Doğarken bize öğretilen ilk eylemin; Rabbin, Rahim cennetinden ayrılışın ve dünyaya sürülüşün asil hüznüdür ağlamak ..
Ağlamak yüreğimize gömdüğümüz şefkat, zerafet, merhamet tohumlarını tekrar tekrar sulamaktır. İnsan olabilmenin, insan kalabilmenin en masum iddiasıdır .... Gözyaşlarımız, ruhumuzdaki acının sessizlik senfonisidir.. Ne erildir ne dişil ! Son derece asil bir kalbin, çevresine serzenişidir ağlamak

Nedense ağlamak, hep kadınlara özgülenir. Sanki sadece kadınların ağlamaya hakkı varmış gibi algılanır. Kadınlar gözyaşlarını çoğu zaman birer silah olarak kullanırken, erkekler kalpleri ile ağlamayı öğrenir. Kimseler görmeden, kimseler duymadan, başkalarının zihinlerindeki korunmuş kaleler yıkılmasın diye sadece kendine ağlar. Çocuğuna harçlık veremediği, eşinin bitmek tükenmek bilmeyen isteklerini karşılayamadığı zaman kimseler görmeden ağlar.

En temel hakkı olan ağlamak, neden erkek çocuklarının elinden “ erkek adam ağlamaz, adam ol, kız gibi ağlama “ gibi ruhsuz ve acımasız söylemlerle alınır!? Ve neden büyüdüğünde başka bir kadın tarafından, duygulu romantik olması istenir ondan ? Neden çocuğumuza öğretmediğimiz bir duguyu sahte ve yapay başka bir davranışla bize göstermesini isteriz. ? Hangi hakla vermediğimizi karşı cinsten isteme ve bekleme hakkını kendimizde görürüz biz kadınlar ?

Daha küçücükken cinsiyetçi bir tutum sergilemeye zorlanır erkek çocukları. Daha o yaşta kendisi gibi olamama , başkalaşma zorunluluğuna itilir. O yaşta öğrenir yönetilmeyi yapaylaşmayı. Ondan hep güçlü olması istenir. Kadınlar erkekteki ağlama eylemini güçsüzlük addeder. !
Halbuki erkekler de ağlar! Hepimizin babası eşimize bizi teslim ederken, eşlerimiz de biz dünyaya bir bebek getirdiğimizde sevinçten/ hüzünden, kardeşlerimiz askere giderken mahsunilikten ağladıklarına şahit olmuşuzdur. Bu son derece insani ve ve Rahmani bir tutumdur. Asla zayıflık, acizlik ya da istismar değildir.
Oysaki ağlayan bir adam gördüğümüzde onun gözlerine bakmaktan imtina ederiz o utanmasın diye. Hiç birimiz dayanamayız bir erkeğin kalbinin ağlamasına. Çünkü dökülüyorsa gözünden yaşlar, biliriz hüznün son demidir bir erkek için. ... Bir erkek ağlıyorsa tüm kelimelerinin anlamsızlaştığı ve bittiği andır...Biliriz ağlayan gözlerindeki yaş değildir, aslında kaybolmuş kimliğinin hükümsüzlüğüdür..

Erkekler de ağlar; sevgisiz geçen yıllarına ve ötekileştirilmelerine, oldukları gibi kabul edilememelerine, toplumun ona yüklediği para kazanma ve aile bakma sorumluluğu ve monotonluğu altında ihmal ettikleri eşlerinin, onları sürekli bir hamur gibi şekil verme hoyratlıklarına.. kimseyi memnun edememelerine, kıymet görmemelerine, sürekli emir altında rahat bir nefes alamamalarına ağlarlar bir köşe başında, karanlık bir sokakta ya da ıssız bir otel odasında. Hiçkimse görmeden onların ağlamasına melekler şahit olur,
Sevgili kadınlar / anneler, erkek çocuklarınıza ağlamayı öğretin . Ağlamayı öğrenen çocuk doğal olmayı samimi olmayı da öğrenir. Kendi özbenliğine sahip çıkar.
Erkek çocukları ağlasınki yumuşak duygulu tutabilsin kalbini,, tutsun ki öğrensin annesine eşine kızına merhamet ve şefkat kanatlarını indirmeyi. Sevdiklerini korumak için gösterdiği cesareti, sevgisini/ aşkını sunmak için de göze alabilsin.. Belki o zaman öğreniriz sevmeyi sevilmeyi... öğreniriz samimiyetin en yalın en saf halini..

Örselenmiş ruhlar gözyaşının saflığıyla arındığında, azalır belki cinayetler, tecavüzler. Diner belki acılarımız. Huzur buluruz dünya denilen şu ruhsuzlar cehenneminde.