Bursa Uludağ Üniversitesi İnegöl İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yüksel Okşak, enflasyonun çözüm önerilerini açıkladı. 
Okşak, "Biliyorum analizlerimize baya ara verdik fakat sebebi var. Bizler ne ekranların parlayan yıldızıyız ne de popüler kültürün bir parçası… Asli işimiz akademisyenlik dolayısıyla bir taraftan ders anlatmalı, bir taraftan yüksek lisans doktora öğrencisi yetiştirmeli bir taraftan akademik yayınlar yapmalı belki de en önemlisi bir taraftan da ailemize evlatlarımıza vakit ayırmalıyız…
Malum 11 ayın sultanı Ramazan ayındayız dolayısıyla çok da vaktinizi almak istemem ama bu enflasyon işini ve dinamiklerini de sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle enflasyonun bir endeks olduğunu unutmamak gerek. Yani enflasyon %60’tan %5’e düştüğünde bunun anlamı fiyatlar da aynı oranda düşüyor demek değil. Bunun anlamı fiyatlar %60’a göre çok daha yavaş yükseliyor demek. Diğer yandan enflasyon bir ekonominin tansiyonudur. Tüm organlar iyi işlerken bile yüksek/düşük tansiyon sizi ciddi zor durumlara sokabilir. Tedavisi limon/ tuzlu ayrandan ziyade daha sağlıklı işleyen bir metabolizma meydana getirebilmekten geçiyor. Japonya düşük enflasyondan ne kadar çektiyse Türkiye gibi ülkeler de geçmişte (bana göre kronik değil ama geçici de olsa şuan) yüksek enflasyondan bir o kadar çekti. En acı olanı da tansiyonun kronikleşmesi… Tabi uluslararası kabul görmüş de bazı eşik değerler var kısaya mukabil. Gelişmiş ülke iseniz sizin 13-8 tansiyonunuz %3 gibi, Türkiye gibi gelişmekte olan ülke iseniz de bu rakam %6 gibi kabul edilebilir seviyeler olarak karşımıza çıkıyor. Ekonominin ısınması ve soğumasına göre üç aşağı beş yukarı bu bant bir miktar farklılık arz edebilir. Tıpkı büyük ve küçük tansiyonda olduğu gibi kökeni kabaca arz ve talebe dayanan 2 ana enflasyon olduğunu düşünebiliriz. Temelde enflasyonun yönelimi arz ve talebin durumuyla ilişkili. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde talep her geçen yıl talep artışı olacağı için üretimi de planlı ve programlı şekilde tüm sektörlerde büyütmeniz halinde enflasyonun artış eğiliminden uzaklaşmasını temin etmiş olursunuz. Ya da talebi kısarsanız böylelikle de enflasyonun artış eğiliminden uzaklaşmasını temin etmiş olursunuz.
Zaten zurnanın zırt dediği yer de tam olarak burada. Bir grup kaşının altında gözün var derken diğer grup da gözünün üstünde kaşın var diyor. Bir de kaşının üstünde gözün var diyenler var ki oraya hiç girmiyorum!!! Zira orada niyet de pek halis değil.
Bu ikiliden hangisi doğru meselesi ise biraz dünyanın ve ülkenin metabolizması biraz da vade ile ilgili bir durum. Zira zaman zaman küresel anlamda ekonomik kırılmalar yaşanan dönemler (şuanki Pandemi, savaş gibi) olabilir. Ya da insanların talep miktarı bir anda değişirken arz öyle hemen pat diye değişebilen bir yapıda değil. Dolayısıyla aslında 2 si de doğru. Yani enflasyonu kısa vadede talebi kontrol ederek uzun vadede ise arz kontrol ederek yenebilirsiniz. Dedik ya tansiyon normalleşmeden bünyede yatırımlar da zayıflar, ithalatınız ile ihracatınız arasında olmasını istediğiniz bağlantı da (ihracatın ithalat bağımlılığını azaltmak gibi) zor kurulur. Eee bir de küresel tansiyon var sizin tansiyonu tetikleyen orada da işler iyi gitmeyince hepten zor duruma düşüyoruz. Bu bağlamda ve gelinen noktada Türkiye bir taraftan kısa vadede talebi kısmaya, diğer taraftan da üretimi (arzı) genişletmeye dönük bir para politikasını geliştirebilmelidir!!! 
İş geliyor son dönemin en çok tartışılan konusu olan tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan meselesine. Yani enflasyon mu faiz doğurur yoksa faiz mi enflasyon" dedi. 
Bu noktada iktisatçılar 3’e ayrılıyor
İktisatçıların 3'e ayrıldığını söyleyen Okşak, "Eğer hem talebi kısa vadede kontrol edeyim hem de uzun vadede arzı arttırayım diyorsanız faiz kötü bir araçtır. Çünkü faizi artırırsanız kısa vadede enflasyonu kontrol edersiniz fakat uzun vadede geri gelir. Türkiye’nin geçmişte bu şekilde çok sayıda tecrübesi var diyenler. Kardeşim saçmalamayın. Cahilsiniz. Ana akım iktisat ne diyor. Faizi arttırın. Enflasyon düşer. Peşinden yapısal reformları hayata geçirin, güveni artırın bu iş böyle çözülür diyenler. 2 numaralı maddeyi siyasallaştırıp oy/çıkar/koltuk devşirmeye çalışanlar. Her 3 madde için de gözden kaçırılmaması gereken bir durum var. Oda dünyanın içinden geçtiği durum ve olağandışı gelişmeler. Halihazırda enflasyonun içine baktığımızda büyük bir miktarının enerji fiyat artışlarından kaynaklandığını, bir miktarının Pandemi sonrası talep artışından kaynaklandığını bir miktarının da hammadde yarı mamül fiyat artışlarından kaynaklandığını bir miktarının ise bu üç artışı bahane edip rant devşirmeye çalışanların yaptığı suni fiyat artışlarından kaynaklandığını belirtmek gerekir. O zaman enflasyondaki artışın büyük bir kısmının arz kaynaklı olduğunu düşünürsek arz cephesini daha fazla dikkate alan çözüm önerilerine kafa yormak daha faydalı olacaktır." diye konuştu. 
Gelinen nokta
Okşak çözüm önerilerini şöyle açıkladı;"Sermaye plasmanında tüketimden ziyade üretimi hedefe alan amaçlı Kredi yapısının oluşturulması. Risk paylaşımını esas alan modellerin geliştirilmesi. Küresel riskleri azaltmaya dönük girişimler ve çabaların arttırılması ve sürdürülmesi. Ekonomide güveni tesis edecek açıklamalar ve çabaların arttırılması. Finansmana erişim politikalarının gözden geçirilmesi. Gibi hususlar Türkiye’nin enflasyon politikasının ana arterleri olmalıdır. Dolayısıyla da para politikasının bu eksende dizayn edilmesi çok önemlidir. Dünya’nın önümüzdeki yıllardaki yeni normali biraz daha yüksek tansiyon gibi görünüyor. Yeni ekonomik düzen oturana kadar da bu süreç böyle devam edecek gibi. Ben bu ülkede yaşayan bir vatandaş olarak Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durumdan çıkabileceğine inananlardanım.".

Editör: TE Bilişim