Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan´ın gündeme taşıdığı ´İslam güncellenmelidir´ sözü, son günlerde medyanın en fazla üzerinde durduğu ana gündem maddesi haline geldi. Çok şey söylendi ve konuşuldu. Bu konu daha da söylenecek ve konuşulmaya devam edecek
Sorulması gereken en önemli soru şu: "ahkam değişir mi?"

Önce ahkamdan ne anladığımızı ortaya koymalıyız.
Allah´ın "adam öldürmeyin", "çalmayın", "yalan söylemeyin", insanları Allah ile aldatmayın", "Aklınızı kullanın, düşünün. Aklınızı kullanmazsanız üzerinize pislik yağdırırım", "salatı ikame edin", "vergilerinizi verin", "dürüst ve güvenilir insanlar olun" gibi buyrukları kıyamete kadar değişmez.
Fakat insanların Kuran´dan anladıkları, Kuran mesajlarının çıkardıkları hükümler ve Kuran hakkında yaptıkları yorumlar değişir. Kuran mesajının bu tür yorumlara ve içtihatlara elverişli olan ayetleri genellikle öğüt, tavsiye, uyarı, hatırlatma, müjde içeren ayetlerdir. Mesela Tövbe/60. ayette ´Müellefe-i kulup´ kavramı vardır. Ayet şöyledir:
"Sosyal yardımlar Allah´tan bir farz olmak üzere çalışamayan muhtaçlara, düşkünlere, bu amaçla görevlendirilmiş kamu kurumlarına, gönülleri gerçeklere yönlendirecek vasıtalara ve kölelerin özgürleştirilmelerine, ağır borç yükü altında olanlara, Allah yolunda çaba harcayanlara ve yolda kalmışlara verilmelidir. Allah her şeyi en iyi bilendir, en doğru karar verendir."

İşte ayette geçen bu kavram ´kalpleri İslam´a ısındırılacaklar´ olarak kabul edilerek Müslüman olup olmamakta tereddüt eden bazı kimseler devlet hazinesinden ödemeler yapılmıştır. Elçi zamanında başlatılan uygulama, Ebubekir´le sürdürülmüş, ancak ikinci Halife Ömer "artık buna gerek kalmamıştır" diyerek bu uygulamayı sonlandırmıştır. Yani zaman, koşullar ve ihtiyaçlar değiştiğinden, ahkam da değişmiştir. Günümüzde kölelik kurumu ve köle kalmadığına göre, ayette geçen kölelerin özgür bırakılması için bir para ayrılması da söz konusu edilemez. Ama bunun yerine deprem, yangın, sel felaketi veya savaş hali gibi durumlarda bu tür felaketlere maruz kalanlara da devlet tarafından yapılan yardımlar, Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Kadın Barınma Evi ve benzeri sosyal yardımlaşma ve dayanışma kurumlarına yapılacak yardımlar da bu ayet kapsamındadır.
Görüldüğü üzere Kuran´ın veya İslam´ın güncellenmesi demek oldukça geniş bir kavram. Bilmemiz gereken en temel husus: "Allah´ın ayetlerinin hiç biri değiştirilemez ve değişmez." Değiştirilecek ve güncellenecek olan şeyler, bu ayetlerden çıkarılan hükümler ve yorumlardır.
Osmanlı´nın son dönemlerdeki bilim insanlarından tarihçi Ahmet Cevdet Paşa´nın "Zamanın, ihtiyaçların ve koşulların değişmesiyle ahkam da değişir.” sözü önemli bir tespittir.

Kuran´da geçen kelimelerin onlarca, hatta bazılarının otuza yakın anlamları var. Elimizdeki meallerin tamamına yakınında ise kelimelerin hemen hemen tek anlamları yazılı. Onlar da ne yazık ki genellikle Arap örf ve adetlerine, İsrailiyat ve rivayetlere dayandırılarak şekillendirilmişler. Güncellenmekten maksat kelimelere ve ayetlere verilen yanlış anlamları atıp daha doğru ve günümüz ihtiyaçlarına ve sorunlarına cevap verecek anlamları yazmaksa, bunda geç bile kalınmıştır.
Ayrıca insan görüşleri olan rivayetler, mezhepsel kabuller, bireysel içtihadılar yani yorumlar, tasavvuf ve benzeri akımların, Kuran dışı din anlayışları gibi pek çok kültürel birikimler zamanla ‘din´leşmişlerdir.
İşte içinde örf, adet, gelenek, toplumsal ve coğrafi etkileri de barındıran bu din anlayışına kültür dini, gelenek dini de denmektedir. Güncellemesi gereken de bunlardır. Yanlış, eksik ya da kasıtlı din anlayışları, kabulleri ve yorumlarıdır. Yoksa Kuran ayetlerinin değiştirilmesi değildir .

DARABE NE DEMEK?
Kuran´ın Nisa suresi 34 ve 128. ayetindeki DARABE fiili başka ayetlerde de geçer ve anlatılan konuya ve bağlamına göre; SEYAHAT ETMEK, DIŞARI ÇIKMAK, VURMAK, DÖVMEK, ÖRNEK VERMEK, UZAK TUTMAK, AYIRMAK, MAHKÛM OLMAK, KAPANAK, ÖRTMEK AÇIKLAMAK gibi anlamlarda kullanılmıştır.

Nitekim bu ayetteki gibi bir sözcük birden fazla anlama geliyorsa, bunlar içinden konuya en uygun olanı seçmek aklın, mantığın, vicdanın ve sağduyunun bir gereğidir. Nisa/34´deki kullanımını kadını dövmek olarak kabul etmek doğru değildir.
...
NİSA/34:
“Adamlar; erkekler Allah´ın kendilerine lütfettiği fiziksel güç nedeniyle mallarından kendileri için harcadıklarını başa kakarak baskı kurarlar ve koruyuculuğa soyunurlar. Karakter sahibi kadınlar da Allah´ın kendilerini lütfuyla koruduğuna inanırlar ve O´na saygı duyarak İffetlerini , karakterlerini korurlar. Ancak böylesi erkek baskısına , toplumsal cinsiyet ayrımcılığına baş kaldıran kadınlardan bazı adamlar korkarlar, endişe duyarlar. Bu yüzden de sözlü ve cinsel şiddet uygulaması gibi manevi ve psikolojik; darp, dayak gibi fiziksel şiddet yöntemleri uygularlar. Sizler, kendinize itaat ettirmek için erkek üstünlüğüne, cinsiyet ayrımcılığına baş kaldıran kadınlar aleyhinde bu tür yollara başvurmayın!
Kuşkusuz Allah çok yücedir, çok büyüktür.”

ERKEKLER LEHİNE DİKKAT ÇEKİCİ
BİR AYRIMCILIK
Aynı surenin 128. ayetindeki Nüşuz eden erkekler için mevcut meallerin tamamına yakınında konuşarak sulh edip barıştırın”
denilir. Erkeği dövünüz olarak tercüme edilmez.
Halbuki 34. Ve 128. Ayetlerin içerikleri tıpatıp aynı!...
Şayet geleneksel din anlayışın iddia ve kabul ettikleri gibi, Nisa/34´deki Darabe fiili kadını dövmek olarak Allah tarafından düzenlenen bir kural ve hüküm olsaydı şayet, o takdirde Allah Elçisi mutlaka Eşi Ayşe´yi Ifk olayından dövmek zorunda kalırdı ve döverdi. Yani Allah´ın buyruğunu uygulardı. Çünkü Elçi, Kuran´ı en doğru anlayan kişidir. Ama o Ayşe´yi olay aydınlana kadar babasının evine göndermekle yetindi.
Ayrıca siyer ve tarih kitaplarındaki bileğilerden Elçinin Hanımını dökmediği de biliyoruz. Mesela Ahzap/28. ayet oldukça dikkat çekici değil mi? Allah, “Ey Nebi! Eşlerine de ki: “Elçi eşi olmanın sorumluluğunu taşıyamayıp dünya yaşamının cazibesini tercih ediyorsanız, uzun süre yetecek dünyalıklarınızı vereyim ve güzellikle, medeni bir şekilde ayrılalım.“
Şu halde Allah, nüşuz eden erkeklerin dövülmesini emretmediği gibi, nüşuz eden, geçimsizlik yapan kadınların dövülmesini Kuran´da emretmemiştir. Nitekim Elçi de ayeti böyle anlamış ve bu şekilde amel etmiştir.
İddia edildiği üzere Allah “kadınlarınızı dövünüz” demiş; fakat Elçi sanki Allah´tan daha merhametli davranarak kadın dövmemiş değildir. Çünkü Elçiler, sadece Allah´ın emirlerine ve yasaklarına uyarlar. Yoksa hiçbir Elçi, Allah´ın bildirdikleri dışında kendi kendine din kuralı ihdas edemezler.
“Deki: ‘Ben sadece bana vah yedilen Kuran´a uyarım.”
(Enam/50, Ahkaf/9, 46, Araf/188 ve 203,
Hud/31)

ÖRNEKLER
Prof. Zeki Bayraktar Hoca, Kuran´da yaptığı titiz bir çalışmayla aşağıdaki tespitleri yapmış. Önemine binaen aynen aktarıyorum:

"1.Nisa/101´deki ‘iżâ darabtum fî-l-ardi´ ifadesi için ‘yer yüzünü dövdüğünüz zaman´ demiyor, ‘sefere çıktığınız zaman´ diyoruz.

2. İbrahim/75´teki ‘Daraba(A)llâhu meselen´ ifadesi için ‘Allah dövdü´ demiyor, ‘Allah bir misal verdi´ diyoruz.

3.Kehf /11´deki ‘fedarabnâ ‘alâ âżânihim´ ifadesi için ‘kulaklarını dövdük´ demiyor, ‘kulaklarına perde çektik´ diyoruz.

4.Nur /31´deki ‘velyadribne biḣumurihinne´ ifadesi için ‘başörtülerini dövsünler´ demiyor, ‘ ‘başörtülerini göğüslerine salsınlar´ diyoruz,

5. Hadid /13´teki ‘feduribe beynehum bisûrin´ ifadesi için ‘dövüldüler´ demiyor, ‘duvar ile araları ayrıldı´ diyoruz.

6. Ama Nisa 34´teki ‘vadribûhun(ne)´ ifadesini görür görmez anında ‘dövün onları´ mealini çakıyoruz! Niye? Çünkü buradaki muhatap kadın! Vurun abalıya!
Üstelik de diyoruz ki; ‘Nebi-Resulümüz Kuran´ı en iyi anlayan ve tatbik eden örnek rehberdi (33/21), o eşleri ile ciddi sorunlar yaşadı, hatta bir keresinde boşanmanın eşiğine bile geldi (66/1-5), ama o hiçbir zaman eşlerini dövmedi, onlara bir fiske dahi vurmadı, hatta bunu aklından bile geçirmedi, ashabını da bundan men etti…´

El-hak doğru, peki nedir derdiniz?
‘Evet Resulullah eşlerini asla dövmedi ve ashabını da bundan men etti ama Kuran kadınların dövülmesini emrediyor, çünkü o zaman ki Arap toplumunda bu vardı, şimdi biz yadırgıyoruz ama o zaman normaldi bu´!!!
Yahu bu ne yaman bir çelişki? Kuran 15 asır önce indi de Resulullah günümüzde mi yaşadı? Resulullahın en iyi anladığı ve tatbik ettiği Kuran, m. 610-632 yılları arasında kendisine nazil olan Kuran değil mi? Kuranın tavsiyesinden daha güzel/ideal bir tavsiye mi var ki Resulullah bu tavsiyeye uymuyor ve hatta ashabını bundan men ediyor?"

1) Erkeğin nüşuzundan bahseden Nisa 128´de sulh/barış amaçlanıyor. O halde mütekabiliyet gereği bu ayetteki amaç da barış olmalıdır. Dövülen kadın ise barıştan uzaklaşır.

2) Ayetin devamında ‘bu şekilde size itaat ederlerse başka yol aramayın´ deniyor. İtaat, tav´an yani gönüllü olarak yapılan bir fiildir. Demek ki amaç kadının tav edilmesi yani gönlünün kazanılmasıdır. Hiçbir kadının gönlü ise dövülerek -kerhen- kazanılamaz (müminler ‘işittik ve itaat ettik´ derken(24/51) işittik ve gönüllü olarak –tav´an- boyun eğdik demiş olurlar. Zira Allah´a tav´an değil de kerhen boyun eğenler mümin değil münafıktırlar, çünkü onlar tav´an değil kerhen boyun eğmişlerdir).

3) Ayete yer alan ve genelde de ‘önce öğüt verin, sonra yatağınızı ayırın sonra da dövün´ şeklinde tercüme edilen ‘fe´izûhunne vehcurûhunne fî-lmedâci´i vadribûhun(ne)´ ifadesi tehdit ve şiddet dozu giderek artan 3 farklı fiili değil, aynı anda/senkronize olarak yapılacak ardışık 3 fiili ifade eder. Zira lafızda ‘sümme/sonra´ değil ‘ve´ bağlaçları vardır. Ve bu ve bağlaçları tefrik/ayırmak için değil cem/birleştirmek içindir. Yani koca, kendisini terk etmeyi düşünen karısını yatağında yalnız/rahat bırakarak ama ona güzel sözler söylemeye devam ederek (böylece onu salt bir cinsel obje olarak görmediğini, ona değer verdiğini, sevdiğini ispatlayarak) gönlünü kazanacak ve onu kendisi için yeniden tav edecektir. Ki karısı da ona –kerhen değil- tav´an geri dönmüş olsun. Ayette amaçlanan budur.

4) Darabe kelimesi türevleri ile birlikte 58 yerde geçer ve otuza yakın sözlük anlamı vardır. Bunlardan biri de darb/dövmedir. Ama Kuran´da bu kelime hiçbir ayette ‘insanın dövülmesi/tokat´ anlamında kullanılmamıştır. Mesela zina haddinde tatbik edilecek dayak/sopa için ‘feclidu-celde´(24/2), Musa Nebinin yumruklaması için ‘vekezehu´(28/15), Sare validemizin yüzünü tokatlaması içinde sakket´(51/29) ifadeleri kullanılmıştır. Yani Kuran´da insan bedenine vurmanın muhtelif türleri yer almış ama bunların hiçbirinde darabe kelimesi kullanılmamıştır."

ÖZSÖZ: Kim Allah´ın apaçık ayetleri kendisine geldikten sonra onları değiştirirse, kuşkusuz Allah onları çok ağır bir ceza ile cezalandırır." (Bakara/211)