Şahısları “aşırı yüceltme” Müslümanların tarihsel zihin problemlerinden birisidir. Kur’an’ın ve sahih ha-dislerin bütün ikazlarına rağmen tarihten günümüze, başta Hz.Peygamber (as) olmak üzere, sahabeleri ve özellikle de tasavvuf büyüklerini sünnetullah’a/eş- yanın tabiatına aykırı olarak aşırı derecede yüceltmek hala günümüzün İslam toplumlarının önemli bir problemi olarak durmaktadır.

Şahısları “aşırı yüceltme” Müslümanların tarihsel zihin problemlerinden birisidir. Kur’an’ın ve sahih ha-dislerin bütün ikazlarına rağmen tarihten günümüze, başta Hz.Peygamber (as) olmak üzere, sahabeleri ve özellikle de tasavvuf büyüklerini sünnetullah’a/eş- yanın tabiatına aykırı olarak aşırı derecede yüceltmek hala günümüzün İslam toplumlarının önemli bir problemi olarak durmaktadır.

Kur’an-ı Kerime baktığımızda Yüce Allah’ın kendi zatını övdüğünü ve tesbih ettiğini, insanların Allahın kadr’ü kıymetinin bilmediklerinden şikayet eder.. (6/91-22/74-39/67 Ayetler..) Bu ve benzeri ayetler bi-ze gösteriyor ki, Allah’ı övmede ve yüceltmede hiçbir kırmızı çizgimiz olamaz. İnsan bütün gücü ve varlığı ile Allah’ı övecek, onun yüceliğini ve kudretinin/melikiyyet-sonsuzluğunu bütün organları ile ifade edecektir.

Allah’ın dışındaki varlıkları/insanları övmede, yüceltmede Peygamber bile olsa mutlaka bit kırmızı çizgimiz olması kaçınılmazdır. Hz.Peygamber (as) “Beni İsrail oğullarının Meryem oğlu İsa yı aşırı dere- cede övdükleri gibi övmeyin, Allah’ın kulu ve Rasülü deyin yeter. (Buhari Enbiya)  diyerek kendisini beşer üstü özelliklerle öven, yüceltenlere bütün kapıları kapamıştır. (Başka deliller için. Müslim ve Ebudavut gibi kaynaklara bakılabilir.)

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah birçok ayette Peygamberimize, “Bir beşer olduğunu, (18/110) kendisinin Allah dilemedikçe şahsına ve başkalarına ne fayda ne de zarar veremeyeceğini (7/188), kimsenin vekili veya muhafızı olmadığını (6/107), gaybı ve geleceği bilmediğini (46/9), cehennemden kimseyi kurtaramayacağını (39/19), kimseye şefaat edemeyece- ğini (2/48,254) ve Buhari) vs…insanlara söylemesini emretmektedir.

Bütün bu ikaz ve uyarılara rağmen, Tefsirden tarihe, fıkıhtan menkıbeye vaizden imama İslami kaynaklarda ve anlatımlarda akıllara zarar onlarca abar- tıyı bulmak mümkündür.

Bunlardan bir kaçına işaret edelim. Bir menkıbe kitabında şöyle anlatılıyor;

1- “Allah Adem’i yarattığında meleklerine Adem’e secde etmelerini emretti. Bütün melekler secde etti, şeytan secde etmedi (Kur’an). Cebrail’de biraz tereddüt etti. Allah Ebu Bekir’in ruhunu gönderdi, eliyle Cebrail’in arkasından itti. Cebrail’de o zaman secde etti. (Dört halifenin hayatı isimli kitap)

Bu anlatımdaki Cebrail, Hz.Ebu Bekir ikilemesi tamamen Kur’ana, İmana ve akla aykırı olduğu gibi Cebrail’e de iftiradır. Melekler iradeli varlıklar değiller-dir. Şunu yapayım, bunu yapmayayım gibi bir tercihleri olamaz. Kur’an’da şöyle buyrulur; “Melekler asla Allah’ın emrine karşı gelmezler, ne emredilirse onu derhal yerine getirirler (Tahrim 6). Varlık olarak Adem’den başka hiç kimsenin olmadığı bir manevi  alemden bahsediyoruz. Hz.Ebu Bekir’in ruhunun ora-ya gönderilmesi gibi bir abes olabilirmi?

2- “Ruhulfurqan” isimli tefsirde şöyle yazıyor; Bir kimsenin yedi sülalesinde sakal bırakan olmazsa, o kimsensin 7. nesline Allah sakal tüyü yaratmaz,hepsi köse olurlar. Bu düpedüz Allah’a iftirdır. Sakal tüyü dediğimiz şey biyolojik bir hadisedir. Sünnetullah da/Allah’ın kanununda böyle şeyler olmaz. Güya bu sakal bırakmayanlara bir ceza olarak anlatılıyor. Bu tefsiri yüzlerce kişi okuyup satıyor. Ne büyük gaflet..

3- Hz. Ömer’e Faruk isminin verilmesi; İslam kaynaklarında şöyle anlatılır; (Nisa sü.65. ayet tefsiri) Bir konuda ayrılığa düşen bir Yahudi ile bir Müslüman sorunlarını Hz.Peygambere anlatırlar. Hz.Peygamber Müslümanı haklı görür. Yahudi Peygamberimize “Sen bu adam kayırdın, Müslüman diye taraf tuttun, birde Ömer’e gidelim” der. Ve Hz. Ömere’e giderler. Meseleyi Hz.Ömer’de dinler. Önce Rasülüllaha gittiklerini öğrenen  Hz.Ömer, “demek sen Rasülüllahın hükmüne razı olmadın ha öylemi “deyip kılıcını çekti-ği gibi Yahudinin kellesini keser. Bunu duyan Hz.Peygamber (as) “Ömer “FARUK” dur, hakkı batıldan ayırdı” der. Bundan sonra Hz.Ömer’e “Ömer el-Fa-ruk” lakabı verilir.

Hz. Ömer’i böyle sorumsuzca önüne gelenin kellesini kesen birisi olarak takdim etmek, son derece İslama ve Hz. Ömer’e müslümanlarca yapılan bir ifti-radır. Böyle mahkemesiz, sorusuz sorgusuz kelle ke-sen Ömer imajı, gayri Müslimler tarafından da İslam aleyhine kullanılan bir argümandır. Hz.Ömer’e FA-RUK lakabını Peygamberimiz değil, Kudüs Hıristiyanları vermiştir. Hz.Ömer Kudüs’ü fethe gittiğinde şehrin sakinleri, Hıristiyanlar, Yahudiler, Kıptiler, Keldaniler, Rumlar yıllarca süren savaş ve katliamlardan bıkmış usanmış olduklarından Hz.Ömer’i çiçek- lerle karşılayıp “FÛRÛQU, FÛRÛQU” (kurtarıcı kurtarıcı) diye alkışlamışlar ve şehri kendi elleri ile teslim etmişlerdir. Bu Müslümanlar ve Hz.Ömer için bü- yük bir şereftir. Kelime sonradan galat olarak “FA-RUK” şeklinde kullanılır hale gelmiştir. (Prof. M.Çelik. Gayri Müslim Kudüs tarihleri)