Uzun zamandır siyasi içerikli yazılar yazmak gelmiyor içimden. Malzemesi bol olan bir ülkeyiz hâlbuki bu hususta. Birçok sebep varsa da bunun için, beni tam olarak bundan uzak tutan duygu; kalbimi kirden arındırmak.

Siyaset değil tabi bizi yazmaya iten neden. Ne particilik derdimiz var, ne de birilerini dövmek. Burada, iktidarın yanlışına yanlış dediğim yazılarım da mevcut.

...Ama eh be güzel kardeşim, gel de kalemi geri çekme bu ortamdan. Kirlendiğimi hissetmeye başladıkça, içime yaptığım yolculuğa vuruyorum bu defa kalemi.

Gerek psikoloji, gerek eğitim, gerek toplum ya da inanç yazıları üzerine yoğunlaşmazsam eğer; İmamoğlu'nun kasvetli icraatlarını nasıl kafayı yemeden görmezden geleceğim? Kılıçdaroğlu'nu saymıyorum bile. Allah'ım, nasıl bir muhalefete tevafuk ettik?

Herifler sulandırma işini öyle güzel beceriyorlar ki. Siyaset bilimciler bu konuyu ele alsa, eminim onlar bile kavramlarını tersyüz eder hâle düşer. İnsana aklını sorgulatacak bu muhalefet için, kalem oynatmaya çabalamak ve bunu sürekli yapmak, kalbi kirletiyor.

Akıl sağlığımı korumak zorundayım. Kılıçdaroğlu'nun Arapça Nutuk hezeyanı, beni bu kararı almaya sevk ediyor. İmamoğlu'nun kasvetli hamleleri, İstanbul'un anasını ağlatan oyunları, Zıpzıp Soyer'in Kıbrıs meselesini Rumlar'a itelemek gerektiğine dair akıl dışı fikirsizlikleri... Daha ne sayayım a dostlar?

Gel de bunlar için yazı hazırla. Hangi birine yetişeyim? Hangi birinin saçmalığına salça olayım? Evet, bazen yazıyoruz ama salça olmak için değil tabîi. Çamurlaşmaya başladıkları yerde yazmaya devam edersem, kalbim ağlamaya başlıyor. Ya onlarla aynı çukura girip bu pisliğin içinde debeleneceğim, ya da çukurun mümkün olduğu kadar dışında kalacağım. Dışında kalmak yok saymak mıdır? Elbette ki hayır. Bunlarla aynı ülkedeyiz ama çukurun içerisinde değiliz.

Sadece mecliste mi görüyorlar peki bu debelenme işini? Televizyon ekranında oyuncu diye adlandırılan yandaşları, evlerinize kadar getiriyor bu çamuru. Bunların yaptıklarına siyaset demek, çok hafif kalır.

Adlarını uzun zamandır köşeme taşımamış olmam, onlardan söz etmediğim anlamına gelmiyor ki. Önceden doğrudan dillendiriyordum, şimdi ise dolaylı dile getiriyorum. Bu herifler, sadece mecliste mi icraat kovalıyor? Dinimize, değerlerimize, vatana yönelik her türlü düşmanlığı, her türlü mecrada dolaşıma sokuyorlar. İşte bu dolaşımın önüne, illâ bunların adlarını verip siyaset derdine düşmeden de çıkmak kısmı, bazen ağır basıyor ben de.

Psikolojimiz sağlam değilse, inancımız sekteye uğramışsa, zihnimiz kirlenmeye başlamışsa; bu heriflerin ne yapmaya çalıştığını, yavaş yavaş ıskalamaya başlayacağız. Bunları bildikleri için de, ellerinde kendi hesaplarına çalışan medya gücü aracılığıyla, türlü rezillikleri dolaşıma sokarak, bizlerin gücünü kırıyor, birliğimizi dağıtmaya çalışıyorlar. Kılıçdaroğlu'nun stand-up tadındaki gösterileri ile dimağlarımız şenlense de, perdenin arkasında nice psikolojik oyunlar oynanıyor.

Uzun zamandır isimlerini dillendirmemek tercihinde bulunsam da, bu heriflerin oyunları ile baş etmenin yolunun, illâ ki her yaptıkları saçmalığa yazı ile cevap vererek mücadele etmeyle yeterli olmayacağı kanaatindem ileri geliyor. Yazı yetmiyor efendim. Bir Kılıçdaroğlu'yla sadece yazarak baş edemezsiniz. İmamoğlu denen üzülüyorumcunun yaptıklarına, sadece yazı ile dur diyemezsiniz. Sağlam bir psikolojiniz, sarsılmaz bir inancınız yok ise; bunlara lâf yetiştireyim derken, bir zaman sonra kendinizi o çukurun içinde debelenirken bulursunuz.

Yazacağız, anlatacağız, bunlara karşı her biçimde duracağız lâkin, kalbimizi de unutmayacağız. Hak ile bâtıl elbet kıyamete kadar savaşacak ama hakkı hak yapan değerleri de yolda yavaş yavaş yitirmeyeceğiz.

Siyaset, bu durumu anlatmak için yetersiz bir kavramdır. Hem basite indirger, hem meseleyi sulandırır, hem de bu zevatları bir nebze masumlaştırır.

Siyasi içerikli yazdığım en son yazıdan bu yana, uzun bir zaman geçmiş. Toplumumuzda siyaset başat bir mesele gibi görülse de, ahlâklı bir şekilde savunusunun yapılmadığı aşikar. Küfür kıyamet ilerleyen her iki tarafın bizden olan tarafı, siyaset meselesinden önce sağlam bir psikolojiye, sarsılmaz bir inanca sahip olmamız gerektiğine dair yazıları yazmama vesile oluyor.

Bırakın onlar bu pisliğin içinde debelensin. Üstad İsmet Özel'in de dediği gibi; neyi kaybettiğimizi hatırlama zamanı değil midir? O hâlde Kılıçdaroğlu, İmamoğlu, bilmem ne oğlundan önce, bizim sarsılmaz bir inanca ve üstün seviye ahlâka ihtiyacımız yok mudur bunlarla başedebilmek için?

Kendinizi ıskalamayın efendim. Bu çamuru temizleyebilmeniz için, kalbinizi ıskalamayın. Siyaset dışında yazınca boşvermedik gidişatı. Asıl tam da dışına taşınca büyük resmi göreceksiniz. Yoksa o çukurun içinde boğulursunuz.

Saygılar olsun hepinize...