygamber Efendimizin (sav) ashabı içinde Ebu Bekir Sıddık (ra), namaz yahut oruçla değil; belki kalbindeki Allah sevgisi ve Allah´ın kullarına nasihati sebebiyle üstünlük elde etmiştir.” (İmam Nevevi, Hadislerle İslâm, s. 152)

Hadis-i şerifte geçen Allah´a nasihati, onun varlığına ve birliğine iman; kitaba nasihati Kur´an´a iman edip hükümleriyle amel etmek; Resûle nasihati O´nun Allah´ın elçisi olduğuna iman edip sünnetine uymak; Müslümanların yöneticilerine nasihati, hak üzere olduklarında onlara itaat etmek, hata yaptıklarında uyarıda bulunmak; Müslümanlara nasihati ise onların iyiliğini istemek diye açıklamak mümkündür. Şimdi bunları sırasıyla açıklamaya çalışalım:

1. Allah için nasihat:

Allah´a nasihat; Allah´a iman etmek, dini Allah´a has kılarak O´na ihlâs ve samimiyetle kulluk etmek ve O´nun rızasına uygun olmayan davranışlardan kaçınmak demektir. Allah için sevmek, Allah için buğz etmek, Allah´a itaat edenleri dost, isyan edenleri ise düşman bilmek, nimetlerine şükretmek de dinin Allah için nasihat oluşunun gereğidir.

 

İnsanın yaratılış gayesi Yüce Allah´a kulluk etmektir. (Zâriyât, 51/56) Kur´an-ı Kerim´in birçok yerinde ayırım olmaksızın bütün insanlara Allah´a ibadet etmeleri emredilmektedir. (Mesela bkz. Bakara, 21; Nisa, 36; Hac, 77; Yasin, 61; Zümer,11; Enbiya,92; Mü´min, 60; İsrâ, 24) Zira insan, iman ve salih amellerle ancak kulluktaki samimiyetini ifade edebilir. Nitekim Kur´an-ı Kerim´de,“İnsanlar, “inandık” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler?”(Ankebût, 29/2) buyurularak, insanların samimiyetlerinin deneneceği bildirilmektedir.

 

Ancak yapılan ibadet ve iyiliklerin halis bir niyetle yani sadece Allah´ın rızasını kazanmak maksadıyla yapılması şarttır. Başkalarının takdirini kazanmak ve dünyevî bir takım menfaatler elde etmek gibi başka niyet ve düşüncelerle samimiyetten uzak bir şekilde yapılan ameller Allah´ın yanında ibadet olarak değer kazanmaz. Bir hadis-i şerifte bu konuya dikkat çekilerek şöyle buyrulmuştur: “Allahu Teâlâ, ancak samimiyetle kendisi için ve kendisinin rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder.” (Nesâî, Cihad, 24)

Unutulmamalıdır ki, önemli olan ibadetlerin çok veya az yapılması değil, samimi duygu ve düşüncelerle yapılmış olmasıdır. Allah katında bir değer ifade etmeyen, makbul olmayan bir şey için harcanan zaman ve emek boşunadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.)´in Muaz b. Cebel (r.a.)´e yaptığı tavsiye konunun önemini anlatma bakımından çok anlamlıdır: “İnancında samimi ol, o zaman sana az amel de yeter.” (Hâkim, Müstedrek, VIII, 2797) Bu durumda insana düşen görev; inancı, kulluk ve itaati yani dini yalnız Allah´a has kılmak; şirk ve riyadan uzak durmaktır.

 

2. Allah´ın Kitabı için nasihat:

 

Hadis-i şerifte bahsedilen Allah´ın Kitabı, Kur´an-ı Kerim´dir. Dinin Allah´ın Kitabı için nasihatten olmasından maksat; Kur´an-ı Kerim´in, Allah´ın kelamı olduğuna, bütün semavî kitapların sonuncusu olduğuna; Allah tarafından gönderildiğine ve yine O´nun tarafından korunacağına inanmak, emirlerine uymak, yasaklarından sakınmaktır.

 

Yine Kur´an´ı tecvidine ve adabına riayet ederek okumak, ezberlemek, Kur´an´ı anlamaya ve onunla amel etmeye çalışmak, Kur´an´a saygı ve hürmet göstermek de Allah´ın Kitabı Kur´an-ı Kerim´e samimiyet kapsamındadır.

 

Müslüman, Yüce Allah´ın kelamı olan Kur´an´ı öğrenmeli ve sık sık okumalı, ayetlerin manasını ve mahiyetini anlamaya çalışmalıdır. Kur´an kendisini okuyan ve hükümleriyle amel eden kimseye kıyamet günü şefaatçi olur. (Müslim, Müsafirin, 252) Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s.), Kur´an ile hemhâl olanların, Allah´a yakın olan kimselerden olduğunu haber vermiştir. (İbn-i Mâce, Mukaddime, 16)

 

Kur´an-ı Kerim´i, bilmeyen kimselere öğretmek de ona karşı samimiyetin bir gereğidir. Çünkü Kur´an´ın başkalarına öğretilerek, hıfzedilerek nesilden nesile aktarılması, korunması Müslümanların en önemli vazifeleridir. Bundan dolayıdır ki, Hz. Peygamber (s.a.s.): “Sizin en hayırlınız Kur´an´ı öğrenen ve öğretenlerinizdir” (Buharî, Fezailü´l-Kur´an 21) buyurmuşlardır.

 

3. Allah´ın Resûlü için nasihat:

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)´in Allah´ın elçisi olduğuna iman etmek, Allah´tan getirip bildirdiklerine inanmak, O´nu sevmek, O´na itaat etmek, saygı ve hürmette kusur etmemek, işte bunlar Allah´ın Resûlü için nasihat demektir.

 

Hz. Peygamber (s.a.s.)´e samimiyetini göstermek isteyen bir mü´min; O´nu canından bile çok sevmeli, O´nun sünnetine sarılmalı ve yolundan gitmeli, ahlâkıyla ahlaklanmalı, O´na itaati Allah´a itaat bilerek emrettiklerini yerine getirmeli, yasaklarından sakınmalı, ehli beytini ve ashabını sevmeli ve O´na her fırsatta bol bol salavat-ı şerife okumalıdır.

 

Hz. Peygamber (s.a.s.)´e itaat konusunda Kur´an-ı Kerim´de şöyle buyrulmaktadır: “Kim Peygambere itaat ederse Allah´a itaat etmiş olur.” (Nisâ, 4/80); “Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah´a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah´ın azabı çetindir.” (Haşr, 59/7)

 

Hz. Peygamber (s.a.s.) de kendisine itaat edilmesinin ve sünnetine uyulmasının önemine işaret ederek şöyle buyurmuştur: “Kim bana itaat ederse, Allah´a itaat etmiş olur, kim de bana isyan ederse Allah´a isyan etmiş olur.” (Buharî, Ahkâm, 1; Müslim, İmare, 32-33); “Size iki şey bıraktım. Bunlara sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz: Allah´ın kitabı ve benim sünnetim.” (Ebu Davûd, Sünnet, 5; Tirmizî, Menâkıb, 31)

 

4. Mü´minlerin yöneticileri için nasihat:

 

Hz. Peygamber (s.a.s.), dinin, toplumun önünde bulunan ve onlara önderlik yapan yönetici/idareciler için de nasihat olduğunu beyan etmiştir. Burada ifade edilen idareciler için nasihat, hak yolda olanlara itaat edip destek vermeyi, gerektiğinde onlara hatalarını göstermeyi, nasihat ve uyarıda bulunmayı, iyiliğe çağırmayı ifade etmektedir. Kur´an-ı Kerim´de mü´minlere, Allah´a ve Peygamberine itaatle birlikte kendilerinden olan idarecilere itaat edilmesi de emredilmiştir: “Ey iman edenler, Allah´a itaat edin, Peygamber´e itaat edin ve sizden olan ulu´l-emre (idarecilere) de itaat edin.” (Nisâ, 4/59)

 

Toplumu yönetenler ağır bir sorumluluk yüklenmektedirler. Üstlendikleri sorumlulukları hakkıyla yerine getirebilmeleri için kendilerine yardımcı olunması ve dua edilmesi de insanların onlara karşı görevlerindendir. Müslümanlar, yöneticilerinin adaletle davranmalarını, iyi ve dürüst olmalarını, doğru yolu bulmalarını istemeli, bunun için dua etmeli; hak üzere oldukları müddetçe onlara itaat etmeli ve yardımcı olmalı; haktan ve doğruluktan ayrılmaları durumunda onları adabına uygun şekilde uyarmalıdırlar. Hz. Peygamber (s.a.s.), yöneticilere ve yüksek mevkide bulunan diğer kimselere nasihat konusuna özel bir önem vermiştir. (Bkz. Müsned, II, 327, 360; III, 225; İbn Mâce, Menâsik, 76; Ebu Dâvûd, Edeb, 125)

5. Bütün Müslümanlar için nasihat:

 

Dinin bütün Müslümanlar için nasihat olması, Müslümanların birbirlerine karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmeleri anlamına gelmektedir. Buna göre; bir Müslümanın din kardeşlerini sevmesi, onlara şefkat ve merhamet göstermesi, onların hak ve hukuklarını gözetmesi, kimseye eliyle, diliyle herhangi bir şekilde zarar vermemesi, onların kusurlarını örtmesi, din kardeşlerini iyiliklere yöneltip kötü ve zararlı şeylerden sakındırması, kendisi için arzu ettiklerini onlar için de istemesi, canlarını, mallarını, ırz ve namuslarını koruması, onlara dua ederek iyilik ve hayır dilemesi onun Müslümanlara karşı samimiyetinin bir göstergesidir.

 

Aynı zamanda Müslümanların dertleriyle dertlenmek, üzüntü ve kederlerine ortak olmak; onlardan gelen sıkıntı ve eziyetlere katlanmak, ihtiyacı olanlara yardımcı olmak da dinin Müslümanlar için nasihat olması demektir.

 

Hz. Peygamber (s.a.s.), Müslümanların birbirlerini sevmeleri, birbirlerine karşı samimi duygular beslemelerini ve birbirlerini koruyup gözetmelerine büyük önem vermiştir. İşte bu konudaki tavsiyelerinden bir örnek: “Kim, bir mü´minin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyamet gününde onun sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalan birine kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve ahirette kolaylık gösterir. Kim bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve ahiretteki ayıplarını örter. Mü´min, kardeşine yardımcı olduğu müddetçe Allah da onun yardımcısı olur.” (Müslim, Zikr, 37-38; Ebu Davud, Edep, 60)

 

Hz. Peygamber (s.a.s.) bu tavsiyelerinin yanı sıra İslam kardeşliğinin sağlam temeller ve samimiyet anlayışı üzerine kurulması adına köklü çözümler de üretmiştir. Mesela; İslam´a yeni girenlerden biat alırken Allah´a itaat etmeleri, namaz kılmaları, zekât vermeleri konusunda söz alırken ayrıca Müslüman kardeşlerine karşı dürüst ve samimi olmalarını da şart koşmuştur. (İbn Hanbel, Müsned, IV, 360, 364, 365) Görülüyor ki; samimiyet, Müslümanın inanç ve ibadetlerinde olduğu kadar, insanlarla olan münasebetlerinde de önemli bir yer tutmaktadır. Zira huzurlu bir toplum oluşturmayı hedefleyen dinimiz İslam, Müslümanların içi dışı bir, dürüst ve samimi insanlar olmalarını, birbirlerine karşı samimi ve içten davranmalarını, ikiyüzlülükten ve riyakârlıktan şiddetle sakınmalarını emretmektedir.

 

Sonuç

 

Bütün bu açıklamalardan sonra nasihatin sadece özellikle ülkemizde yaygın olarak kullanıldığı gibi öğüt vermek anlamına gelmediğini; ayet ve hadislerde daha çok içtenlik, ihlâs, samimiyet, dürüstlük, sadakat, kalpten bağlılık anlamında yer aldığını söyleyebiliriz. Hz. Peygamber (s.a.s.)´in konumuzla ilgili hadis-i şerifinde de Müslümanların Allah´a, Kur´an´a, Hz. Peygamber´e, Müslümanların (meşru) idarecilerine ve bütün Müslümanlara karşı samimi davranmalarının önemi çok açık bir şekilde vurgulanmıştır.

 

Böylece inanan insan, Allah´a iman ve kulluk, Kur´an´a tabi olma, Hz. Peygamberi örnek alma, yöneticilere karşı hakkı söyleme ve toplumsal görevlerini yerine getirme, sınıf ve statü farkı gözetmeksizin bütün Müslümanların ve hatta bütün insanların haklarına riayet etme gibi konularda ciddi bir samimiyet sınavına tabi tutulmaktadır. Bu sınavın zorluğunu bilen Allah Resûlü, namazlarının ardından, “… Allah´ım! Ey Rabbimiz ve her şeyin Rabbi! Beni ve ailemi dünya ve ahirette her an sana ihlâsla bağlı kıl. Ey yücelik ve ikram sahibi!..” duasıyla Cenâb-ı Hakk´a niyazda bulunmuştur. (Ebu Davûd, Vitr, 25)

 

O halde Müslüman, dininde samimi olmak için öncelikle hiç bir dünyevî karşılık beklemeden sırf Allah rızası için kulluk yapmalıdır. Bununla birlikte Allah´ın Kitabı Kur´an-ı Kerim´e ve Resûlü Hz. Muhammed (s.a.s.)´e tazim ve hürmet göstermeli, emir ve yasaklarına tereddütsüz uymalıdır. Müslüman, Allah´a, Kur´an-ı Kerim´e ve Hz. Peygamber (s.a.s.)´e karşı olduğu gibi insanlara ve diğer bütün varlıklara karşı da samimiyet göstermelidir. Onların hak ve hukuklarına riayet etmeli, kimseye zarar vermemeye özen göstermelidir.

Öyleyse nasihate önem vermek ve yapılan nasihatleri dinlemek lazım gelir. Nasihat verecek donanım ve özelliklere sahip bilge kişilerin de son derece nazik olmaları ve insanların anlayabileceği tarzda konuşmaları gerekir. Nasihat için gerekli olan ilk şart, nasihati yapacak olan kişinin bilgi sahibi olmasıdır. Bunun yanı sıra nasihat eden kişinin bildikleriyle de amel etmesi, nasihatin tesirli olmasında son derece önemli etkendir.  Nitekim Yüce Kitabımız Kur´ân-ı Kerim´de, “Yapmadığınız şeyleri ne diye söylüyorsunuz?” (Saff, 61/2) hitabı ile eylemden yoksun söylemlerin yararlı olamayacağına dikkat çekilmiştir.

On üçüncü yüzyılda yaşamış Gönüller Sultanı Mevlânâ ile M.Ö. yaşamış iki ünlü Romalı düşünürün sözleriyle yazımızı tamamlıyoruz…

“Bazen bir öğüt, bir armağandan daha değerlidir.” (Mevlânâ)

“En iyi nasihat, iyi örnek olmaktır.” (Cicero)

“Nasihat nadiren iyi karşılanır ve asıl ona muhtaç olanlar, ondan en az hoşlanır.” (Seneca)