- Kaç kardeştiniz Kemal Ağabey?

5 kardeştik.

- Annenize mi, yoksa babanıza mı daha yakındınız?

Babamızı da severdik ama ben hep kendimi anneme daha çok yakın hissettim. Rahmetli annem de, kardeşlerim arasında en çok beni düşünür, bana ayrı bir önem verir, hep beni kayırırdı. Rahmetli bana daha tutkun, düşkündü üzerime titrerdi.

- Aileniz oyuncu olmanızı nasıl karşılamıştı. Desteklemiş mi, yoksa karşı mı çıkmışlardı?
Karşı çıkmışlardı. İstememişlerdi babam bir akşam hepimizi toplayarak karşısına alıp, herkesin eve ekmek getirmek zorunda olduğunu söylemişti. Ağabeyim subay maaşı alıyordu, babamın işleri de iyiydi ama yine de annem ile yengem dışında hepimizin kaşık düşmanlığına son vermemizi istiyordu. Ablam Refika ve Bilal bir atölyede çalışıyorlardı. Ben sinema tutkum yüzünden sinemadan kopmak istemiyordum. Başka yerde çalışsam eve rahatça para götürebilirdim. Yine bir akşam babamın iş konusunda ablama yakındığını duydum, beni soruyordu. Ben içerden konuşulanları duyuyor ama cevap vermiyordum. Babam iş yüzünden ablama yakınırken, ablam ona “Kemal’in dünyası bizimkinden farklı baba” diye cevap vermişti. Babam ise kızarak o halde defolsun, kendi dünyasına gitsin dedi. Ben bu kelimelerin üzerine bana verdiği cesaretle evden ayrıldım. O gece Kasımpaşa’dan Tarlabaşı’na kadar yürüdüm. Bu yürüyüş 19 yaşında bir delikanlının çilesinin kanatları altından çıkarak, oyuncu, yönetmen, senaryo yazarı, yapımcı, şair ve bestekara dönüştüren yürüyüştü.

- Sinemaya ilk olarak hangi film ile adım atmış oldunuz?
1960 yılında “Üsküdar İskelesi” isimli film ile.

- Oyunculuğa önce kim adım atmıştı. Bilal İnci mi, siz mi?

Önce ben adım atmıştım

- Hanginiz daha büyük?

Ben daha büyüğüm.

- Kardeşiniz, Bilal İnci ilk olarak kamera karşısına ne zaman geçti, İlk olarak kamerayla nasıl tanıştı, netice nasıl oldu?

1965 yılında bir film seti ziyaretinde yönetmenin “geç sen de oyna” demesiyle ilk defa 19 yaşlarında kamera karşısına geçiyor. Oynadığı filmde ilk kamera denemesinde intiba hayal kırıklığı ile sonuçlanınca Yeşilçam’dan bana iş çıkmaz diye düşünüp aniden karar alarak işçi olarak Almanya’ya gitmişti.

- Daha sonra ne zaman kamera karşısına geçti?

Bu oynadığı ilk filminden birkaç yıl sonra ben onu çağırdım artık senin sinemada zamanın gelebilirsin dedim. Kısa bir süre sonrası yönetmen Orhan Elmas’ın yönettiği “Duvarların Ötesi” filmi için yeniden kamera karşısına geçti.

- Sinemaya, sizin aracılığınız ile mi girmiş oldu?

Evet, benim onu çağırmam ile İstanbul’a gelerek, oyunculuk serüveni başlamış oldu.

- Yanlış hatırlamıyorsam, ilk zamanlarda kardeşiniz Bilal İnci’nin sinemaya çok hevesli olmasına rağmen karşı çıktığınız zamanlar olmuş, o zamanlar neden destek olmamıştınız?

Doğru hatırlıyorsun çünkü o zamanlar sinema bir yerde açlık, yoksulluktu. Çalışanların çoğu zor durumdaydılar. Sinemaya çok emek verip, saygı göstererek dört elle sarılarak ekmek paralarını temin etmeye çalışan emektarlar ne acıdır ki zamanla işsiz kalıp unutuldular ancak eskiden çalışıp kazandıklarıyla yaşayabildiler. Daha sonra yaşlandıklarında yalnız kaldılar. İşsiz, sigortasız ve kimsesiz olarak benim gibi sigortası olmayan, geleceği parlak olmayan bir işte çalışmasını istememiştim. Bir aileye bir maceracı yeter diye düşünmüştüm. İlerde sürünmesin, sefil bir hayat yaşamasın, devamlı eline para geçen ve sigortalı bir işi var benim yaşamış olduğum sıkıntıları çekmesin dedim. O yüzden zor duruma düşmesin diye oyuncu olmasını baştan istememiştim.

- Bilal İnci sinemanın “Esas Kötü Adamları” arasına hangi filmiyle adım atmış oldu?

1966’da oynadığı “Karanlıkta Vuruşanlar” ve daha sonra “Gaddarlar Kurşunların Yağmuru” gibi filmlerinden sonra seyircinin gördüğü her yerde küfredeceği, tartaklayacağı kötü adamlar arasına girmiş oldu.

- Filmlerinin çoğunda kötü adam olarak kaçınılmaz olarak ölüyordu, çocukları filmlerini izlerken etkileniyorlar mıydı?

Evet, çok etkileniyorlarmış, babaları Bilal İnci öldü diye üzülür korkarlarmış. Anneleri korkmayın, babanız ölmedi film icabı öldü. Babanız yaşıyor demek zorunda kalırmış hep.

- Tamamen kötü adam tiplemesi sinemada artık üzerinden atamayacağı hangi filmler ile oldu?

1969-71 71 yılları arasında Yılmaz Güney’le çektiği 6 filmi kardeşim Bilal İnci’nin kötü adamlığının artık tescillenmiş hale gelmesine sebep oldu.

- Jön olabilme açısından hanginiz daha uygundu?

Kardeşim, uzun boylu, esmer, genç, keskin ve sert yüz hatları ve etkileyici bakışlarıyla sinemanın aradığı bütün özelliklere sahipti. Ne yazık ki kendisine hep merhametsiz, gaddar, zorba, kötü adam karakterleri uygun görüldü. Hatta Yılmaz Güney o zamanlar bana bir ara “yahu Kemal, bunu sakın sinemaya sokma ekmeğimizi elimizden alır, bu fizikte bir sürü jönü işsiz bırakır” demişti.

- Kardeş olarak birbirinizi sever miydiniz?

Kardeşim beni çok severdi, bende kendisini çok severdim. İkimizin arasında 2.5 yaş olmasına rağmen hep benim sözümü dinlerdi. Babamdan çok bana itaat ederdi, abimden çok beni sayardı bende onun bana karşı olan saygı ve sevgisinden dolayı çok memnun olur ve onu severdim.

- Bilal İnci televizyon dizilerinde de oynadı mı?

Evet, 90’lı yıllarda televizyon dizilerinde de oynamaya başlamıştı. “Rabia, Deli Yürek, Berivan” gibi dizilerde oynadı. Diziler onun oyunculuktan tamamen ayrılmamasına ve maddi bakımdan da rahatlamasına sebep oluyordu.

- Dizi oyunculuğu nasıldı, sinemadaki gibi başarılı mıydı?

Evet, aynı sinemadaki gibi dizilerde de başarılıydı.

- Hanginiz daha çok dizilerde oynadı?

Ben daha çok oynamıştım.

- Seyirci tarafından hanginiz daha çok tanınıyordu?

Ben sinemaya daha önce başlamama rağmen kardeşim rahmetli Bilal İnci seyirci tarafından benden daha çok tanınıyordu.

- Keşke şu filmde oynamasaydım dediği, pişmanlık duyduğu filmler oldu mu?

Yok, pişmanlık duyduğu filmleri olmadı. İyi adamı çok az oynayan bir aktör olarak daha çok iyi rolde oynamayı isterdim derdi.

- Kardeşiniz Bilal İnci olarak sinemada hak ettiği yerde miydi?

Evet, seyircilerden gördüğü ilgi ve tepkiler onu mutlu eder ve sevindirirdi. İşini de en iyi şekilde yaptığını düşünürdü.  Devam Edecek...