Gündem bir anda tepetaklak. Üstelik sadece ülke gündemi değil, bu defa tüm dünya el ele vermeden, el ele bir mücadelenin içerisinde. Sosyal medyada kirli-temiz hiç fark etmeksizin, durmadan bilgi akışı sağlanıyor.

Bakalım halklar bu virüsle nasıl bir ilişki içerisinde? İtalyanlar, ülkelerindeki Çinlilere karşı büyük bir öfkeyle saldırıyordu 1 hafta öncesine kadar. Fakat ülkelerinin kıran girmeyen bir karış toprağı kalmayıp, sokağa çıkma yasağı ile evlerinden dışarı çıkamadıkları için. Şimdilik öfkelerini ve korkularını müzik ile bastırıyorlar. Geçen hafta Çinliler bu virüsle ilgili acil durum adına hazırladıkları son hastanenin de görevini tamamlamış olduğunu ifade ederek, kapanışı gerçekleştirdiler. Durumun kontrol altına alındığı ve ölümlerin azaldığı yönünde Çin'den gelen haberler, dünyaya rahat bir nefes aldırsa da, komplo teorileri, distopyalar, gelecek senaryoları, yazılı ve görsel basında durmadan dile getiriliyor. Bazıları palavra ve korku propagandası sayılmayacak türden olsa da, iş Türkiye'ye gelince hepimiz mizah anlayışımızı dibine kadar devreye sokup, virüsü gülmekten öldürecek kıvama getirmiş bulunmaktayız.

Bu konudaki tüm esprileri henüz tüketmedik. Genlerimizden geliyor olsa gerek, dünya tersine giderken, biz Türkler sırf onlar tersine gidiyor diye Mersin'e gitmeyi adet edinmiş ve; "Kendi yolumuzu kendimiz çizeriz, kendi göbeğimizi kendimiz keseriz, kimseden icazet almayız uleyyynn" duruşuyla, dünyanın bu virüs adına yaptığı hiç bir hatayı yapmadan, süreci en güzel ve sağlıklı bir şekilde yürütüyor. Devlet büyüklerinin, özellikle Sağlık Bakanımız Sayın Fahrettin Koca'nın ve sağlık çalışanlarımızın bu husustaki dikkati sayesinde, salgına dönüşmeden bu işi ele almaları takdire şayandır.

Siz bakmayın bilgi terörü ile algı avcılığı yapanların söylediklerine. Ellerine fırsat geçtiğini düşünüp virüsten daha tehlikeli ne kadar yalan haber varsa dolaşıma sokmuş olsalar da, devletin güvenlik birimleri bunun için de hazırlık yapmış ve gerekli önlemleri almış bulunmaktadır. Her türlü yalan haberi ve korku terörü pompalayanları gerekli birimlere şikâyet edip, corona muamelesi görmelerini sağlayabilirsiniz.

Aslında bu güvenlik duvarını aşacak bir taraf varsa, bu muhakkak millet olacaktır. Hafta sonu AVM’lerden gelen fotoğraflar, durumun hâlâ komedi kısmından tedbir kısmına geçmediğinin resmidir. Yapma güzel kardeşim, go home! Anlıyorum, Sitarbocks meşaleleri yerine kolonya kupaları ile dolaşmaya başlamışsın ama Sitarbocksler bile hâlâ tıklım tıklım ve sizin Sitarbocks aşkınız yüzünden ülke yangın yerine dönecek. Tamam, ne kadar espri varsa milletçe yaptık, virüsü yuvasından çıkamayacak kadar madara ettik, psikolojik anlamda birbirimizi güldürerek güçlendik ama ölüm dediğin nedir ki gülüm, ben senin için Sitarbocks'a gelmişim, AVM’ye inmişim, sokaklara düşmüşüm modundan çıkın artık.

Bir de market yağmacıları, makarna sevicileri, virüsle hükümet deviricileri, boynu altında kalasıcaları, Türk olmanın kendisinin suçu olmadığını söyleyerek Türklüğün utanç kaynağı olduğu iması ile kaba etinin verdiği korku yüzünden utanç yurduna dönmek için yalvaran tipleri var ki, bunlar coronaya rahmet okutur, virüse sempati duymanıza vesile olurlar. Onlara hiç girmeyeceğim, ki girersem bu hususta ağzımın ayarının olmadığını biraz biraz kestirebildiniz bunca zamandır. Onları coronaya, şey Allah'a havale ediyoruz.

Milletçe kötü olaylara mizahla yaklaşmayı seviyoruz, yaşanan kriz zamanlarını psikolojik olarak yumuşatmamızı ve güçlenmemizi sağlayan bir savunma mekanizması gibi bu hâl. Gülelim, eğlenelim tabi ama bir de bizde asla eksik olmaması gereken ve devletin bu hususta tüm dünyanın örnek gösterdiği tedbir kısmını da lütfen es geçmeyelim. Hani inancımız tedbiri alıp takdiri Allah'a bırakan bir teslimiyet ve hareketliliği telkin ediyor ya, işte şimdi tam da o kısma geçmenin vaktidir efendim.

Sağlıklı bir ömür diliyorum hepinize. Saygılar...