Sevgili okurlarım sizlere küçük bir hikaye ile merba demek istedim bugün. Bir zamanlar zengin ve çok güçlü bir ülke varmış. Öylesine zengin bir ülkeymiş ki, ülkenin kralı halkına “artık çalışmayın, yatın uyuyun ve istediğiniz gibi yaşayın” diye buyruk salmış. Devletin hazinesi bol, başka küçük bir ülkelerden para karşılığı yiyecek-içecek temin ediliyor, halk ise mutlu bahtiyar yatıp, uyuyarak yaşayıp gidiyormuş.

Zaman içinde devlet hazinesi eriyip bitme noktasına gelince kral telaşla Baş danışmanını huzara çağırıp hesap soruyor. Baş danışman ezilip büzülerek krala söylecek söz bulamıyor. Kral hüküm veriyor. “Tez bizim para ile alışveriş yaptığımız ülkeye bakın onlar ne haldeler” diye. Kral´ın güvediği bilge bir kişi araştırmalar yapıp huzura geliyor. Kral, bilge kişiye soruyor: “Durum nedir? Ne gözlemledin? anlat bakalım” Bilge kişi bir kaç cümle ile Krala cevap veriyor: “Biz uyurken o acıdığımız küçük yardıma muhtaç ülke bizim çok ilerimize geçmiş Haşmetlim! O acıyıp yardım ettiğimiz ve fakir dediğimiz ülke, çalışıp zenginleşmiş güçlenmiş.

Düzenli bir ordu kurmuş ve bize kafa tutar hale gelmiş.” Bu hikayede benzetmeye çalıştığım o küçücük ve zamanında acıdığımız, alışveriş yaptığımız ülkeyi tahmin etmişsinizdir. Bugüne baktığımızda geçmişite ne yaşadık ise bugünde aynı olayların bir benzerini yaşamaktayız. Hani derler ya: “Tarih bir tekerrürden ibarettir” Gerçekten tarih böylemidir bilinmez ama bilinen tek gerçek var kişiler farklı olsada olaylar bir öncekini aratmayacak kadar aynı gibidir. Burada bizim geçmişte yaşadığımız hatalardan ne kadar ders çıkardığımız önemlidir. Bu hatalardan ders almadıkça sürekli bir kısır döngü içerisine girmemiz de kaçınılmaz bir gerçektir. Bakınız, asırlarca süren bir senaryonun bir başka versiyonunu izlemekteyiz. Hiç şaşırmayalım! Dünün Avrupalı Haçlıları ne ise, bugünün Amerikası da o. Sevgili müttefikimiz sağ eli ile karanfil sunarken, sol elinde kan kusan silahlandırdığı teröristleri ile bizi yok etmeye and içmiş gibi. Hiç şaşırmamak lazım. Tarihin her döneminde oynadıkları oyunlar unutulmadı. En son noktaya geldiğimizde görünen tablo apaçık ortada. Bir zamanın Asalasını başımıza musallat edenler, şimdilerde eli kanlı PKK gibi adı batacası bir çok terörist grubu icat edebiliyorlar. Ve bu ucube insan müsfetteleri ile ülkemize huzursuzluk vermeye inatla devam etmekten yılmıyorlar. Ne demiştik bu hikaye yeni hikaye değil! Bu hikaye eski hikaye!.. Kahramanları ve oyuncuları değişmiş olsada bu oyun eski oyun! Bu hikaye eski hikaye! 1071 yılında başlayan oyunun sahnelerine iyice dikkat ettiğinizde Haçlıların bükemediği bileğimizi türlü oyun ve desiselerle bizi yok etmeye, bu topraklardan bizi atmaya yönelik her hareketin arkasında oyun içinde oyun mevcut.

Artık bu çürümüş, kokuşmuş oyunları bir kenara bırakıp yüzünüzden o sevimli maskenizi çıkarın ve mertçe, delikanlıca kininizi apacık deşifre edin! Bütün bir dünya sizin ne amaçta olduğunu bilsin ve bizde kiminle savaşacağımızı bilelim. Maşaya gerek yok Bay Salamon! veya bay Mişon! Bilirim çetecilik sizin işiniz. Bu senaryonun aynını Osmanlı İmparatorluğu döneminde izlemiştik. Köstebekler gibi yer altından koca bir imparatorluğun temeline bombalar sıralayan neslinizi asla unutmadık! Ortadoğu´da ne zaman Müslümanlara yönelik bir hareket söz konusu olunca mutlaka arkasından bir oyun sahnelemede başarı göstermenize şaşmıyoruz. Kudüs´ün İsrail´e başkent olması projenize en çok tepkinin geldiği ülkeye yapacağınız oyunların seneryolarını da önceden yazdığınız malum. Artık usandık sizin bu can sıkıcı tiyatro oyunlarınızdan. Değişik senaryolar yazın. Çünkü seyiricimiz artık yemiyor! Atalarımızın çok özlü bir sözü vardır: “Su uyur düşman uyumaz” Evet atalarımızın bu tesbiti boşuna değildir. Hiç uyumadan sabahlara kadar binbir şeytanlıklar düşünerek şu isamiyeti nasıl yok ederiz diye planlar üreterek çaba sarf etmeniz bizleri asla yıldırmayacak. Sebebi açık değil mi? “Hasta adam” diye nitelendirdiğiniz bir devletin dirilişine şahit olmadınız mı? Yedi develin donatılmış askerleri ve silahları ile üzerimize leş gargaları gibi üşüşmediniz mi?

Sizin arkanız da dünya olsa ne yazar? Bizim arkamız da Yüce Rabbımız var!.. Biz o kadar uğraştık didindik, insanlar ölmesin, kan akmasın barış ve huzur içinde olsun insanlık! Ama siz hep canilik ve kan emici yarasalar gibi saldırdınız. Bu gün yazıma değerli düşünürümüz Ziya Paşa´nın güzel bir sözü ile son vermek istiyorum: “Nus ile uslanmayanı etmeli tektir; tektirden uslanmayanın hakkı kötektir!” Barış ve huzur dolu nice yıllara!..