Son günlerde daha da azan bir plâna doğru hızla sürükleniyoruz. Nerede hilkat garibesi bir mevzu varsa, elinden aşkla tutup ülkenin orta yerinde oynatmaya bayılan bir ana muhalefet ve onun goygoycu belediye başkanlarından birinin, kafasından daha parlak bir fikirsizlik abidesini, yine kafasından daha kaygan bir zemine oturttuğunun farkında olmayarak, vatan içinde akrep yuvası oluşturma gayretini, hayretle izledik.

Kim midir efendim? Belediye başkanı olduğu şehirde kamyonet kasasında şehri turlarken, yanındakine hangi ilçede olduğunu soracak kadar durumdan ve şehirden habersiz, tombaladan, kazı kazandan çıkan çiklet misali makamı ve görevi umursamayarak, bir yandan da kamyonet kasasında, müzik eşliğinde zıp zıp zıplayan Tunç Soyer. Hani başkanlığı kazandığı gün çav bellayla kutlama yapan ithal marş sever. Sadece ithal marşları sevmiyor bu zat, ithal olan ne kadar fikir varsa uygulamaya sokmak için arz-ı endam ediyor her gün makamında.

İzmir'e özel yeni bayrak ve para birimi arama derdine düşen bu zat, İzmir'i kamyon arkasında turlarken fazlaca kanalizasyon kokusuna maruz kaldı sanırım. Şaka gibi bunlar, Matruşka gibi biraz da. Birbirlerinin içinden çıktıkça ufalıyorlar. Ne dertleri büyük, ne vizyonları geniş. Biri diğerinden vahim, diğerinden daha ağlanası bir kafada. Biz uzaya çıktık, bunlar hâlâ 6 okla avlanıyorlar. Berbat avcılar aynı zamanda. Nereyi hedefleseler ayaklarına sıkıyorlar. Bir ülke düşünün ki; içindeki şehirlerinden birinde ayrı para birimi ve ayrı bayrak ile yer alıyor o topraklar içerisinde. Bütün derdimiz bitti, Soyer'in ergen isteklerini dert edinmeye başlayacağız öyle mi? Eh, okumaya devam edin öyleyse. Size şöyle kallâvi, yüreğe dokunur, esaslı bir dert dile getireyim. Soyer'i de bırakalım, makamında zıplasın. Zıplaya zıplaya uçsun gitsin.

Şimdi efendim; mesleklerin cinsiyeti var mıdır sorusu, sosyolojik bağlamda hep dile getirilir. Peki gerçekten var mıdır? Günümüz dünyasında hele ki toplumsal cinsiyet eşitliği gibi projelerle ülkeye yeni kodlar yükleme derdinde olanların bu soruya vereceği cevap; "mesleklerin cinsiyeti yoktur" şeklinde olacağına göre, bizim fikrimiz de bu durumda açığa çıkmış olur.

Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı'nı illâ ki bir kadın bakan temsil etmesi gerekmiyor. Bu politikayı yıllardır güdüyorlar.

Aileden kadın anlar anlayışı sakat bir anlayıştır. Mesele ev sınırları içerisinde ise evet, kadın gayet iyi anlar ve durumu kotarır fakat koskoca bir ülkeyi aile kavramı ile ele almak; yaramaz, huysuz, cazgır kızının türlü azgınlıklarını babası duymasın diye durumu idare etmeye çalışıp bir taraftan da ortamı sükûnete erdirme işine hiç benzemez. Bu pratik ailenizde işe yarayabilir fakat koskoca bir ülkenin ahlâkını uçuruma sürükler.

Bu durum adaletle ilgili meslekler hususunda da geçerlidir. Kadın, yaradılış itibariyle duygusal olduğu için, vereceği kararlar çoğu zaman isabetli olmayacak ve asayişi tehlikeye düşürecektir.

İmdi; soğanını kavurup meclise bir koşu gelmiş imajı ile isabetsiz ve adaletsiz kararlarıyla fenomen olan Zehra Zümrüt Selçuk hanımefendinin işgal ettiği pozisyonun en acilinden değişime ihtiyacı vardır. Nafaka mağduru erkeklerin çektiği sıkıntılar durumu suiistimale açık hâle getirip, kadınların bundan rahatlıkla nemalanmasına sebebiyet veriyor. Feminizm rüzgârlarını arkasına alan bu bakan hanım, saçlarını savurup rüzgârlara bırakan bu akıma fazla kapılmış görünüyor.

Başta da belirttiğimiz gibi; mesleklerin cinsiyeti vardır ve olmalıdır da. Bir kadına, erkeğin fıtratına uygun bir makamda yetki verirseniz, toplumsal cinsiyet eşitliğini sisteme entegre etmeye çalışan kafaların ekmeğine yağ sürersiniz. Aynı mevzu erkek için de geçerlidir. Duygusal ihtiyacı karşılayacak, anaç tavırların mesleğin gerekliliği olduğu mevkilere de bir erkeği getirdiğinizde, yine hata yapmış olursunuz. Yozlaşma bu şekilde başlar bir toplumda. Cinsiyet eşitliği dedikleri mevzu, fıtrata ters işleyişlerle bir toplum düzeni inşa etme çabasıdır aynı zamanda.

Yine döneriz ihtiyaç hâlinde bu mevzuya efendim. Soyer zıplasın, Zehra soğan kavursun. Bakalım nereye varacağız?

Saygılar...