Patrondan KORKUYORUZ.

Müdürden KORKUYORUZ.

Müdür yardımcısından KORKUYORUZ.

Ustabaşından KORKUYORUZ.

Nihayetinde;

Kovulmaktan KORKUYORUZ.

İşin en tuhafı, hakkımızı aramaktan KORKUYORUZ.

Yani aslında biz, KORKMAKTAN KORKUYORUZ!

Kolluk patronda, kıllık müdürde hesabı…

Elbette saygıyı ve etik davranışı elden bırakmayacağız!

Mevzuun nüvesinde iş ortamında “saygı” olmadığı sürece, disiplin ve huzur sağlanamaz.

İki iki dört… Ama bu değildir ki, insanların önünde el pençe divan duralım…

Kendimizi ezdirelim… Şahsiyetimizi kaybedelim… “Saygı” bu değil!

Evvela saygıyla yalakalığı, birbirine karıştırmamak gerek;

“Tabi efendim, nasıl isterseniz efendim. Elbette efendim. Haklısınız efendim. Aman efendim. Yaman efendim.”

Niye? Yanlışına da “yanlış” de! Neden demiyorsun?

-Çoluk çocuk var, abicim!

-Sıkıysa muhalefet ol bir tanesine, cart!

-Çizerler! Gözünün yaşına bakmadan hem de…

-Ertesi sabaha –işsiz- olarak uyanırsın.

-Şu kış gününde, neme lazım…

-Eski tas, eski hamam, yalakalığa devam!

İşte, çalışanın bilinçaltında yatanlar bunlar, kıymetli okurlarım.

PEKİ, NEDEN? YANİ KULA KULLUK NİYE?

Çünkü haklarımızı bilmiyoruz.

Bilmediğimiz için de korkuyoruz.

Korku da, yağcılığa neden oluyor.

Olayın aslı, kökü bu!

Bakın, ağlamaya sızlanmaya vaktimiz yok, kardeşim!

Yasa var yasa! Arkamızda yasa var. Hukuk koruyor seni merak etme.

Öğreneceğiz, öğrenmeliyiz yasal haklarımızı!

Bilmeliyiz. Çünkü bilgisiz insan kolay sömürülür.

İşte bazı patronların istediği de bu!

Kolay lokma personeller. ‘Vur kafasına al lokmayı´ dalgası.

Maalesef yüzde doksanımız böyleyiz.

İsterseniz -bildiğim kadarıyla- anlatmaya çalışayım bazı temel haklarımızı;

1)    FAZLA MESAİ konusu çokça merak ediliyor mesela.

Hakkını alamayan arkadaşlar bakın, 4857 Sayılı İş Kanunu´nun 63. Maddesine göre;

* Günlük çalışma süresi 7.5 saattir.

* Haftada 6 gün çalışıldığına göre toplam 45 saat eder.

* Ayda 180 saat yapar.

* Bu süre, asgari çalışma süresidir ve aşan durumlarda işveren, FAZLA MESAÎ ÜCRETİ vermelidir.

Bu standartların üzerinde çalışıp hakkınızı alamadığınız takdirde derhal Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı´na başvurunuz.

Not: Bu standartlara yol ve yemek ücreti dâhil değildir.

2)    İŞSİZLİK MAAŞI konusunda milletimiz, yine bilinçsiz yaklaşımları ile ön plana çıkıyor.

Saygıdeğer okurlarım, işsizlik maaşı, devletin kasasında biriktirdiğiniz sigorta primlerinizi, ´´geri ödemek suretiyle´´ kullanmış olduğunuz bir sistemdir.

Yani devletin kendi cebinden ödediği bir ücret söz konusu değildir.

İşsizlik maaşı, sizin çalışma hayatınız boyunca biriktirdiğiniz sigorta primlerinizden başka bir şey değildir.

Elbette çeşitli hayallere kapılıp işinizden olmamalısınız!

´´1 yıl çalışıp, 6 ay işsizlik maaşından faydalanayım, oh ne rahat´´ dediğiniz anda kendinize yazık etmiş olursunuz.

Çünkü işsizlik maaşı adı altında kullandığınız bu para, yıllık sigorta birikiminizi azaltır!

Daha da kötüsü; yeni bir işe girdiğinizde sigorta ücretinizin fazladan yatmasına vesile olur ve bu fark da öylece maaşınızdan kesilir.

Yani siz, siz olun, mecbur kalmadıkça işsiz kalmayın!

Benden söylemesi...

3)    VE KIDEM TAZMİNATI…

 

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, şubat ayında ´Aylık olarak bireysel hesaba yatan Kıdem tazminatı´ konusunu ele alacak.

Bu düzenleme ile birlikte, patron batsa da tazminatlar asla yanmayacak.

Bir ay çalışan bile hakkını alacak.

Ve en önemlisi, işsiz kaldığınız süre içerisinde bankamatikten, istenen miktarda nakit olarak çekilebilecek.

 

Vaaav! Güzel sistem!

 

4)    ÖDENMEYEN MAAŞLAR?

 

Bir işveren, resmiyetten çalışılan ayın maaşını, en geç 20 gün içerisinde ödemelidir.

Yani siz Ocak ayının maaşını en geç Şubat´ın 20´sine kadar alabilirsiniz. Alamazsanız dava hakkı doğar. İşe gitme mecburiyetiniz de ortadan kalktığı gibi davalar, ekseriyetle çalışanın lehine sonuçlanır.

Her ödenmeyen maaş, çalınan emek demektir. Ve kul hakkına girer.

Maaşları düzenli ödemekten kaçınan her firma, dürüstlük ve büyüme politikasını yerine getiremez.

Hatta Hadis-i Şerif bile vardır;

ÇALIŞANIN HAKKINI, ALNINDAKİ TER KURUMADAN VERİN!

Bırakın alın terini, işe giderken yollarda harap olan saatlerin bile ücreti ödenmelidir işçiye! Sonuçta o personel, patronunun işine gitmek için ailesini ve sıcak yuvasını sabahın bir köründe bırakmak zorunda kalıyor. Yol boyu üşüyor, yoruluyor ve otobüs bekliyor dakikalarca soğukta. Belki ayakkabısı su alıyor, üzeri batıyor, ıslanıyor.

SADECE YOL PARASIYLA BİTMEZ BU İŞ. ÇALIŞANIN YOLLARDA GEÇEN SÜRESİNİN DE MAAŞA DÂHİL EDİLMESİ LAZIM! GERÇEK HAK EDİŞ, BUDUR!

Son olarak şunu belirtmeliyim ki;

Personele verilen kıyafetler için de, derhal bir kalite standardı getirilmeli, hatta KANUN ÇIKARILMALIDIR. Karton gibi ayakkabı, poşet ayarında mont veren işletmenin, işçinin, hastalanıp aldığı rapordan da şikâyet etmemesi gerekir!

Kaliteli kıyafet yaptırıp, çalışanı soğuktan koruyarak, hastalanmasını engellemek ve rapor almasına hacet bırakmamak mı, yoksa rapor alıp da, işe gelemeyen çalışana haybeden yevmiye ödemek mi? Hangisi daha mantıklı?

İşverenler! Bu çağrım size;

İdrak edilemeyecek bir şey değil hemşerim! Çalışanını koruyacaksın, insana hak ettiği değeri vereceksin, o kadar!

Unutulmamalı ki, insana verilen değer, işe olan saygıdandır.

Neyse…

Aktaracaklarım şimdilik bu kadar arkadaşlar. Daha konuşacak çoook konu var. Yaz yaz bitmez.

En iyisi mi siz, -daha profesyonel- bilgi edinebilmeniz amacıyla bir uzmana başvurun, derim.

Hı! Sahi. Yukarıda “yalakalık” dedik, “kula kulluk” dedik.

Ama şunu demeyi unuttuk;

İnsan rızasının değil, Allah rızasının peşine koş vatandaş! Bir insan olarak…

Üstat Nazım Hikmet´in de dediği gibi;

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim!

Ziya POLAT