Ah İstanbul İstanbul olalı, hiç görmedi böyle keder, geberiyoruz aşkından, kalmadı bizde sevinçten eser.

Ya da; elbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak, benim içimde yanan ateş var, İstanbul ne zaman kavuşacağız?

Belki de; değmen benim gamlı yaslı gönlüme diyerek devam etti bütün bir gece… Tüm türkülerimizin, şarkılarımızın, danslarımızın, sevinçlerimizin zirvesi, otağı, anamızın iç kucağı bir şehrin yamyam dansı eşliğinde kaynar kazanlara atılarak; altına odun, çevresine kamuflaj renk elbiseli eşkıyalar ya da jilet gibi takım elbiseleri, tayyörleri ile kadının ve erkeğin bir alt sürümü, manevi evrimi geçirmemekte ısrarlı yaratıkları ile çevrilerek gulu guludan hâllice figürlerle birbirlerini pozisyondan pozisyona yatıracaklarını en başından garanti eden bu vur patlasın çal oynasın ekibini, ehl-i keyf ahalisini düşünerek dudaklarının uçukladığı, hamile kadınların bebeklerini düşürdüğü, kıyametin fragmanı olduğunu düşündüğü, gelin olmuş gidiyorsun eşliğinde arabeskin zirvesine çıktığı bir geceyi yaşadı bir kısım seçmen. Oysa simule edilmiş bir herifin seçilmiş olmasına üzülüyor olmak, bu illüzyonun ve hipnozun çekim alanına dâhil olmak demektir. Anlam katılmış her ne varsa  iyi ya da kötü bir değer atfediyordur. İster negatif, ister pozitif var olduğunu düşündüğünüz her nesne sizin ilgi alanınızda olduğu müddetçe ruhunuzu kemiren bir iç kanamaya, oradan da enerjinizi tüketen, hedeflerinizi şaşırtan vesveseler yumağına dönüşecektir. CHP ve kuyruğuna taktığı tenekelerin çıkardığı sese kulak kabartmak dâhi insanın iç dengesini bozmaya, vaktinden israf etmeye, bir anlık gaflet denilen o gaflete düşmeye yetecek bir nefs aldanmasıdır. Bunun ilacını Sayın Erdoğan zamanında en iyileştirici, dengede tutucu, dirilten, irilten, birleten bir ifadeyle dile getirmiştir;

Durmak yok, yola devam!    

Şah damarımız saydığımız İstanbul’un Türk milleti üzerindeki etkisi ve aşkının derin olmasının yanında, bileğimizi teğet geçen bir faça sıyrığı ile kan kaybından öleceğini sanmak fikri, hem davaya, hem hedeflerimize en derin kesiği atmak demektir. Sayın Erdoğan’ın da belirttiği üzere 2023 hedeflerimize odaklanmak, kendimizi buna hazır hâle getirmek için sırtımızda yük yaptığımız oy çuvallarını bir kenara bırakarak, hem sürecin, hem İstanbul’un hem ülkenin takipçisi olmaya aday bir dirilikte kendimize reset atmalıyız. Fatih’in karadan yürüttüğü gemileri torunları olarak bizler havadan uçurmazsak, büyük düşünüp küçük hareket edersek, lâf ebelerinin istedikleri olan ağız dalaşına girerek enerjimizi sömürmelerine izin verirsek; hepimiz kendimize tarihin tozlu sayfalarında sömürülmüş bir ülkeye nazır yer beğenelim.

Seçimden 2 gün önce Binali Bey’in konuk olduğu bir programda projelerinin sorulması üzerine saatlerce dile getirilebilecek çalışma aşaması bulunan birçok hazırlığı anlattığında, bu ülke için fazla mükemmel olduğunu düşündüğüm bir aday profili vardı ekranda. Öyle ki bunlardan bazıları zaten hâlihazırda iken, bazıları için ise karşı cenahın tahlil edemeyeceği, etmeye yetecek çapı olmadığı aşikârdı. Nereden mi biliyoruz?31 Mart seçimlerinden bu yana giriştikleri heykel yarışlarının hız kesmeden devam etmesiyle adeta maratona dönüşen bu kutsama şekli, A noktasından B noktasına bırakın götürmeyi, heykel dikerek birbirleriyle uzaktan uzağa haberleşecek kıvama getirdiler ülkeyi. Yandan, önden, arkadan, uzanmış ya da amuda kalkmış hangi pozisyon varsa betona döküp böyle bir dil geliştirmiş olmaları, Binali Bey’in gerçekleştirip de hanımların günlere gitmek, beylerin kahvede okeye dördüncü aramak için tercih ettikleri ulaşım aracı olan uçağa rahatlıkla binebilme imkânını kıyasladığımızda, beton severlerin açık ara çap sorunu yaşadığı, algılama güçlüğü çektiği aşikâr. 100 yıl ileriden yürüyen bu adamların kıymetinin anlaşılması için 100 yıl geriye gitmek gerekiyorsa eğer, vatanın gerçek sahiplerinin kaybedecek pek bir şeyi olmadığı, vatan ve Allah aşkı için ne varsa feda ettikleri tarih kitaplarında mevcut olduğu gibi, ona ekleme yapacak nice aşıklar da mevcuttur. 

Aklı kör edecek her türlü kıvılcım, kaybettik dürtüsüyle oluşacak vesveseler, kalbi telâşa sürükleyecek her türlü tartışma odağı bilinmelidir ki bizim davamızın kimyasına uymayan, ecdadımızın stratejisine benzemeyen hezeyanlardır. Su bulanmadan durulmaz derdi bir büyüğüm. Allah sevdiği kuluna eşeğini önce kaybettirip, sonra buldururmuş. Biz tüm bulmuşluklarımızın rehaveti ve tüm kaybetmişliklerimizin isyanıyla yoğrulursak, asıl hedefimiz olan İslam sancaktarlığını kaybedecek, dirilmemiz gereken yerin kaybetmişliklerin tam ortası olduğunu ıskalayarak ağlak ruhlar şeklinde tarih sayfasından silinip gideceğiz.

Bizdeki; ”kaynanan seviyor seni hadi hadi” kıvamındaki deyime uygun bir İstanbul’la buluşan yeni belediye başkanının istenmeyen enişteye evrilme sürecini hep beraber göreceğiz. Bu sonun olmaması mümkün olmayan, tabiatlarına aykırı olan bu muhteşem şehrin anasını ağlatma projelerine birlikte şahit olacağız. Temennimiz mi bu yönde? Elbette hayır. Geçmişini bildiklerimizin geleceğini kestirmek zor değil. Kutsal görev işçi kıyımı şeklinde başlayacak süreci, Fetö’yle bağlantılarından dolayı görevlerinden alınıp İstanbul’da ikamet edenleri yerleştirmek mi dersiniz, yoksa PKK’nın dağ kadrosunun dağda taşta oturmaktan popolarının nasır tuttuğu en gözde elemanlarına teşekkür mahiyetinde en gıcır, en pufidik koltukları tahsis etmek mi dersiniz, o da kesmezse çorbaya çevirdikleri bu işi biraz da ülkeyi bulamaç hâline getirmek için fit sokmaya çabalayıp ortamı karıştırmak aşkı mı dersiniz, hep beraber göreceğiz. Bunların 15 Temmuz gibi bir derdi, kanayan yarası yok. O süreçte attıkları tweetler, darbecilere verdikleri destekler hepimizce malum. Bundan dolayı da kadrolarında arz-ı endam edecek olanlar ben olmayacağım herhalde. İki taraf da birbirini gayet iyi tanır, Fatih’in Bizans’ı, Bizans’ın Fatih’i tanıdığı gibi tanır hem de.  

Peki ne mi yapılmalı bundan sonra? Her mecrada benim adayım senin adayını döver, al metuplarını ver mektuplarımı, küs küs küs tarzında bomboş çene çalmalar ve tavırlarla, tüm bu kavgaları cihaddan saymalarla, iktidara yakın kanalların da buna çanak tutup hiç bir stratejik okumayı yapmadan seçmenin önüne seç-beğen-al tarzında çıkardığı bilgi ve haberlerle yol almaya paydos. İcraatlarımızı, yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı anlatamadık bunların mahalle kavgalarına eşlik etmekle bir defa. Erdoğan ve yanındaki üç-beş adamın dehasının farkında değiliz üstelik. Bu adamların yürüdüğü yolların tozunu yanlarında solumuş olsaydık eğer, bu bile verdikleri mücadeleyi anlamaya, bu adamların bu ülkeye fazla geldiğini kabul etmeye yetecekti. Kendimizi yeni baştan dizayn etmeyi gerektirecek öyle zaaflarla dolu ki etrafımız, anlatmaya bu yazı yetmez. Teşkilâtın içler acısı hâline uzun zamandır gözyaşı döken dava erleri mevcut fakat yeterli mi? Hayır. Bir yazımda da dile getirdiğim gibi, önümüz 2023, 25-30 yılda bir ülkeye verilen bu nimet gibi adamları savunma biçimimiz mahalle kavgasına dönmeye devam ederse eğer, bırakın kavga etmeye eşlik edecek bir mahalleyi, kapısını kapatıp ayaklarımızı uzatacağımız bir evimiz bile olmayacak belki. Bizim gidecek başka bir ülkemiz yok. Allah sonumuzu hayır etsin efendim. 

Durmak yok, yola devam!