Nebiler serdarı, nübüvvet zincirinin son halkası, iki cihanın güneşi, insanların ve cinlerin Peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.v)´in mesajı bütün insanlığadır. Hz. Peygamberin doğumundan vefatına kadar olan süre içinde bir çok mucize gerçekleşmiştir. O´nun en büyük mucizesi Kur´an´dır. Peygamberimizin herkesçe bilinen diğer mucizelerinden bazıları da Miraç, Şakk´ul-Kamer, cinlerle yaptığı bir sohbette bir ağaca hitap edince ağacın karşılık vermesi, hurma kütüğünün ağlaması, Bedir, Uhud ve Hendek gibi savaşlarda görülen mucizeler, hicret esnasında görülen mucizeler, yiyecek ve içeceklerin bereketlenmesi konusunda görülen mucizeler gibi bir çok mucizeyi anlatabiliriz. (Prof.Dr. Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi-İstanbul) Peygamberimizin bazı mucize-leri de onun vefatından sonra ortaya çıkmıştır. Onun asırlar önce biz ümmetinin yaşantısı ile ilgili verdiği haberler teker teker gerçekleşiyor, son çağın peygamberi Hz. Muhammed´in verdiği haberler bir bir gerçek oluyor. İşte bunlardan bir tanesi de İstanbul´un fethi hadisesidir. Hz. Peygamberin 800 yıl sonra gerçekleşen mucizesi üzerinde durmak istiyorum

İstanbul´un fethi, orta çağı kapatıp yeniçağı açan, Bizansın bin yıllık hükümranlığını son veren, hakkın batıla, imanın küfre, üstün geldiğini gösteren önemli bir zaferdir. Fatih Sultan Mehmet, 1451 yılında Bursa´da iken, İstanbul´un fetih çalışmalarına başladı. Önce Anadolu hisarının karşısına Rumeli hisarını yaptırdı. Boğazı kontrol altına aldıktan sonra Edirne´ye geldi. Burada büyük hazırlıklara başladı.Cihan tarihinde görülmemiş büyük topların dökülmesine başlandı.Bu toplar sayesinde bir buçuk tonluk taş gülleler bir km den ileri atılabiliyordu.

Fatih Sultan Mehmet, Nisan 1453 tarihinde İstanbul surlarının önlerine geldi. Şehri iki yüz bin kişilik ordu ile kuşattı. Battaloğlu Süleyman Bey´in komu- tasındaki Osmanlı donanması Fatihin emriyle galata sırtlarından halice indirildi. 72 parçadan oluşan Osmanlı donanmasını haliçte gören Bizanslılar, şaşkına döndüler. Çünkü onlar halicin önünü zincirle kapatmışlardı. Türk toplarının açtığı delikleri gece ve gündüz kapatmaya çalışıyorlardı. O güne kadar böyle dehşetli bir muhasara görülmemişti.       

Fatih Sultan Mehmet Han´ın ikinci defa teslim ol-ma teklifini on birinci Konstantin kabul etmedi. Bunun üzerine Fatih, son hücuma karar verdi. 27 Mayıs 1453 tarihinde harp meclisinden savaşa devam kararı çıktı. 29 Mayıs 1453 tarihinde Fatih Sultan Mehmet sabah namazını kıldıktan sonra Müslüman Türk askerinin muzafferiyeti için Allah´a dua etti. Karadan ve denizden saldırılar başladı. Akşemseddin ve Molla Gür ani hazretleri askerlerin içinde onlara moral veri-yorlardı. En şiddetli çatışma Topkapı ile Edirne kapı arasında meydana geldi.

Ulubatlı Hasan padişahın sancağını Topkapı surlarına dikmeyi başardı. Hasan ve beraberinde 18 as-ker sancağı düşürmediler, hepsi de hükümdarlarının gözü önünde şehit düştüler. Bizans düşmeye mahkûm oldu. İmparator on birinci Konstantin savaşta öl-dü. Fatih Sultan Mehmet, Peygamberimiz (s.a.v) Efendimizin müjdesine mazhar olmanın verdiği sevince, secde ederek Allah´a Hamdûsena etti. Her taraftan şehre giren Türk ordusu, Ayasofya´ya doğru yürümeye başladı. Bizans halkı Ayasofya kilisesine dolmuş kurtarıcı bekliyordu. Öğle vaktinde ezan ve tekbir sesleriyle şehre giren Fatih, Ayasofya´ya geldi. Bizans halkı ayağına kapandılar. Atından inen Fatih, bir konuşma yaparak, herkesin hayatının ve hürriyeti-nin bağışlandığını bildirdi. Ayasofya Kilisesi Camiye tahvil edilerek ilk Cuma namazı kılındı.

Rivayetlere göre çeşitli zamanlarda 6 defa kuşatı-lan Kostantiniyye bir türlü Bizansın elinden alınamamıştı. Ashaptan Eba Eyyubi el Ensari hazretleri Bi- zanslılara karşı yapılan savaşta burada şehit düş-müştür. Efendimiz bir Hadislerinde, “Kostantiniyye elbette fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onun askeri ne güzel askerdir” buyurdular. İşte 20 yaşında bir genç hükümdar Fatih Sultan Mehmet Han, Bizansı mağlup ederek orta çağı kapatıp yeniçağı açmıştır.

 

Arif Nihat Asya´nın bir şiiri:

Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden

Senin de destanını okuyalım ezberden

Haberin yok gibidir taşıdığın değerden

Elde sensin, dilde sen; gönüldesin, baştasın

Fatih´in İstanbul´u fethettiği yaştasın.

Dediği gibi, gençliğimiz kendi değerini idrak etmeli ve gereğini yapmalıdır. Bildiğiniz gibi Fatih İstanbul´u fethettiğinde 21 yaşındaydı ve hocası Akşemseddin önde, kendisi arkada İstanbul´a girmiştir. Onları karşılayanlar Akşemseddin´i komutan zannetmişlerdi. Fakat hocası Fatih´i göstererek hürmet ve iltifatın ona gösterilmesini istemiştir.

 

Bu noktada Fatih Sultan Mehmet Han´ın kişiliği irdelenmeli, Fatihi Fatih yapan değerlere sahip olmaya çalışılmalıdır. Gençler olarak kendimizi fikir muhasebesinden geçirmeliyiz. Çağ açamazsak bile, içinde bulunduğumuz çağı, en iyi şekilde yaşayabiliriz. Vata-na, ülkemize ve toplumumuza ışık veren, üreten, yaraya merhem olan birer genç olabiliriz. Daima büyük düşünen, istikbal vaat eden, kendi bilgisi ve kültürüy-le etrafa ışık veren birer genç olabiliriz.

Unutmayalım ki, Fatih Sultan Mehmed´in başarılı olmasının sırrı, sağlam bir maneviyat, ilim ve teknolo-ji eseridir. Zira imanın yerini küfrün, ilmin yerini ceha-letin, adaletin yerini zulmün, birliğin yerini ayrılığın, güzel ahlâkın yerini ahlâksızlığın aldığı toplumların başarılı olmaları mümkün değildir. Fatih Sultan Mehmet sadece İstanbul´u değil, gönülleri de fethetmiştir. Çünkü o herkese yardım elini uzatmış, adaleti yerleştirmiş ve zulme son vermiştir.

Böylece İstanbul, kısa zamanda dünyanın ilim, sanat, teknik ve kültür merkezlerinden birisi haline gelmiştir.

Görüldüğü gibi İstanbul´un fethinin tarihte çok önemli bir yeri vardır. Bu olayı bütün yönleriyle anlamaya çalışmamız gerekir. Bunun yanında geleceğe hazırlanmak içinde fethini gerçekleştiren kahramanların, sahip oldukları değerleri gençlerimize çok iyi anlatmalıyız. Millet olarak, genç nesle zafer ve başarılarımızı yeteri kadar anlatabildiğimiz söylenemez. Eğer, Çanakkale, İstanbul, Preveze, Mohaç, Varna ve Kurtuluş savaşı gibi zaferlerin sadece birisini Batılılar gerçekleştirmiş olsaydılar, sırf bu nedenle yüzlerce film yaparlar ve başarılarını yeni nesle anlata anlata bitiremezlerdi.

Nitekim tarihlerindeki basit direniş örnekleri için bile bunu yapıyorlar. Bize düşen görev ise “Fatih ve fetih ruhu”nu genç nesle taşıma ve yaşanmaya de-ğer hayatın ne olduğunu onlara göstermektir. Gençleri önemsemek, onları anlamaya çalışmak ve kendi- lerinde var olan enerjiyi, dinamizmi, ilim, fikir ve sanat gibi faydalı neticelere yönlendirmek gerekir. Bunun için gençleri, milli ve manevi değerlerine bağlı, yaşadığı çağın farkında olan insanlar olarak yetiştirmek, sorumluluk sahibi her fert, toplum ve müessesenin görevidir. Bu nedenle, zaferlerimizi tanıtalım ki, “gençlerimiz inançları ve mukaddesatları uğrun-da fedakârlık” yapabilme alışkanlığı kazansınlar ve bunun zevkini tatsınlar. Kahramanlarımızı tanıtalım ki, her gencimiz “Fatih, Ulubatlı Hasan, Yıldırım Beyazıt, Yavuz Sultan Selim ve Seyyid Çavuş” olmaya özensinler. Fetih bereketiyle, bütün insanlığın yüzü gülsün.

Fatih Sultan Mehmet, 1453 senesinin bir seher vaktinde askerleri uyurken, o seccadesinin üzerinde şöyle dua etmiştir: “Ya ilahi! Bir bölük ümmetini yerindirme, düşmanlarını sevindirme, bizleri muzaf-fer kıl.!”

İşte Fatih´in bu samimi kavli duası, fiili dua ile birleşince gemiler karadan yürümüş, top gülleleri muhkem Bizans surlarını delmiş ve Fetih gerçekleşmiştir.

 

İstanbul´un Fethi´nin 562. yıldönümü, milletimiz, tüm Müslümanlar ve insanlık için hayırlara vesile olsun ve genç nesiller “Fetih Ruhu”ndan mahrum kalmasınlar.