KANUNİ DERNEĞİ´NDEN KUDÜS´E FETİH TRENİ

Osmanlı Devleti´nin onuncu sultanı ve İslam halifelerinin yetmiş beşincisi, Büyük Türk ve Muhteşem Süleyman lakapları ile tanınan, Osmanlı hanedanı içinde en uzun süre tahtta kalan padişah olan Kanuni Sultan Süleyman Eserlerini Koruma amacıyla kurulan Kanuni Derneği İnegöl´de de faaliyetine başladı. Kanuni Derneği Genel Koordinatörü Muhammed Gülnar, yardım konusunda Kudüs´e oluşturulacak Fetih Trenine katkı sağlamak için İnegöl halkından destek istedi.

NEDEN KUDÜS VE MESCİDİ AKSA?

Kanuni Derneği Genel Koordinatörü Muhammed Gülnar, dernek üyeleri ile birlikte dernek binasında Ramazan sohbeti gerçekleştirdi. Gülnar, “Kanuni Sultan Süleyman Eserlerini Koruma Derneğimiz, Kudüs ve Mescid-i Aksa ile ilgili çalışmalar yürüten bir dernektir. ‘Neden Kudüs?´ ve ‘Neden Mescidi Aksa?´ diye sorarsanız, şöyle cevaplayabiliriz. Yeryüzüne ilk inşa edilen yer Kabe´dir. Kabe´den 40 yıl sonra inşa edilen ikinci yapı ise Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa´dır. İslam´ın ilk kıblesi yeryüzünün ikinci Mabedi, üç haremin üçüncüsü olan Mescid-i Aksa Müslümanlar için büyük öneme ve kutsiyete sahiptir. Ayrıca en uzaktaki yer anlamına gelen Aksa´yı Cenab-ı Allah biz Müslümanlara manen yakınlaştırmak için ‘Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed´i) bir gece Mescid-i Haram´dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa´ya götüren Allah´ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir´ (İsra Suresi-1) Ayetini indirmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v), ashab-ı kiramdan Ebu Zer (r.a)´in sorularına cevap olarak yeryüzünde ilk inşa edilen mescidin ‘Mescid-i Haram´, ikinci inşa edilenin ‘Mescid-i Aksa´ olduğunu ve bu ikisi arasında kırk yıl süre bulunduğunu beyan buyurmuştur. (Buhârî, Enbiyâ. 10). Başka bir Hadiste de Resulullah (s.a.s)´ın hizmetçisi Meymune (r.anhâ): "Ey Resulullah! Bize Mescidi Aksa hakkındaki hükmün ne olduğunu bildir" dedi. Resulullah (S.A.S.) da şöyle buyurdu: ‘Oraya (Mescidi Aksa´ya) gidin ve içinde namaz kılın.´ Hadisin râvisi dedi ki: ‘O zaman burası Dâru´l-Harb´di (yani Müslüman olmayanların hâkimiyeti altındaydı).´ (Resulullah (s.a.s) sözlerine daha sonra şöyle devam etti, ‘Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.´ (Eb u Davud, Kitâbu´s-Salât)” dedi.

ARTIK KUDÜS BİR DAHA HIRİSTİYANLARIN ELİNE GEÇMEYECEK

Genel Koordinatörü Muhammed Gülnar sözlerine şöyle devam etti: “Bu hadislerden de anlıyoruz ki Kudüs ve Mescid-i Aksa biz Müslümanlar için Mescidi Haram ve Mescid-i Nebevi´den sonra en önemli olan Mescit´dir. Resulullah diğer bir Hadisi Şeriflerinde de şöyle buyurmuştur, "Bir adamın kendi evinde kıldığı namaza, bir namaz sevabı verilir. Oturduğu beldenin sakinlerinin devam ettikleri camide kıldığı namaza yirmi beş kat sevap verilir. Cuma namazının kılındığı camide kıldığı namaza beş yüz kat sevap verilir. Mescidi Aksa´da kıldığı namaza elli bin kat sevap verilir. Benim camimde kıldığı namaza da elli bin kat sevap verilir. Mescidi Haram´da kıldığı namaza ise yüz bin kat sevap verilir. (İbnu Mâce, İkâmetu´s-Sala ve´s-Sunne fihâ, 5/198)  buyurmuştur. Bu hadislerin müjdesine nail olmak için Hz. Ömer´in halifeliği döneminde Halid bin Velid komutasında Şam seferine başlanmıştır. Sonrasında İslam ordusu Ebu Ubeyde bin Cerrah´ın komutasında Romalı haçlıların elinde esaret altında bulunan Kudüs´ü aylarca kuşatma altında tutmuştur. Bu uzun süren kuşatmanın ardından Roma Kudüs Başpiskoposu Papaz Safranyus, Ebu Ubeyde bin Cerrah´a şu teklifi yapmıştır. ‘Kudüs´ün anahtarlarını size bir şartla verebiliriz, o şartta halifenizin buraya gelmesidir.´ Bunun üzerine Ebu Ubeyde bin Cerrah bir mektup yazarak, Hz. Ömer´i Kudüs´e davet eder. Bu davet üzerine Hz.Ömer kölesi ile birlikte Kudüs´e doğru yola çıkar. Adaletiyle dünyaya ün salan Hz. Ömer (r.a.) in öyle bir Kudüs´e girme hadisesi vardır ki, dillere destan olmuştur. Hz. Ömer kölesiyle beraber Kudüs´e gitmektedir. Bu mukaddes şehre giden Hz Ömer´le kölesinin, sadece bir develeri vardır. Dolayısıyla yolda deveye nöbetleşe binmektedirler. Kudüs´e yaklaştıkları zaman, deveye binmek sırası köleye gelmiştir. Her ne kadar sıra kendisine gelmişse de deveye binmek istemeyen köle; ‘Efendim, sıra bana geldi ama Kudüs´e yaklaştık. Benim binekli, sizin yaya olmanız doğru olmaz. Şehre girerken devenin üzerinde siz olunuz´ dedi. Hz. Ömer (r.a.) itiraz etti. ‘Biz Müslüman´ız. Ben her ne kadar halife isem de, seninle benim aramda Allah indinde hiçbir fark yoktur. Sıra senindir, deveye sen bineceksin´ dedi. Köle, ‘bu şekilde hareket etmemiz Kudüs´te bulunan Hıristiyanlara karşı iyi olmaz. Lütfen siz bininiz´ diye ısrar ettiyse de Hz. Ömer (r.a.) sırayı bozmadı. Nihayet köle deve sırtında, Hz.Ömer yaya olarak devenin yularını tutmuş vaziyette, Kudüs´e girdiler. Kudüs´lü bütün Hıristiyanlar büyük halifeyi karşılamak ve ona şehrin anahtarını sunmak için şehrin dışında bekliyorlardı. Devenin üstündeki zatı halife zannederek, ona hürmet göstermek istedilerse de köle, kendisinin değil, devenin yularını tutan ve yaya olan zatın halife olduğunu söyledi. Bütün papazlar hayret ettiler. Nasıl olur da düşmanlarını titreten halife Ömer, bir kölenin hayvanının yularını tutarak Kudüs´e gelirdi. Üstelik de kendisi yaya olarak. Hıristiyanlar Hz. Ömer´e bunun sebebini sorduklarında şöyle dedi, ‘Biz Müslümanlar arasında, Allah indinde halife ile köle birdir. Üstünlük sadece Allah´a bağlılıktadır. Bir tane devemiz olduğu için nöbetleşe biniyorduk. Kudüs´e yaklaşırken sıra ona gelmişti. Onun için o bindi. Bunda anormal olacak bir şey yok.´ Bu durumu gören Hıristiyanların birçoğu daha fazla dayanamayıp Müslüman oldular. Kudüs başpiskoposu Safranyus bu olay üzerine oturur ve ağlar. Hz. Ömer Safranyus´a, ‘Kudüs´ü bize teslim edeceğinizden dolayı çok mu üzüldünüz´ diye sorar. O ise, ‘Vallahi öyle değil, İslam´da olan adaletinizden dolayı Kudüs´ün ebediyen siz de kalacağını düşündüğüm için ağlıyorum. Artık Kudüs bir daha Hıristiyanların eline geçmeyecek, geçse de kısa süre kalacak, tekrar Müslümanların eline geçecektir´ dedi.

Hazreti Ömer böylece Kudüs şehrini teslim aldı ve bir emanname yayınladı. Hz. Ömer´in Kudüs ahalisine verdiği sulh anlaşması şöyledir: ‘Rahman ve Rahim olan Allah´ın adıyla, bu sözleşme, Mü´minlerin emiri ve Allah´ın kulu Ömer tarafından İlya (Kudüs) halkına verilen bir emandır. Onların canlarına, mallarına, kiliselerine, haçlarına, yerleşik ve göçebe olan bütün fertlerine verilen bir teminattır. Kiliseleri mesken yapılmayacak, yıkılmayacak ve kısmen dahi olsa işgal edilmeyecektir. İçindeki kutsal eşyalara dokunulmayacaktır. Mallarına el sürülmeyecektir. Kimse dinî inançlarından dolayı zorlanmayacak, kendilerine asla zarar gelmeyecek ve yurtlarına Yahudiler iskân olunmayacaktır. Buna karşılık onlar da cizye vereceklerdir. Bunlardan kim yurdunu terk etmek isterse, gideceği yere kadar mal ve can emniyeti sağlanacaktır. Yurdunda kalmak isteyenler ise, güvende olacaklardır ve cizye vereceklerdir. Dileyen Rumlarla gidecek, dileyen de toprağına dönecektir. Hasat elde edinceye kadar onlardan bir şey istenmeyecektir. Bu, Allah´ın Resulünün, halifelerin ve müminlerin Kudüs halkına verdiği güvenlik ahdidir. Cizye ödedikleri müddetçe geçerlidir. Aynı şekilde Selahaddin Eyyubi´de Kudüs´ü haçlılardan fethettiğinde haçlılar çok korkuyorlardı. Acaba Selahaddin bizden intikam mı alacak? diye. Selahaddin ise onlara serbestsiniz deyip, Hz. Ömer´in emannamesi gibi bir emanname yayınladı. Bunun üzerine Antakya´daki Hıristiyanlara katılmak üzere gitmek isteyen aileler olmuş,  Selahattin Eyyübi´de onları askerlerinin refakatiyle Antakya´ya kadar göndermiştir. Selahaddin Eyyubi´nin askerleri geri dönerlerken ve henüz çok uzaklaşmamışken “ya Selahaddin!” diye bir ses duyarlar. Sesi duyan askerler sese doğru yönelirler ve az önce bıraktıkları kadın, askerlerden tekrar onları Kudüs´e geri götürmelerini ister. Askerlerin ‘niçin gitmek istiyorsunuz?´ sorusu üzerine kadın ‘Benim yanımda bir erkek olmadığı için gelir gelmez benim malıma ve namusuma el uzatmaya çalıştılar, ben Selahaddin´in emin bir komutan olduğuna inandığım için beni tekrar Kudüs´e götürmenizi istiyorum´ der. Kudüs ayrıca bizler için daha ayrıcalıklı bir önemede sahiptir. Çünkü ecdadımız Osmanlı, Kudüs´te 400 sene mihmandarlık yapmış ve Kudüs´te adaleti tesis ederek orada yaşayan tüm insanlara kendini benimseterek adaletin timsali olmuştur. Mescid-i Aksa´nın harem bölgesi olan 144 dönümlük alanın hepsi Kanuni Sultan Süleyman tarafından yeniden restore ettirilip, genişletme çalışmaları çerçevesinde Kudüs´te birçok yapı inşa edilmiştir. Bununla birlikte Kanuni Sultan Süleyman´ın hanımı Hürrem Sultan tarafından Haseki Vakfiyesi olarak kurulan vakıf ile senenin 365 gününde sıcak aş yapılarak gelenlere ikram edilmiş, gelemeyen hasta, yaşlı, dul ve yetimlerin ise evlerine dağıtımı yapılmıştır. Bu hizmet İngiliz mangası tarafından İkinci Dünya Savaşında Filistin işgal edilene kadar devam etmiştir. Bizler de bu vakıf hizmetinin devamını sağlamak için bu çalışmaların devamı niteliğinde hizmet ve faaliyetlerde bulunuyoruz.”

İLM HALKALARI PROJESİ

İlim Halkaları ve Beyarık Projelerinden de bahseden Gülnar, “Mescid-i Aksa´da eğitim gören ve Selahaddin Eyyubi tarafından başlatılıp günümüze kadar devam ettirilen, 1200 civarındaki ilim talebelerine “İlim Halkaları” projesi kapsamında düzenli burs ve maişetlerini sağlamaya yönelik çalışmalar yapmaktayız. Beyarık Seferleri Projesi bilindiği üzere Siyonist İsrail Mescid-i Aksa´da Filistinlilerden 15 yaş üzeri ve 45 yaş altındaki Müslümanların Mescid-i Aksa´ya girmelerini yasaklamıştır. Bizlerde bunun üzerine Mescid-i Aksa´nın boş kalmaması ve cemaat yoğunluğunun olması amacıyla, Kudüs dışında oturan Müslümanların otobüslerle, özellikle Cuma günleri Mescid-i Aksa´ya namaz kılmak üzere taşınmasını ‘Beyarık Seferleri´ adı altında düzenlemekteyiz” diye konuştu.

FETİH TRENİ

Gülnar, dernek faaliyetlerinden ise şöyle bahsetti: “Restorasyon çalışmaları, Kudüs´e yönelik diğer bir faaliyetimiz ise, Mescid-i Aksa ve çevresindeki yıkılmaya yüz tutmuş veya Siyonist İsrail tarafından yıktırılmış, Mescid, Medrese, ev, han, hamam, çarşı gibi yerlerin restorasyon çalışmalarına destek projesidir. Ramazan ayında Kudüs´te ayrıca yapmış olduğumuz diğer çalışmalar, iftar ve sahur yemekleri organizasyonları, fitre, zekat ve infak organizasyonlarıdır. Tabi saydığımız tüm bu hizmet ve çalışmalar, değerli yardımseverlerin katkı ve destekleri ile sürdürülmektedir. Halkının yüzde 70´i açlık sınırının altında olan ve bütün baskı, zorluk ve sıkıntılara rağmen ilk kıblemizi canları pahasına savunmaya çalışan Filistinli kardeşlerimiz değerli yardımseverlerin yarım, katkı ve desteklerini beklemektedir. İnegöl´de hizmet veren Kanuni Derneği olarak, ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa´yı canları pahasına savunan ve korumaya çalışan Müslüman Filistinli kardeşlerimize bir vefa borcumuz olduğunu düşünüyoruz. Bu vefanın gereği olarak, Kudüs davasını ve Kudüs bilincini insanlara anlatmak ve bu bilinçlenmeden doğacak olan maddi ve manevi tüm yardımları da Filistinli kardeşlerimize ulaştırmak istiyoruz. Siz İnegöllü kardeşlerimizin de yapılan bu hayırlı çalışmalara hassasiyet göstererek, gücünüz nispetinde destek vermenizi bekliyoruz. Kudüs´e fetih treni (Hayır, gönülleri kazanma ve davayı sahiplenme) yola çıkmıştır. İnegöl halkımız ile birlikte Kanuni Derneği olarak fetih trenine bir vagonda biz olalım diyoruz. Bizler belki Kudüs´ü fetheden Sultan Selahaddin Eyyubi gibi olamayabiliriz ama onun devam eden kutlu ordusundaki bir nefer olabiliriz. Bu davada bir nefer olabilmek umuduyla selam ve dualarımızla.”

Editör: TE Bilişim