İslam dini ilme, okumaya ve bilgiye büyük önem vermiştir. Geleneğimizde ilmin vasıtaları olan kalem, ilmin kayıt altına alınmasına ve yayılmasına hizmet ettiği için kutsal sayılmıştır. Çünkü İslam dini bir ilmi ve irfan dinindir. Allah Teala Kur´an-ı Kerim´de şöyle buyuruyor: “Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku, insana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.”  (Alak Suresi, 1-5) Bu ayetler Kur´an-ı Kerim´in ilk nazil olan ayetlerindendir. Peygamberimiz Hira mağarasında iken nazil olmuşlardır. Peygamberimiz burada hem kendi varlığı hakkında hem de her çeşit değer ölçülerini yitirmiş olan ve sosyal yönden çok kötü durumda bulunan o günkü toplumun, bu durumdan nasıl kurtulacağı hakkında düşünürdü. İşte bir gün Peygamberimiz Hira mağarasında düşünceye daldığı sırada Cebrâil aleyhi´s-selam adındaki melek gelerek kendisine bu ayetleri getirmiş ve Peygamber olarak görevlendirilmiş olduğu müjdelenmişti. . (Buhârî, “Bedü´l-Halk”, 1; Müslim, “İman”, 73) Evet, bu âyetler “Oku´´ diye başlıyor, Allah´ın biz kullarına ilk emridir bu. Âyet-i Kerime´de okuma emredilirken neyin okunacağı belirtilmemiştir. Kişinin kendisi, içinde yaşadığı toplum, hatta insanlık için yararlı olacak bütün ilimlerin okunup öğrenilmesi bu emrin kapsamı içindedir. Ayrıca okumaya başlarken, Allah´ın adını anarak O´ndan yardım dileyerek başlanılması emrediliyor. Besmele, her işimizin başında bir anahtar görevi görür. “Bismillâhi´r-Rahmani´r-Rahim” demeden, Allah´ın adını anmadan başlanılan her hangi bir işde başarıya erişilemeyeceği Peygamberimiz tarafından bildirilmiştir.  (Feyzu´l-Kadir, 5/13.)

Okuyup öğrenmek gibi önemli bir işe başlarken Allah´ın adını anarak başlamamız özel olarak emrediliyor. Okur-yazar olmayan bir Peygambere inen ilk âyetlerde okumaktan ve kalemle yazmaktan söz ediliyor, “Rabbin insanoğluna kalemle yazmayı öğretmiştir.´´deniliyor, kalem o gün olduğu gibi bugün de insan hayatında en etkili öğretim aracıdır. İslam kadar ilme önem veren başka bir din yoktur. Kur´an-ı Kerim´de sadece ilim kelimesi yüz beş defa zikredilir. Bu kökten gelen diğer kelimelerle birlikte bu sayı sekiz yüz elli dokuzu bulur. Ayrıca “akıl, zikir, fikir” gibi kelimeler Kur´an-ı Kerim´de çokça zikredilir.  (Şamil İslam Ans. “İlim”)

İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem(as)´i melekler karşısında üstün ve saygın konuma yükselten de Allah-u Teala´nın ona verdiği ilimdir. Hz. Adem (a.s) Allah´ın kendisine öğrettiği isimleri meleklere bildirmiş melekler Hz. Adem´in bilgisi karşısında aciz kalmış ve Allah´ı tenzih etmişler. Konu ile ilgili Kur´an-ı Kerim´de şöyle buyrulur: “(Ey Muhammed) şu zamanı hatırla ki, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım´´ demişti. (Melekler): orda bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksınız? Oysa biz seni överek tesbih ediyor seni takdis ediyoruz” dediler. (Rabbin): ‘Ben sizin bilmediklerinizi bilirim´ dediَ. Ve Âdem´e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: “Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin.” dedi.                                                                                                              Dediler ki: “Yücesin sen (ya Rab!). Bizim, senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakîmsin”. (Allah): ‘Ey Adem, bunlara, onları isimleri ile haber ver´ buyurdu. Bu emir üzerine Adem, onlara, isimleri ile onları haber verince, (Allah): ‘Ben size, göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da içinizde sakladığınızı da bilirim´ dememiş miydim?” buyurdu.  (Bakara, 2/30-33)

Allah Tealâ bilenlerle bilmeyenlerin aynı kefeye konmasının doğru olmayacağını bildirmiş ve: “(Ey Muhammed) de ki; Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyle düşünür.´´  (Zümer, 39/9) buyurmuştur. İlmin artırılması için dua edilmesi konusunda, Allah Teâlâ Peygamberimize şöyle emrediyor: “(Ey Muhammed) de ki: Rabbim, benim ilmimi artır.” Taha, 20/114. Peygamberimiz de bu emre uyarak ; “Allah´ım, bana öğrettiğin ilimden beni yararlandır, yararlı olacak ilmi bana öğret. İlmimi artır. Her hal üzere Allah´a hamd olsun”  (İbn Mâce, “Mukaddime”, 23) diye dua etmiştir.

Peygamberimiz her vesile ile ilmin üstünlüğüne dikkat çekmiştir. Bir defasında Ebû Zer (ra.)e hitaben şöyle buyurmuştur: “Ey Ebû Zer, sabahleyin evinden çıkıp Kur´an´dan bir âyet öğrenmen, senin için yüz rek´at nafile namaz kılmandan daha hayırlıdır. Yine sabahleyin  evinden çıkıp —kendisiyle amel edilsin veya edilmesin— ilimden bir bölüm öğrenmen, senin için bin rek´at nafile namazdan daha hayırlıdır.” (İbnMâce, “Mukaddime”, 16.)

Kesîr İbn Kays (ra.) anlatıyor: Ben Dımışk (Şam) camiinde Ebû´d-Derdâ´nın yanında oturuyordum. Bir adam geldi ve:“Ey Ebû´d-Derdâ, Peygamberimizden rivayet ettiğini duyduğum bir hadisi şerif için Peygamberimizin şehri olan Medine-i Münevvere´den geldim”, dedi. Ebû´d-Derdâ, geliş amacının bu olup olmadığını öğrenmek için ona: “Şam´a bir ticaret için gelmedin mi?” diye sordu. Adam: “Hayır, öyle bir iş için gelmiş değilim” dedi. Ebûd-Derda: “Hadis öğrenmekten başka bir iş için de mi gelmedin?” diye sordu. Adam: “Hayır” (rivayet ettiğini duyduğum hadisi şerifi senden dinlemektenbaşka bir iş için gelmedim) dedi. Bunun üzerine Ebû´d-Derdâ: Ben Allah´ın Peygamberinden işittim şöyle buyurmuştu:ٍ “Her kim bir yola girer ve onda ilim isterse, Allah onun için cennete giden bir yolu kolaylaştırır. Melekler ilim öğrenenlere, yaptıklarından hoşlandıkları için, kanatlarını gererler. Göklerde ve yerde olanlar, hatta sudaki balıklar ilim öğrenen kimseye Allah´tan yardım ve bağış dilerler. İlim sahibinin Âbid´ten (ibadet edenden) üstünlüğü, ay´ın diğer yıldızlardan üstünlüğü gibidir. Alimler, Peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bırakmadılar, ancak ilim miras bıraktılar. Şu halde o ilmi alan büyük bir pay almış demektir.”  (Buhârî, “İlm”, 10; EbûDâvud, “İlm”, 1; Tirmizî, “İlm”,19; İbnMâce, “Mukaddime”,17)

Bu hadisi şeriften şu hususlar öğrenilmektedir:

a-) İlim öğrenmek için harcanan çaba, Allah yolunda harcanmış bier çabadır ve insanı cennete götürür. Daha açık bir ifade ile ilim yolu cennet yoludur. Bu yola giren kimseye melekler yardımcı olur. Yalnız melekler değil, yerde ve göktekiler bu öğrenciye dua ederler, Allah´ın onu bağışlamasını dilerler.

b-) Çoğu zaman tartışılan bir soruya da cevap verilmektedir. Soru şudur?

“İnsan ilimle mi meşgul olmalı yoksa nafile ibadete mi ağırlık vermelidir?

Bunlardan hangisi? İlim mi? Nafile ibadet mi? Allah´ın rızasını kazanmaya vesile olur?

İşte tartışılan bu soruya şu cevap verilmektedir. Alim ile âbid arasında ay ile yıldızlar kadar fark vardır. Çünkü âlim, muallim bilgisi ile çevresini aydınlatır. Ve içinde yaşadığı topluma hatta bütün insanlığa ışık tutar, yol gösterir. Âbid ise her ne kadar yaptığı nafile ibadetle övülmeye değer ise de başkalarına bir yararı olmaz, ibadeti ancak kendisine yarar sağlar. İlmi tercih eden ise öyle olmaz. O, öğrendiği bilgi ile hem kendisine hem de çevresine yararlı olur. Bakınız Peygamberimiz (s.a.v) bu konuda ne buyuruyor: “Senin yüzünden Allahü Teâlâ´nın bir kimseyi hidayete erdirmesi, senin için dünyadan ve dünyada olan her şeyden daha hayırlıdır.” (Buhari,Cihad, 102; Ahmed b. Hanbel, c.5, s.258)

c-) Âlimlerin peygamberlerin varisleri olduğu da müjdelenmektedir. Şüphesiz ki öyledir. Çünkü peygamberler ilimden başka miras bırakmamışlardır. Âlimler de ilim öğrenmek yolunu seçmekle peygamberlerin varisleri olmak gibi bir şerefi kazanmış oluyorlar.

İlim erbabının kıymetini, toplum içindeki etki ve tesirini en iyi dile getiren ayetlerden biri de şudur ki, ilim erbabının irşat  ve inzar görevini yapabilmesi için, en kritik dönemlerde savaşa bile gitmeyeceklerini dile getirmişti “Müminlerin hepsinin topyekün savaşa çıkmaları icap etmez. İçlerinden bir grup gitsin, bir kısmı da dini bilgileri iyice öğrenmeleri ve kavimleri savaştan dönüp kendilerine geldikleri zaman, onları Allah´ın ayetlerinden haberdar etmeleri için  gitmeyip kalmalıdırlar.”  (Tevbe, 122.)

İlim sahiplerinin diğer insanlara göre derecelerinin bu kadar üstün olmasının sebebi nedir? Denecek olursa, bu sorunun cevabını da Kur´an-ı Kerim´den öğrenelim. Allah Teâlâ buyuruyor:ا“Kulları içerisinde ancak alimler (gereğince) Allah´tan korkar.”  (Fatır, 35/28) Çünkü alimler Allah Teâlâ´yı daha iyi tanır ve O´nun Peygamberleri aracılığı ile insanlara gönderdiği mesajları daha iyi kavrar.  Peygamberimiz (s.a.v) iki şeyin de gıpta edilmeye değer olduğunu bildiriyor.

“İki şeye gıpta edilir. Bunlardan biri, Allah´ın kendisine mal verip de, o malı Allah yolunda harcamaya muvaffak kıldığı kimse, diğeri de kendisine hikmet (ilim) verip deo ilim gereğince hükmetmesini ve başkasına da o ilmi öğretmesini nasip ettiği kimse.”  (Buhârî, “İlm”, 15.)

             Okuma-yazma, bilgi edinme, edindiği bilgiden yararlanma ve başkalarını da yararlandırma hakkında hadis kitaplarında pek çok rivayetler vardır. Bilgi insana hem dünyada ve hem de ahrette faydalıdır. Bilgisiz yapılan ibadet bile makbul değildir. Bunun için Peygamberimiz: “İlim öğrenmek her Müslümana farzdır” (İbnMâce, “Mukaddime”, 17.) buyurmuştur. Görülüyor ki, dinimiz okumaya ve bilgi sahibi olmayabüyük önem vermiştir. Yine başka bir hadisinde Efendimiz (s.a.v) ilim için toplananları müjdelemektedir: “Bir grup, Kitâbullah´ı okuyup ondan ders almak üzere Allah´ın evlerinden birinde bir araya gelecek olsalar, mutlaka üzerlerine sekinet iner ve onları Allah´ın rahmeti bürür. Melekler de kanatlarıyla sararlar. Allah, onları, yanında bulunan yüce cemaatte anar”  (Ebû Dâvud, Salât 349, 1455. H.;Tirmizî, Kırâ´at 3, 2946 H.; Müslim, Zikir 38, 2699 .)

İslam güneşi ufukta doğmadan önce insanlık, bilhassa Araplar öyle bir zulmet ve bataklık içinde idiler ki; kendi öz evlatlarını diri diri toprağa gömüyor,kadına mirastan pay vermiyorlardı. İnsan kendi eliyle yaptığı putlara tapıp, onlardan dar ve sıkıntılı zamanlarında yardım istiyordu. Zayıf devamlı eziliyor. İnsanlara köle diye akla, hayale gelmedik eza ve cefalar yapılıyordu Şiir ve edebiyat alanında güzel eserler ortaya çıkarabilmelerine rağmen, cemiyetin büyük çoğunluğu okuma yazma bilmiyor, söylediklerini irticali olarak söylüyorlardı. Rivayetlere göre koskoca Mekke´de okuma-yazma bilenler yaklaşık 17 kişi idi. Bu sebeple İslam o döneme “Cahiliyye dönemi” adını vermiştir.

Hz. Peygamber(sav) tebliğe memur edilir edilmez bu cehaleti, insanlığa hele hele Müslümanlığa yakışmayan bu durumu ortadan kaldırmak için var gücüyle mücadeleye başladı. İnen Kur´an ayetlerini ashabına ezberlettiği gibi, onları yazmalarını da emretti. Medine´de mescidin bitişiğinde bir yer yaptırıp buraya toplanan kişilerin (Ashab-ı Suffa) bütün ihtiyaçlarını temin edip, onların her türlü dünya meşguliyetinden, telaşından uzak olarak, sadece ilimle meşgul olmalarını sağladı. İlk medresenin, ilk ilim ocağının temellerini Rasulullah(sav) böyle attı. Mescid-i Nebevi´nin yanında yapılan bu mekanda kalan sahabiler, yanı Ahsab-ı Suffa vakitlerini ilimle geçirmişler, Rasulullah´tan en çok hadisi-i şerif rivayet eden Ebû Hüreyre, firaseti ve bilgisiyle diğer sahabilere ve ümmet-i Muhammed´e feyiz kaynağı olan Salman-ı Farisi gibi büyük sahabiler burada yetişmişlerdir.

En çok hadis rivayet eden  Ebu Hureyre (r.a) hemen hemen peygamberimizden hiç ayrılmayan bir sahabi idi. O, peygamberimizle bulunduğu sürece, ilim öğrenir, peygamberimizin sözlerine dikkat ederek onları ezberlerdi. Bu sahabi bir gün Medine´de sokağa çıktı. Halk sokakta dolaşıyordu. Onlara şöyle seslendi:

-Peygamberimizin mirası bölüşülüyor, siz ise burada vakit geçiriyorsunuz, gidip o mirastan payınızı alsanız ya? Deyince, halk:

-Nerede bölüşülüyor? Diye sorarlar.Ebu Hureyre (r.a):

-Mescidde bölüşülüyor, diye cevap verir. Halk koşarak mescidegider, sonra geri dönerler. Ebu Hureyre (r.a) onların geri geldiklerini görünce, sorar:

-Ne oldu? Neden geri döndünüz? Onlar cevap verirler:

-Biz mescide gittik, ama sizin söylediğiniz gibi orada taksim edilen herhangi bir şey görmedik, derler. Ebu Hureyre (r.a) tekrar sorar:

-Siz mescide hiç kimseyi görmediniz mi? Der, Onlar:

- Evet, bazı kimseler gördük, bir kısmı namaz kılıyor, bir kısmı Kur´an okuyor, bir kısmı da helâl ve haram gibi konuları tartışıyordu, derler. Bunun üzerine Ebu Hureyre (r.a):

-Yazıklar olsun size, işte o, Peygamberin mirasıdır, der.(Mecmeu´z-Zevâid ve Menbeu´l-Fevâid, c.1.s.123-124 (Hadis-i Taberâni “Evsat” inde rivayet etmiştir.)

Âlim yaşadığı sürece çevresini aydınlatarak, bu tavrı ile Allah´ın rızasını kazanacağı gibi, yetiştirdiği öğrenciler ve bıraktığı yazılı eserlerle öldükten sonra da amel defterinin kapanmamasını sağlar. Ebû Hureyre (ra.) Peygamberimizin şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Mümin, ölümünden sonra hayatta iken öğrettiği ve yayınladığı ilimden, geride bıraktığı iyi evlâttan, miras olarak bıraktığı mushaftan, yaptırdığı mescidden, yolcular için inşa ettiği misafir evinden, akıttığı sudan, sağlıklı iken malından çıkardığı sadakadan kendisine sevap ulaşır.”  (İbnMâce, “Mukaddime”, 20)

Yüce Kıtabımız Kur´an-ı Kerim ilmin tersi olan cehaleti istememiştir.

“Sakın cahillerden olma!”   (El-Enam, 5/35.)

“Cahillerden yüz çevir.”   (Araf, 199.)  buyrulmuştur.

Çünkü her fenalığın, hatta küfrün ve şirkin başı bilgisizlik ve cehalettir. İlim sahibi olmayan kimse Allah´ı tanıyıp bulamaz. O´nun büyüklüğünü, kuvvet ve kudretini idrak edemez. Kalbine iyi ve güzel duyguları yerleştiremez. İnsanlara faydası olmadığı gibi onlara  zararı dokunur. Allah böyle olmaktan hepimizi korusun.

Rasulullah´ın ilme verdiği önemi, cehaletin kökünü kazma hususundaki hassasiyetini anlamak için şu hareketi bize yeterli bilgiyi verir: Bedir savaşını mülümanlar kazanmış ve müşriklerden 70 kadar esir alınmıştır. Bu esirlerden okuma-yazma bilenlere kurtulabilmek için, hürriyetlerine kavuşabilmek için on Müslüman çocuğuna okuma-yazma öğretme şartını koymuş, bunu başaranlardan kurtuluş akçesi, fidyesi gibi başka bir para talep edilmemiştir ki bu tarihte ilk uygulanan bir icraattır.  (Hz. Muhammed,  D. İ. B. yay. Ankarak, 1988, 254.)

Rasulullah(sav)ın ilme ve alime verdiği değeri  şu tablodan anlamak da mümkündür: “Hz. Peygamber(sav) bir talep üzerine Ra´l, Zekvan, Useyye ve Ben-i Lıhyan kabilelerine ensâr-ı kiramdan kendilerine “Kurra” adı verilen yetmiş kadar muallimi göndermiştir. Bunlar Bir-i Mauna denilen yere vardıklarında bu kabilelerin ahalisi ihanette bulunarak onları şehit ettiler. Hz. Peygamber´e bu haber ulaşınca tam bir ay o katillere bedduada bulundu. Kendisini Taif´te taşlayıp mübarek vücudunu yaralayanlara bile beddua etmeyen rahmet ve şefkat peygamberinin, ilim erbabına yapılan bu ihanet karşısında bedduada bulunması, ilme ve ilim hizmetine mani olanların ne büyük bir cürüm işlediklerinin bir gösterisi olduğu gibi, Kur´an hizmetkârlığını ihlasla ifa etmenin Allah ve Rasulü nazarında ne şerefli bir mevkii bulunduğunun da açık bir delilidir.  ( Topbaş, Osman Nuri, Muhasebe, 223.)

İlim insana hem dünyada hem de ahirette faydalıdır. Bilgisiz yapılan ibadet bile makbul değildir. Öyle ise dinimiz ve dünyamız için gerekli olan bilgileri öğrenmeli ve bu konuda çocuklarımızı yetiştirmeliyiz. Peygamberimiz ve sahabe-i kiramı örnek alan atalarımız öyle yapmışlardı. Sadece dini ilimlerde değil, diğer ilimlerde de zamanlarına göre ileri gitmiş; müspet ilimlerin temellerini atmışlardır. Mehmet Akif´in dediği gibi:

Haydi göster bakayım şimdi de İbn Rüşd´ü

İbn-i Sina niye yok Nerde Gazali, görelim     

Hani Seyyid gibi, Razi gibi üç beş halim                    

En büyük fazılınız, bunların asarından,                     

Belki on şerhe bakıp, bir kuru mana çıkaran,

Yedi yüz yıllık eserlerle bu dinin hala,                       

İhtiyacını kaabil mi telafi asla.                       

Doğrudan doğruya Kur´an´dan alıp ilhamı,

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam´ı.

Kuru dava ile olmaz bu, fakat ilim ister:        

Ben o kudrette adam görmüyorum, sen göster.!

 Bizler de onlar gibi dinimizin emir ve tavsiyelerine kulak vererek, yavrularımızın iyi yetişmelerine özen göstermeli bir takım zararlı akımlarla ilgilenmelerine imkan vermemeliyz. Onlara mal bırakmak yerine malımızı onların bilgi sahibi olmaları için harcamalıyız.

 Bakınız Hz. Ali(ra) ne güzel söylüyor: “İlim maldan hayırlıdır. Çünkü malı sen koruyacaksın, halbuki ilim seni korur. İlim hakim, mal mahkumdur.  Mal  harcamakla azalır, ilim harcamakla çoğalır.”  (İmam Gazali, İhyaüUlumi´d-Din, I, 7.)

Rasulullah(sav)in de buyurduğu gibi:

“Ya Öğreten, ya öğrenen, ya dinleyen , ya da ilmi seven ol. Fakat sakın beşincisi olma (yani bunların dışında kalma) helâk olursun”  (Mecmeu´z-Zevâid ve Menbeu´l-Fevaid, c. 1, s. 122.)

 Rabbim hepimizi bu hadis-i şerife uyanlardan ve helak olmaktan kurtulanlardan eylesin.

Amin