Bireysel, ailevi ve toplumsal temelde beden ve ruh sağlığının öncelikle korunması, ihtiyaç anında tedavi yoluna başvurulması, insanoğlunun her bakımdan toplumsal görevini başarılı ve verimli bir şekilde yerine getirebilmesi için zorunludur.
           İslam Dini sağlıklı fert ve cemiyet hayatının bekası huzur ve mutluluğu için Zaruriyat-ı Diniye olarak adlandırılan; canın, malın, neslin, aklın ve dinin muhafazasını temel ilke olarak benimsemiştir.
           Ülkelerin, milletlerin ve devletlerin geleceğine şekil veren onları madden ve manen imar eden, yaşanabilir kılan, toplumsal terakkinin mimarı insan neslinin gençliğidir. Ülkelerin kalkınmışlık düzeyi de sağlıklı ve eğitimli nesillerin varlığı ve azmiyle ölçülebilir. Bu bakımdan her millet, kendi içinde tutarlı ve kendisiyle barışık, çevresine zarar vermeyen onu ıslah eden, karakterli neferler yetiştirmekle mükelleftir. Özellikle iletim, iletişim ve haberleşmede sınırların ortadan kalktığı dünyada küresel huzurun kaynağı da karakterli nesillerdir.
           Hayatı kolaylaştıran teknik imkanların sınırsız ve ölçüsüz kullanıldığı bir dünyada kendisine dayatılan hodbinliği körükleyen yüzeysel dünya değerleriyle, dayanışmayı öğütleyen deruni değerlerinin çatışmasının kıskacında bulunan insan, geleceği, zararlı alışkanlıklara tolerans göstererek dünyevileşmeye kurban etmekte, ailenin, çevrenin ve istikbalin aktörleri olan gençlere sahip olma imkanlarını her geçen gün kaybetmektedir. Bu bakımdan her türlü tasarruf ve alışkanlık, doğurduğu sonuçları itibariyle değerlendirilmeli, kişiye ve topluma, dolayısıyla ebedi hayata faydası dikkate alınmalıdır. Bu nedenle insanı eğiterek disiplin altına alan İslam´ın ilkeleri aile terbiyesinin vazgeçilmezleri olmalı, bir plan dahilinde iyi insan yetiştirmenin fedakarlığı gösterilerek ruh ve beden sağlığını bozan zararlı alışkanlıklara karşı korunma tedbirleri geliştirilmelidir..  
             Dünyada olduğu gibi ülkemizde de sigara, alkol ve her türlü uyuşturucuyla çeşitli yöntem ve şekillerde mücadele edilmesine rağmen gençleri hatta çocukları, dolayısıyla memleketimizin geleceğini bekleyen tehlikenin önüne geçilebilmiş değildir. Bu türlü zararlı alışkanlıklar, birçok yuvanın yıkılmasına, nice felaketlerin yaşanmasına, can ve mal kaybıyla sonuçlanan trafik kazalarının meydana gelmesine, gencecik hayatların sönmesine ve nihayet milli servetin zararına sebebiyet vermektedir.
           Öyleyse ne yapılmalıdır? İslam asırlar evvel, en güzel surette ve en mükemmel donanımlarla yaratılmış olan insana, kendisine bahşedilen nimetlerin en önemlisi olan  sağlığına zarar veren her türlü maddenin kullanımını yasaklamıştır. Ömür bir sermayedir ve meşru sınırlar içerisinde çalışmada, üretimde, alın terinde harcanmalı, zayiinden kaçınılmalıdır. İslam, bir kişinin haksız yere öldürülmesini bütün insanlığın öldürülmesine denk tutarak can emniyetinin keyfi sebeplerle ve keyif verici maddelerle tehlikeye atılamayacağını, sonlandırılamayacağını ve pasifleştirilemeyeceğini vurgulamıştır.
           Diğer taraftan insana bahşedilen her bir organ emanettir. Zamanı geldiğinde alındığı gibi teslim edilmesi gerektiği mülahaza edilerek beden bütünlüğü ilahi lütuflara şükür istikametinde kullanılmalıdır. Hadislerde; kıyamet günü bedenin nerede yıpratıldığı ile ilgili sorulara cevap vermeden hiç kimsenin yerinden kıpırdayamayacağı bildirilerek bu konudaki hassasiyetin önemine atıfta bulunulmuştur. Sigara, alkol ve uyuşturucuyu satın alarak israfta hatta tebzirde bulunmak (malı boş yere harcamak); milli ekonomiye zarar vermek demektir.
           İnsanlık dini olan İslam, insan vasfının esasını teşkil eden, dünya ve ahiret mutluluğunun da şartını oluşturan akli melekeyi kalıcı ya da geçici olarak işlev göremez hale getiren, muhakeme kabiliyetini körelten, zekâyı söndüren ve zihni devre dışı bırakan her çeşit uyuşturucuyu yasaklamıştır.
           Ruh ve beden sağlığı yerinde olmayan anne ve babadan, sağlıklı nesil beklemek mümkün olmadığından dengeyi bozan her şey neslin bozulmasının da gerekçesi sayılmıştır. "...Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlarla taşlar olan cehennem ateşinden koruyun...” emri, hayatın dengesini bozma ihtimali olan şeylerden de uzak durulmasını, aile bireyleri ile toplumun da uzak tutulmasını içermekte, insanın varlık gayesine ve saygınlığına gölge düşüren tarz ve adetlerden sakınılması gerektiğine işaret etmektedir.
           Çeşitli araştırmalarda; alkol kullanmaya devam eden hamile kadınların yüksek oranda engelli ve normalden küçük çocuk doğurma riskinin olduğu, çocuklarda psikolojik sorunların ortaya çıkabileceği, beynin küçüklüğü, doku bozukluğu, saldırgan davranışların zuhur edebileceği gibi her ferdi tedirgin eden bulgulara rastlanmış olması, meselenin sadece üretim-tüketim ve topluma/ülkeye katma değer sağlama çerçevesinde değerlendirilmesinin isabetli bir yaklaşım olmadığını göstermektedir. Yukarıdaki sakıncalar, sadece bir ya da iki nesli değil nesillerin heba olmasına neden olan büyük bir hastalığın izlerini taşımaktadır.
           İnsana saygınlık kazandıran, onu diğer canlılardan farklı ve mümtaz kılan aklın, Kur´an´ın birçok yerinde dinamik tutulması gerektiği tembih edilmekte; etkinliğinin ortadan kaldırılmasını, fikir üretme işlevini yerine getirmesinin engellenmesini kınamaktadır. Tarih boyunca toplumlar için en büyük potansiyel güç olarak adlandırılan gençliğin, uluslararası güçlerin ittifakı ve girişimi ile fikir işçiliği yapmasınlar diye farklı alanlara kanalize edildikleri bilinen bir husustur.
           Burada esas üzerinde durulması gereken husus; temelde insanı mutlu etmeyi amaçlayan ve sırf bu yüzden dini ilkeler bütününü meşru kılan İslam´ın, insana hibe edilen akıl nimetinin sarhoşluğa değiştirilmesinin, canın tehlikeye atılmasının, sağlığın bozulmasının, bu tür zararlı ve keyif verici maddelerle malın zevalinin ve tabi ki, Allah ile insan arasındaki bağın zayıflamasının ve büsbütün koparak kaybolup gitmesinin önlemini almıştır.  
           Umumiyetle ülkemizde belli bir yaşa geldikten sonra, sigara ve içki içmeyi delikanlılığın gereklerinden sayan anlayış, ulaştığı yaşam kalitesiyle tatmin olmayan ve daha fazlasını arayıp bulma isteği, arkadaş çevresi, inanç boşluğu, belli bir hedefin bulunmayışı ve aile içi sorunlar nedeniyle gençlik döneminde bahsi geçen sakıncalı maddelerin kullanımı yaygınlaşmaktadır.
           Her şeyden evvel sigara, alkol, uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanımında bağımlılık aşamasında bulunanlar, suçlu muamelesi ile cezalandırılma cihetine gidilmemeli, tedavi edilmesi gereken hasta olarak değerlendirilmelidir. Bir taraftan henüz kötü alışkanlıklara bulaşmayanlarla ilgili koruyucu tedbirler alınırken diğer taraftan bağımlı olanların tedavileri onların ve ailelerinin eğitimleri yapılarak yeniden topluma kazandırılması için çok yönlü yaklaşımın gereği yapılmalıdır. Toplumsal sorumluluğun gereği olarak fertlerin, ailelerin, toplum ileri gelenlerinin bu alanda görevleri vardır. Dünya durdukça payidar olma azminde olan her devletin, geleceği şekillendirecek nesilleri iyi yetiştirmek, onları tehlikelerden korumak ve her bakımdan dinamik tutmak ve ahlaki güzelliklerle süslemek zorundadır. Eğitim kurumlarında sigara, içki ve uyuşturucunun zararları, sağlığın en büyük ilahi ikram olduğu ilgili dersler aracılığıyla  öğretilmelidir. Öğretmenler öğreticiliğini yaptıkları dersin eğiticiliğini de üstlenmeli, davranışlarıyla örnek olmalıdır. Meselenin dini boyutu ihmal edilmeden ilahi hükmün gereğine uyulma zorunluluğu bilinçlere aşılanmalıdır. Gençliğin hatta çocukların internet hevesinin bağımlılığa dönüşmesine izin verilmemeli, olumlu yöne kanalize edilerek kontrol edilmeli, aile bireylerinin koruyucu takibi sağlanmalı, kitap okuma alışkanlığı hayat tarzına dönüştürülmelidir.

Dualarda buluşmak dileğiyle...