İnegöl Belediyesi ta


İnegöl Belediyesi tarafından, Sosyal ve Kültürel Etkinlikler kapsamında, 1611 yılında doğan Evliya Çelebi'nin 400'ncü doğum yılı nedeniyle 'Evliya Çelebi' konulu panel düzenlendi.

Geçtiğimiz Cuma günü akşam saat 20.00'de Sani Konukoğlu Konferans salonunda, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı (TDE) Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Sadettin Eğri, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim üyeleri Yrd. Doç. Dr. Sezai Sevim ve Dr. Hasan Basri Öcalan'ın konuşmacı olduğu 'Evliya Çelebi' konulu paneli, Kaymakam Durmuş Gençer, Belediye Başkan Yardımcısı Turgay Yel, Milli Eğitim Müdürü Mehmet Baştürk, bazı okul müdürleri, öğretmenler, öğrenciler ile vatandaşlar izledi.

Programın açış konuşmasını yapan Belediye Başkan Yardımcısı Turgay Yel, UNESCO tarafından bu yılın Evliya Çelebi’nin doğumunun 400. yıl dönümü nedeniyle Evliya Çelebi Yılı ilan edildiği için bir panel düzenlediklerini belirterek, panele katılanlara teşekkür etti.

Kaymakam Durmuş Gençer’de konuşmasında, "Evliya Çelebi’de Türkiye’nin değerlerinden, gerçek alimlerinden biridir. Osmanlı coğrafyası ve Türk kültürüne ışık veren, bilim adamlarımıza kaynaklık eden değerli bir insandır. UNESCO’nun 2011 yılını Evliya Çelebi Yılı olarak kabul etmesi, Türkiye için önemli bir gelişmedir. Belediyemizin de böyle bir günde bunu gençlerimize, değerli hocalarımızla anlatması güzel. Gençlerimize, geleceğimize, yeni kuşaklarımıza bunları böyle anlatırız. Bu yılın Evliya Çelebi yılı olması nedeni ile 4 köyümüze çeşme yaptıracağız. Bu çeşmeler Osmanlı motiflerinde olacak. Projelerini Valimiz hazırlatıyor. Evliya Çelebi, ‘Bursa velhasıl sudan ibaret’ demiş, Valimiz de bundan çok etkilenmiş. Bir toplantı yaptık, 400 yıl önce Osmanlı topraklarını adım adım gezip, kültürümüzü, coğrafyamızı, insanımızı anlatan bu değerli şahsiyetin söylediği bu söz doğrultusunda, O’nun doğumunun 400. Yılında bir eserimiz olsun istedik. Onun için 4 köyümüze, yani yol üzeri köylerimize Valiliğimizin geliştireceği, şu anda hazırlığı yapılan Osmanlı mimarisi tarzında çeşmeler yaptırıp, çeşmelerden suları akıtarak, Evliya Çelebi’yi de anmış olacağız" dedi.

Protokol konuşmalarının ardından söze başlayan panelin ilk konuşmacısı Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi TDE Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Sadettin Eğri, Evliya çelebinin hayatından bahsetti.

'Evliya Celebi ve Seyahatnamesi' konulu sunumunu yapan Eğri, Evliya Çelebi'nin 1611'de İstanbul'un Unkapanı semtinde doğduğunu belirterek, "Aslen Kütahyalı olan ailesi, fetihten sonra İstanbul'a yerleşmiştir. Babası Saray-ı Hümayunun Kuyumcubaşı Derviş Mehmed Zılli Efendi'dir. Devrin büyük imamlarından Evliya Mehmed Efendi'ye çok hürmet duyduğu için, oğlunun ismini Evliya koydu. Soyu Ahmed Yesevi'ye dayanmaktadır. İlk tahsilini Sıbyan Mektebinde yapan Evliya Çelebi, daha sonra Unkapanı, Fil Yokuşu'ndaki Hamid Efendi Medresesi'nde yedi yıl eğitim gördü. Bu arada Sadizade Darulkurra'sına giderek Kur'an-ı Kerim'i ezberledi. Babasından da zamanın güzel sanatlarından olan hüsnü hat (güzel yazı), nakış, tezhib (süsleme) öğrendi. Arapça eğitimi gördü. Bu arada şiirler de yazmaya başladı. İlmine, ahlakına ve sesinin güzelliğine hayran kalan 4. Murat,  onu özel hizmetine aldı(1635). 4. Murat'a takdim edilen Evliya Çelebi, yüksek seviyede devlet adamlarının, ilim erbabının ve askeri şahsiyetlerin yetiştiği kaynakları en büyüklerinden biri olan Enderun Mektebi'ne alındı. Burada dört yıl kaldıktan sonra 40 akçeyle sipahi zümresine katıldı. Evliya Çelebi, genç yaşta (1630'larda) seyahat etmek, yeryüzünde yaşayan çeşitli toplulukları, kurulan medeniyetleri, mimari eserleri tanımak arzusuna düştü. Buna, içinde yaşadığı çevrenin büyük ölçüde sebep teşkil ettiği görülmektedir" diye konuştu.

Babasının, Kanuni Sultan Süleyman devrinden kalma, güngörmüş bir kişi olması, hepsi hoşsohbet kimseler olan babasının arkadaşlarının anlattığı şeylerin, zaten insanları, yeryüzünü tanımaya meraklı olan Evliya Çelebi'yi,  gezip görmeye, tanımaya daha da heveslendirdiğini,  bir süre bu fikri nasıl gerçekleştirebileceğini düşündüğünü, 'Peder ve mader (anne) ve üstad ve birader kahırlarından nice halas olup, cihankeş olurum' sözlerinin Evliya Çelebi, Aşure Gecesi, rüyasında Yemiş İskelesi'ndeki Ahi Çelebi Camii'nde kalabalık bir cemaat arasında Peygamber Efendimizi gördüğünü, huzuruna varınca 'Şefaat ya Resulallah' dediğini ifade eden Eğri, "Peygamber Efendimiz de tebessüm buyurup, bu gence hemen şefaatini müjdelemiş, hem de seyahati ihsan etmiş, orada bulunan Sa'd Bin Ebi Vakkas’da gezdiği yerleri ve gördüklerini yazmasını tavsiye etmiştir. Uykudan uyanınca ilk iş olarak, rüyasını zamanın meşhur yorumcularından Kasım Paşa Mevlevihanesi Şeyhi Abdullah Dede'ye anlatır. Dede, bu parlak rüyayı güzelce yorumladıktan sonra, ‘Başlangıçta, bizim İstanbulcağızı tahrir eyle’ tavsiyesinde bulunur. Evliya Çelebi'nin ilk faaliyeti olan İstanbul gezileri neticesinde başlı başına bir İstanbul tarihi sayılabilecek Seyahatname'nin birinci cildi meydana gelmiştir. Ancak babası, Evliya Çelebi'nin taşraya çıkmasına uzun zaman karşı koyup, izin vermemiştir. Fakat 1640'ta, eski dostu Okçuzade Ahmed Çelebi ile gizlice Bursa'ya giden Evliya Çelebi'nin bu yolculuğu bir ay sürer. Dönüşünde artık oğlunu tutamayacağını anlayan babası, seyahat tek çıkmasına izin verir. Türk İslam edebiyatının, dünyaca tanınmış bir şahsiyeti böylece doğar" diye konuştu.

1630'da İstanbul'dan başladığı gezisinin, ölüm tarihi olan 1682'de son bulduğunu kaydeden Eğri, "Bu zaman zarfında Anadolu, Suriye, Filistin, Rumeli, Macaristan, Transilvanya, Polonya, Almanya, Avusturya, Bosna-Hersek, Hollanda, Dalmaçya, Kırım, Kafkasya, İran, Suriye, Irak, Mısır, Hicaz ve Girit'e gitti. Hatta Sudan'a, Habeşistan'a kadar uzandı. Evliya Çelebi, gezip gördüğü yerlerin bütün özelliklerini, inceliklerini kaleme aldı. Köklü incelemelerde bulundu. Bölgelerin ahlak, görgü, örf ve adetlerini, meşhur kişilerini, tarihi eserlerini, binalarını ve tarihlerini detaylı bir şekilde yazdı" şeklinde konuştu.

SEYAHATTE SAVAŞLARA KATILDI

Evli Çelebi'nin seyahatleri esnasında savaşlara da katıldığını kaydeden Eğri, "Silahını kalemi kadar iyi kullandığını ispat etti. Eserinde savaş hatıralarını da kaydetti. İstanbul'da dört yıl kaldıktan sonra, Yusuf Paşa ile Hanya seferine katılan Evliya Çelebi, sonra tekrar İstanbul'a döndü. Ertesi yıl (1647'de) Defterdarzade Mehmet Paşa ile Erzurum'a gitti ve bu arada Tiflis ile Bakü'yü gezdi. Defterdarzade'nin Şuşik Beyi üzerine yaptığı sefere de katılan Çelebi. Azerbaycan ve Gürcistan'ı da görmek fırsatını buldu. Gürcistan seferinde bulunduktan sonra 1647 kışını Erzurum'da geçirdi. Bu sırada devlet, Vardar Ali Paşa isyanına karşı gerekli işlerle uğraşırken, Anadolu'daki paşalarla anlaşmaya çalışan Defterdarzade, Evliya Çelebi'yi kuvvet toplamak ve mektup getirip-götürmekle görevlendirdi. 1650'de Melek Ahmet Paşa'nın, sadrazam olması üzerine, Evliya Çelebi'nin eline pek çok yeri gezme fırsatı geçti. Celalileri cezalandırmak üzere ordu ile Söğüt yöresine gitti. Sadrazam, Özi Beylerbeyiliğine      tayin olununca, Evliya Çelebi'nin de ilk Rumeli seyahati başladı. (23 Ağustos 1651-Haziran sonları 1653). Seyahate, bazen Melek Ahmed Paşa ile bazen de yalnız çıktı. Rusçuk'tan İstanbul'a mektup getirip-götürdü. Silistre'ye gitti. Özi eyaletinin kasaba ve köylerini dolaştı. Babadağı köylerinde gördüklerini yazdı. Sofya'da bulundu. Vasvar antlaşmasından sonra elçi olan Kara Mehmed Paşa'nın maiyetinde Viyana'ya gitti. 1668'de ise İstanbul'dan çıkıp kara yolu ile Batı Trakya,  Makedonya ve Teselya'yı gezdi. Mora sahillerine ve oradan da Kandiye'nin fethinde bulunmak üzere Girit Adası'na geçti. Mayna isyanı üzerine tekrar Mora'ya dönüp, Adriya sahillerini dolaştı. Senelerce at üzerinde seyahat etmesi, cirit oynaması, iyi silah kullanması, Evliya Çelebi'nin çevik ve sıhhatli bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Evlenmediği, çocuğu olmadığı bilinmektedir. Zengin ve köklü bir aileye mensup olup, gezi gayesiyle gittiği çeşitli yerlerde vazifeler almış, katıldığı pek çok savaştan aldığı ganimetler, verilen hediyeler ve gezdiği yerlerde yaptığı ticaretten elde ettiği para ile rahat bir hayat sürmüştür. Ölüm tarihi kati olarak bilinmemekle birlikte 1682 olduğu tahmin edilmektedir" şeklinde konuştu.

Evliya Çelebi'nin, gerek padişahlar ve gerekse diğer ileri gelen devlet erkanıyla yakın ahbaplıklar kurmuş olmasına rağmen, hiçbir makam-mevki hırsına kapılmadığı görüldüğünü, ömrünü, gezip, görmeye, yeni insanlar ve beldeler tanımaya, onlar hakkında bilgiler edinmeye adadığını, Seyahat hatırı için pek çok kimseyle, mahiyetinde bulunduğu kişilerle hoş geçinmek gibi zor bir işin üstesinden geldiğini, uysal yaradılışlı, zekası, nüktedanlığı ve kültürü sayesinde meclislerin neşesi olan, her yerde aranan pek sevimli bir zat olduğunu kaydeden Eğri, "Bütün samimiliğine ve hoşgörüsüne rağmen, gördüğü uygunsuzlukları, açık veya kapalı bir dille tenkit etmekten çekinmedi. 'Evliya Çelebi Seyahatnamesi" adıyla şöhret bulan eseri, özellikle geçen yüzyıldan beri tarih ve etnografya araştırıcıları için çok ilgi çeken bir kaynak oldu. Seyyah olduğu kadar hattat, nakkaş, musıkışinas ve şair olan Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde şiirlerine de yer verdi. Çok güzel bir taklitçi olan Evliya Çelebi, eserinde, tanıdıklarının gülünç taraflarını açık bir dille anlattı. Anlatışında görülen mübalağaların mizah merakından kaynaklandığı ileri sürülür. Güzel sesi ve hoş sohbetiyle, padişah, vezir ve komutanların dikkatini çekti. Devrin en tanınmış şahıslarıyla konuştu. Eserinde onları hicvetmekten çekinmedi. Seyahatname'nin hala zevkle okunması, biraz da bu özelliği yüzündendir. Evliya Çelebi, seyahatnamesini kaleme alırken, Kazvini, Makrizi, Taber, Zehebi, Celalzade, Solakzade gibi yazarların eserlerinden de faydalanmıştır. Seyahatname'nin basımında, Pertev Paşa kitaplığı nüshası esas tutulmuştur. Tamamı 10 cilt olan Seyahatname'nin ilk beş cildini Necip Asım ve Ahmed Cevdet, 1896'da, 6. cildini İmre Karacson 1900'de, 7 ve 8. ciltlerini Kilisli Rıfat 1928'de, 9. ve 10. ciltlerini de Ahmet Refik 1935-1938'de yayınladılar.  Seyahatname'den bazı seçmeler ise İstanbul'da 1840, 1845, 1862 ve Kahire'de 1847'de neşredildi. Reşat Ekrem Koçu, Seyahatname'nin her cildini kısaltarak sadece 5 cildini yayınlayabildi. Mustafa Nihat Özön, Onyedinci  Asır Hayatından Levhalar adıyla iki ciltlik seçmeler, vaktiyle sansür edilmiş parçaların bir kısmını da üçüncü cilt olarak neşretti. Zuhuri Danışman da her  cildi daraltılmış şekilde 1970'de 10 cilt halinde basımına teşebbüs etti. Seyahatname, değişik yıllarda Almanca, İngilizce, Fransızca, Rusça,  Macarca, Rumence, Bulgarca, Sırpça, Yunanca, Ermenice başta olmak üzere diğer bazı Batı dillerine de çevrildi" ifadelerini kullandı.

Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Sezai Sevim, 'Seyyahlar ve Evliya Çelebi'nin Seyahatleri', Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim üyesi Dr. Hasan Basri Öcalan 'Evliya Çelebi'ye Göre Ruhaniyetli Şehir Bursa' konularından bahsettiler.

Editör: TE Bilişim