Yüce dinimiz İslam´da çalışmak ve helal kazanç, tıpkı ilim öğrenmek gibi farz telakki edilmiş, kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi, çoluk çocuğunun nafakasını temin etmek maksadıyla meşru yoldan çalışıp kazanması, ibadet ölçüsünde kutsal ve değerli bir davranış olarak kabul edilmiştir.

İslam, kazanç elde etme konusunda önemli bir ilke olan meşruiyet prensibini esas alarak; hırsızlık, gasp, faiz, kumar, rüşvet ve şans oyunları; kamu mallarını zimmetine geçirmek, her türlü yolsuzluk, hileli alışveriş, müşteriyi aldatmak ve kandırmak, eksik tartıp ölçmek, malı fahiş fiyata satmak, işçi ve memurun görevlerini ihmal ve terk etmesi, işverenin çalışanlara hak ettiği ücretlerini, devlete vergisini, fakirlere zekatını vermeden ve kalitesiz mal üretip pahalıya satarak elde ettiği servet gibi gayri meşru kazancı yasaklamıştır.
Yüce Allah(cc) Nisa süresinin 29.cu ayetinde: ”Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.” buyurmaktadır
Yeryüzünde bulunan bütün nimetlerden istifade etmek hususunda esas olan, bu nimetlerin bizlere helal ve mübah olmasıdır. Yenilmesi içilmesi veya kullanılması hususunda yasak olduğuna dair bir hüküm yoksa bu nimetler helaldir. Çünkü Allah (cc) bu nimetleri bizim istifademize sunmuştur. Ancak yeryüzünde bulunan bir kısım yiyecek ve içecekleri de bize yasaklamıştır. Ayet ve hadislerin ortaya koyduğu hükümlerle yapılması, yenilmesi ve içilmesi kesin olarak yasaklanan şeylere dinimizde haram denilmektedir. Sırf Allah´ın emri olduğu için haramlardan uzak durmak ve yaklaşmamak gerekir. Zaten haram olarak yasaklanan şeylerde bizim için fayda değil zarar vardır.
Yüce Allah (cc) Kur´an-ı Kerim´de Maide suresinin 87.ci ayetinde : ”Ey iman edenler! Allah´ın size helal kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın.” buyurmaktadır.
Bu nedenle hiçbir insanın isteği ve arzusuna göre helal ve haramlar değiştirilemez. İnsanın en başta gelen görevlerinden birisi de helal dairesi içinde yaşamak ,helal kazanmak ve helal yolda harcamaktır.Unutmayalım ki servetimizi nereden ve nasıl kazandığımızdan sorguya çekileceğimiz gibi,o serveti nereye harcayacağımızdan da hesaba çekileceğiz. Haram ve helal konusunda çok dikkatli olmalıyız ve şepheli şeyleri terk etmeliyiz.
İslam´da asli ve tabii kazanç yolu emektir. Müslüman, çalışmadan, başkalarının sırtından veya gayri meşru yollardan kazanç elde etmekten şiddetle kaçınmalı, kazancının nereden geldiğine dikkat etmelidir. Zira haram fiillerden biri işlenince, diğerine kapı açılır ve haramlar normal karşılanmaya başlar. Böylece toplumun huzurunun temellerini teşkil eden, başkalarının hakkını gözetme, hizmet etme,yardımda bulunma gibi asil duygular yok olur.
Yüce Allah (cc) bu konuda Maide süresinin 88.ci ayetinde: ”Allah´ın size rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah´a karşı gelmekten sakının.” Ve yine Bakara süresinin 168.ci ayetinde de: ”Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.” buyurmak suretiyle helal ve temiz rızık yenilmesini emretmektedir.
Yüce Allah Mü´minun suresinin 51.ci ayetinde ise : ”Ey Peygamber! Temiz olan şeylerden yiyin, güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyla bilmekteyim” buyurmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz (sav) de şu hadisi şeriflerinde helal kazanç ve helal lokmanın önemine dikkat çekmektedir.
”Ey insanlar! Allah´tan hakkıyla sakının ve rızkınızı güzel yoldan isteyin. Hiç kimse Allah´ın kendisine takdir ettiği rızkı geç de olsa elde etmeden ölmeyecektir. Öyleyse Allah´tan hakkıyla sakının ve rızkınızı güzel (helal) yoldan isteyin. Helal olanı alın, haram olanı terk edin.” (İbn Mace, ticaret, 2; İbn Hibban 3239; Hakim2134; Beyhaki, 10404).

Sa´d b.Vakkas (ra), Peygamber (sav)´e gelerek, Ya Resulullah! Dua buyurunuzda ben duası makbul olanlardan olayım”der. Peygamber (sav) Efendimiz ona ”Ya Sa´d! Helal ve temiz olanı haramlardan arınmış olarak ye, duan kabul olur.” buyurdu.(İ.Gazali, İhya, 2/114). Enes b.Malik (ra) anlatıyor:”Resulullah (sav)´e dedim ki, Ya Resululah! Beni duası kabul edilmiş bir kimse olmam için dua et.”dedim. Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurdu.”Ey Enes! Kazancını helal, temiz kıl ki, duan kabul olsun. Zira kişi ağzına haram lokma götürürse, duası kırk gün kabul olunmaz.” (Ayni,Umtetü´l Kari,17/260;Deylemi, Firdevs,5/363.(8446).
Ebu Said (ra), Peygamber (sav)´in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: ”En faziletli amel, helal kazançtır.”(Feyzül-Kadir,Münavi,2/34-1238)
.Abdullah İbn.Ömer (ra) buyurmuştur.”Namaz kılmaktan yay gibi,oruç tutmaktan çöp gibi kalsanızda, haram ve şüpheli şeylerden kaçınmazsanız,Allah o ibadetlerinizi kabul etmez.”
Halk arasında dinimizin inancına hiç uymayan, Müslümanın asla yapmayacağı bi söz dolaşır. Neymiş ”Üzümünü ye, bağını sorma” düşüncesi. Halbuki “Müslüman bağını bilmediği üzümü yiyemez ve asla yememelidir.” Çünkü bağını bilmeden, izin almadan, ücretini ödemeden o üzüm haramdır. Kişinin dindarlığı kazancının ve emeğinin helalliği nisbetindedir. O derece fazilet ve derecesi yüksek olur. Alın teri, el emeği, göz nuru, helal kazanç mübarektir ve kutsaldır. Ne mutlu helalinden kazanıp helal lokma yiyen bahtiyar Müslümanlara!
Her hususta orta yolu tavsiye eden dinimiz, helal rızık peşinde koşmanın önemini ifade ederken, ibadetleri tamamen unutup dünyaya dalmanın doğru olmadığını da göstermiştir. Bu açıdan bir kimsenin çalışmasının ibadet olabilmesi, farzları yerine getirmesine ve haramlardan kaçınmasına bağlanmıştır. Memurun işiyle, tüccarın ticaretiyle, kadının evi ve çocuğuyla, öğrencinin dersiyle uğraşması ibadettir. Yeter ki Yüce Allah´a karşı gelmekten sakınsın ve vazifelerini ihmal etmesin.
Helal rızık kazanma yollarının kapıları meslek veya sanat sahibi olmaktan geçer. Bu nedenledir ki bütün peygamberler bir meslek sahibi olmuşlar ve kendi ellerinin emeği ile geçinmişlerdir. Kimisi marangoz, kimisi terzi, kimisi çobanlık, kimisi ziraat ve kimileri de ticaret yaparak geçimlerini sağlamışlardır.

Allah Resulü peygamberliğinden önce ve sonra da ticaretle uğraşmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v); “Halkın ihtiyaç duyduğu malları pazara götürenler, Allah yolunda çalışan mücahitler gibidirler.” buyurarak onları övmüş, “helal kazanç yolu aramak mü´minlere farzdır” “El emeği alın teriyle kazandığı helal malını yiyerek aile yuvasında geceleyen kimseden Allah razı olur.” gibi hadisi şerifler, kazancın helal yollardan yapılmasını tavsiye eder.
Halkın ihtiyacı olan malı bekletip, pazara sürmeyen onun değer bulması veya fiatının artması için fırsatçılık yapan, stokçuluk yapan kimselerin Allah katında hiçbir değerlerinin olmadığı vurgulanıyor.
Tüccarlık yapan, ticaretle uğraşan kimseler, doğru sözlü olmalı, verdiği sözü tutmalı, malında kusur varsa söylemeli, ölçüde, tartıda ve hesapta doğruluktan ayrılmamalıdır.
Kur´anı Kerim´de; “Eksik ölçüp tartmayınız. Ölçü ve tartıda adaletli olunuz. İnsanların mallarının karşılığını eksik vermeyiniz. Ve yeryüzünde kötülük çıkarmayınız.” buyurulmaktadır. (Hud; 84_85)
Ticaretle uğraşan kişi, malını satmak ve müşteriyi kazanmak için yemin etmemelidir. Borçlarını vaktinde ödemeli, alacakları için şiddete baş burmamalıdır. Peygamberimiz; “Satarken, alırken, borcunu öderken kolaylık gösteren kimseyi Allah cennetine koyacaktır.” Bir başka Hadis_i Şerif´te de; “Sıkıntıda olan borçluya mühlet tanıyan kimseye, Cenab-ı Hak, o işten alacağının iki kata sadaka müjdelemiştir.”
Peygamber döneminde Müslümanlar durmadan dinlenmeden çalışmışlardır. Hz. Peygamberimizin; “Fakirlikten, zillet ve sefalete düşmekten, zulmetmekten ve zulme uğramaktan Allah´a sığınırım.” Mesajını hayatlarına düstur edinmişlerdir. Hz. Ebu Bekir (r.a) zengin bir tüccar idi. Hz. Ömer (r.a) ise çalışkanlığı ve cesurluğu ile meşhurdu. Hz. Osman(r.a) zenginliği ile Hz. Ali (r.a) ilim ve irfanıyla, Talha ve Zübeyr, ticaretteki başarıları ile tanındılar.
“ İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır” prensibi, ticaret sahasında da önemini gösterir. İnsan, yeme, içme, giyme gibi ihtiyaçlarını kendisi üretemez. Bunları satın almak durumundadır. Bunların satışını yapan kişilerde, bu ihtiyaç duyulan malları toplayıp, satın alarak, insanların istifadesine sunan böylece kazanç temin eden kişilerdir.
Hz. Peygamberimiz, elleri nasırlı ve çamurlu tarlada çalışan bir sahabiye rastlar Selam verir, tokalaşmak için elini uzattığında; sahabi ellerini arkasına saklar. Peygamberimiz, niçin sana uzattığım eli tutmuyorsun değince; O sahabi, çekigen ve mahçup bir şekilde, Ya Resulallah! Ellerim çalışmaktan nasır tuttu. Parça parça lime lime oldu avuçlarım. Sizin elinizle temas edince olurki elinizi çizer, canınızı acıtır, size rahatsızlık verebilir, bu yüzden çekinmekteyim. Dediğinde; Sevgili Peygamberimiz; senin sakladığın o elleri tutmak değil, onları öpmek isterdim. Demiştir.

Başka bir hadis-i şerifte de Peygamberimiz (s.v) ; “Doğru ve güvenilir bir tüccarın, kıyamet gününde sıddık ve şehitlerle olacağını” (Tirmizi) müjdelemiştir.
Hz. Ömer diyor ki; Bir satıcı malını müşterilerine övüyordu. Resulullah yanına vardı. Övdüğü malı yokladı. Malın kalitesi düşüktü. Buyurdular ki; “Her malı kendi değerine göre satmalısın. Bizi aldatan bizden değildir.”
Ebu Hureyre süte su karıştıran birini gördü. Yanına yaklaşıp sordu. Ey zavallı adam! Kıyamet gününde sana, su katarak sattığın sütlerden, şu suyu ayıkla bakayım” denildiğinde ne yapacaksın?
Dünya hırsına kapılmadan, helalinden kazanıp, çocuklarımıza temiz rızık helal lokma yedirmeliyiz. “Göğü Allah yükseltti ve ölçüyü o koydu. Sakın tartıda haksızlık etmeyin. Tartıyı doğru tutun, terazide eksiklik yapmayın.”(Rahman;7-9)
Günümüz ticaret hayatında insanların bir kısmının, verdikleri sözler, yazdıkları karşılıksız çekler-senetlerle ticaret ahlakı çiğnenmekte, ticaret ahlakı dediğimiz kavram, ticaret ahlaksızlığına dönüşmektedir. Alacağını tahsil edemeyen bazı kimseler, kanuni yollardan bunu halledemeyince; illegal yollara başvurarak alacaklarını tahsil yollarına gitmekteler. Bu durum ise toplumda güveni ortadan kaldırmakta olup kargaşa ve kaos ortamının oluşmasına sebep olmaktadır.
Hz. Ömer´e bir gün bir adamı övüp methediyorlardı. Bunun üzerine Ömer, Sen o adamla yolculuk, komşuluk veya ticaret yaptınmı? Diye sordu. O kişi hayır dedi. Ama camide Kur´an okurken başını sallar, kendinden geçmiş bir hali vardı. Hz. Ömer; O zaman methetme, Zira ihlas kişinin boynunda değildir. Yaşantısındadadır. Ticaret de ferdin iç dünyasını dışa yansıtan göstergelerden biridir.
Helal rızkın, insanın manevi gelişmesindeki önemi çok büyüktür. Eğer bir çocuğu bozuk ve zararlı gıdalarla besleyecek olursak fazla yaşayamaz,yaşasa da sağlıklı bir hayat süremez. Aynı şekilde kazanca ve gıdaya haram karışması halinde ise manevi hayatın sıhhati tehlikeye atılmış olur. Dinimiz rızkımızı temin etmek için çalışmayı ibadet sayar. Kazançta esas olan çokluk değil helalliktir. Niceleri vardır ki haramdan kazandıkları hesapsız servet bir anda yok olup gider. Ne kendisine ne de başkalarına fayda sağlar. Niceleri de vardır ki çok küçük ama helal bir kazançla mutlu bir şekilde yaşar. Çevresine de bir çok yardımları dokunur. İslamiyet geldiği zaman insanları güzel ahlaka davet etmiş,onları ahlaki bozuklukların pisliklerinden arındırıp imana dayalı temizliğe, faiz ve haram kazancın kirlerinden, helal kazancın temizliğine kavuşturmuştur. Helal ve temiz şeyleri yemek, insanı Allah´a itaata ve şeytana uymaktan sakınmaya davet eder. Çünkü salih ameller, helal lokmanın neticesidir. Meşru yoldan helal kazanç bütün peygamberlerin sünnetidir.
Kişi ailesinin geçimi uğruna çalışmaya başlayınca, hafaza melekleri ona; ”Allah (cc) senin bu çalışmanı mübarek ve bereketli kılsın. Kazandığını senin için cennette azık yapsın.”derler. Yerde ve göklerde bulunan bütün melekler ”amin” diyerek bu duaya iştirak ederler.
İbadetlerimizin kabul, dualarımızın makbul olmasını istiyorsak, yediğimiz lokmanın helal olmasına dikkat edelim. Herşeyden önce boğazımızdan helal lokma inmediği takdirde tuttuğumuz oruçların, yapmış olduğumuz ibadetlerin sevabının karşılığını görememek tehlikesi vardır. Bunun için kazandığımızın, yediğimizin, içtiğimizin helal olmasına dikkat ettiğimiz gibi harcamalarımızın da helal olmasına dikkat etmeliyiz. Bu nedenle özellikle Ramazan da sofralarımız israf ve gösteriş sofraları olmamalıdır. Zenginlerin,varlıklıların birbirlerini davet edip de fakirlerin aç,muhtaç ve gariplerin ihmal edildiği sofralar asla olmamalıdır. Çocuklarmızın hayırlı ve salih olması için helal rızıkla besleyelim. Kafi miktarda az ve helal malın,haramdan gelen maldan hayırlı olduğunu unutmayalım. Helal haram demeden kazanma hırsına kapılmayalım. Kanaat ve şükür duygularımızı asla ihmal etmeyelim. Kanaat ve şükür duygularını hareket geçirerek daima canlı ve dinamik hale getirelim. Konumuzla ilgili olması dolayısıyla süte su katan kadının hikayesinden de bahsetmek istiyorum. Bir zamanlar bu kadının bir tek ineği varmış. Kadın çok fakirmiş. Geçimini ineğin sütü ile sağlarmış.Akşam sabah ineğini sağar,sütünü satarmış. Fakat kadının huyu çok kötüymüş, kanaat etmezmiş. Çok para kazanayım dermiş.Bu sebeple de süte devamlı su katarmış. Günler,aylar ve seneler böyle gelip gitmekteymiş. Günlerden bir gün, büyük bir fırtına kopmuş. Her yer sular içinde kalmış, dereler çay, çaylar nehir olmuştur. Derken sütçü kadının ineği de dereden geçerken boğulmuştur. Sütçü kadın günlerce ağlamış, gözleri şişmiştir. Annesinin ağlamasına dayanamayan küçük oğlu:
-Anne, anne niye ağlıyorsun?
Senin senelerce süte kattığın sular sel olup bizim ineği de alıp götürdü demiştir.
İnsanoğlu meşru yoldan çalışmaya ve kazanmaya devam ettiğinde malının ve kazancının arttığına, bereketlendiğine şahit olur. Malını temizlemek için zekat ve sadaka verip , hayır ve hasenat yaptıkça malının çoğaldığını ve bereketlendiğini görür. Çünkü zekat, sadaka, hayır ve hasenat bir taraftan malı bereketlendirirken diğer taraftan da zengin ve fakir arasındaki saygı ve sevgi bağlarını kuvvetlendirir; kin ve nefret duygularını yok eder, huzur ve barışa katkı sağlar. İslam dünyası ve aziz milletimiz ancak bu sayede güven ve huzura erecek, mutlu ve müreffeh olabilecektir.
Hülasa; İslam dini kişilerin meşru işlerle uğraşmalarını ve geçimlerini helal yollardan temin etmelerini emreder. Buna rağmen gayr-i meşru yolla bir kazanç elde edilmiş ve bu kazancın sahibi belli ise, bunun sahibine geri verilmesi, belli değilse, karşılığında sevap beklenmeksizin yoksullara veya hayır işlerine verilerek elden çıkarılması ve ayrıca tövbe edilmesi gerekir.