İstikamette yol almak çok meşakkatli ve zor bir iştir. Şeytan yolumuzun üzerinde durmuş bizi kötülüklere ve günahlara her an davet etmekte, önümüzden, arkamızdan, sağımız ve solumuzdan yanaşıp bizi istikametten alıkoymakta. Maalesef çoğu zaman nefsimizin dizginlerini tutamıyor istek ve önceliklerimizi kontrol altına alamıyoruz. Şekilden manaya, bedenden ruha, alışageldiklerimizden sıyrılıp istikamete varamıyoruz. Ümmetin fesada uğradığı bir zamanı yaşıyoruz. Dikenli bir yolda yürümenin zorluğundan daha zor, Allah´ın emirlerini uygulamak. Fakat şunu iyi biliyor ve inanıyoruz ki; çilesiz ve meşakkatsiz, gayretsiz ve mücadelesiz rahmete ulaşılmaz. Bu dünya imtihan dünyası… Hiçbir şey boşuna değil. Her şeyin hesabı var ve hızlı bir şekilde hesap vermeye gidiyoruz. İşin sonunda gazaba uğramakta, mükâfata nail olmakta var. Ancak biz Allah´ın rızasına talip olmalıyız.
Allah´ın sevdiği bir kul olmak için onun sevdiklerini sevmeli, günlük hayatımızda sıradanlaşan günahlarımıza ve alışkanlıklarımıza dur demeli, zikzaklar çizmeden, yalana sarılmadan, sahip olduklarımızı kendimizden bilmeden, makam mevkiinin sarhoşluğuna kapılmadan, ihlası kuşanıp niyetlerimizi doğrultup, her şeyi Rabbimizin emrine uygun hale getirmeliyiz. Kalp ve sözlerimizle, içimiz ve dışımızla amel ve ahlakımızla Allah ve Resulüne itaat etmeliyiz. İstikamet üzere olmanın tek yolu da bundan başkası değildir. “Kim Allah ve peygamberine itaat ederse, işte onlar Allah´ın kendisine nimet verdiği peygamberlerle Sıddıklarla, şehitlerle, Salihlerle, beraberdir. Onlar ne güzel arkadaşlardır.”1- Nisa,69 buyuruyor Rabbimiz.
Sırat-i müstakim, en fazla bela ve musibete muhatap olan, imtihanlarla en fazla denenen peygamberlerin, salihlerin, sadıkların yoludur. Onlar çok çektiler, asla taviz vermediler, sebat ettiler Allah´ın vaadinin hak olduğundan şüphe duymadılar. Karanlık çökmeden, ömür bitmeden yolda heba olmamak için bir an olsun gafil davranmadılar. Amellerine de güvenmediler, makam mevkilerine itibar etmediler. “Ayı bir elime güneşi de öteki elime alsam yine de bu davamdan vazgeçmem” diye işkenceye ve zulme razı oldular. Ölümü şerbet gibi iştahla yudumladılar. Evlatla imtihan edildiler, malla mülkle imtihan edildiler ateşle sınandılar düşmanla denendiler işkenceyle yoklandılar. Geri dönmeyi akıllarından geçirmediler. İşte nimete eren peygamberlerin, Salihlerin ve Sıddıkların takip ettiği yol…
Dosdoğru yolu bir hadis de yer alan örnekle de açıklayacak olursak; yolun iki tarafında iki duvar, duvarlarda açılmış perdeli kapılar ve yolun başında da bir çağrıcı var. Ve o: “Ey insanlar! Hepiniz doğru yola giriniz, dağılıp parçalanmayınız” diye sesleniyor, birisi perdeli kapılardan birine girmek istediğinde yukarıdan başka bir çağrıcı sesleniyor, “Sakın o perdeyi kaldırma! Kaldırırsan girer gidersin!“2- (Müsned)
Evet, o yol İslam´dır. Duvarlar Allah´ın koyduğu sınırlardır. Kapılar haramlardır. Yolun başındaki çağrıcı Allah´ın kitabıdır. Yukarıdaki çağrıcı ve uyarıcı her müminin kalbindeki ilahi öğütçüdür. Böylece İslam da vahiy, vicdan ve akıl birlikte işletilerek doğru yol bulunmaktadır.3-(Kuran Yolu Tefsiri, D.Y.)
İhtiyarlatan Emir
Yüce Allah bir ayetinde buyuruyor ki:
“Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol, beraberindeki tövbe edenlerde dosdoğru olsunlar, hak ve adalet ölçülerini aşmayın, şüphesiz o yaptıklarınızı mutlaka görür.” 4-( Hud,112)
Bu ayeti kerime peygamberimizin şahsında bütün insanlığa uyarı mahiyetindedir. Allah´ın özel övgüsüne mazhar olan, dosdoğru yolda olduğu ayetle sabit olan, ahlakı en güzel, diye övülen peygamber bu ayet indiğinde onun ağırlığından adeta ezilmiş ve dehşete kapılmıştı, bir günde saçlarına ağlar düşmüştü. “Beni Hud süresi ihtiyarlattı” buyurmuştu.” Aslında kaygısı ümmetinin bu yol üzerinde olma hususundaki zaafiyetleri ve tereddütleridir. Bu yol üzerinde olmanın çok gayret ve mücadele gerektireceğidir. Herkes de bunu başaramaz ancak biz vasat bir çizgide hayatımızı Allah´ın emrine göre yaşamaya gayret edip, işlediğimiz günahlar nedeniyle de hemen tövbeyle rabbimize sığınmalıyız.

Ebu Ali eş-Şebevi şöyle anlatmıştır:
Rüyamda Hz. Peygamberi gördüm: “Ey Allah´ın peygamberi, Hud süresi saçlarımı ağarttı, sözü gerçekten size mi aittir. Doğru ise Hud süresinin hangi bölümü saçlarınızı ağartmıştır? O süredeki peygamber kıssalarımı, yoksa geçmiş milletlerin helak olmalarına dair haberleri mi?” Diye sordum. O´da bana şöyle dedi: Hayır benim saçlarımı ağartan şey, Rabbimin, emrolunduğun gibi dosdoğru ol, sözüdür.” buyurdu.
Peygamberimiz buyuruyor ki:
“Tam olarak güç yetiremezseniz de, yine de istikamet üzere olunuz ve biliniz ki, dini hükümlerin en hayırlısı namazdır ve mümin olandan başkası abdestti muhafaza edemez.”5- (İbni Mace, Taharet, 4)
İstikamet üzere olmanın, kuvvetle irtibatlandırılarak, namaza ve abdeste bağlanmış olması ne kadarda manidardır. Ancak dosdoğru bir namaz insanı fuhşiyattan ve münkerattan alıkoyar. Buda gösteriyor ki namaz başta olmak üzere ibadetlerimizde dosdoğru olmalı, niyetlerimizi halis tutmalıyız. Hayata hazırlayan ibadetler bizlere istikamet üzere bir yaşam vaat etmektedir. İbadetlerde dosdoğru olamayan insanlar başka zamanlarda nefislerinin ve şehvetlerinin karşısında daha güçsüz, günahlara daha açık bir vaziyettedirler şüphesiz.
İmam Kuşeyri derki: İstikamet her işin kemalinin husule geldiği, dini bir derecedir. Her türlü hayırlı şeyin ortaya çıkması, ancak istikamet ile mümkündür. Ahvalinde istikamet üzere olmayan kişinin çabaları boşa gider, yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“İpliği, güzel bir şekilde eğirdikten sonra tekrar bozan kadın gibi olmayınız.”6- (Nahl, 9)
Her bulunduğun derece ve makamın kendi şartları içerisinde uyulması gereken kuralları ve kanunları vardır. İstikamet her şeyi bazen yerli yerine koymak şeklinde karşınıza çıkarken bazen ahde vefa diye kendini gösterir. Adaletle hükmetmek şeklinde imtihanın olur. İstikamet, Yokluk zamanında isyana düşmemek varlık zamanında infak etmek; hastalık zamanında sabretmek sıhhat zamanında şükretmektir; insanlar içerisine günah işlemediğin gibi yalnız olduğun zamanlarda da günaha düşmemektir. Niyetlerinde samimi ibadetlerinde ihlaslı, davranışlarında isabetli olmaktır istikamet. Bazen de istikamet, doğru bir hedefe tereddütsüz, şüphesiz bir şekilde kararlı ve donanımlı yürümek şeklinde özlü bir çehresiyle çıkar karşınıza. İsyanlardan günahlardan ateşe atılmaktan korktuğun gibi korkmaktır bazen, İki şey arasında tercih yapmak mecburiyetinde kaldığında hakkın tercihinden taraf olmaktır, sabır ve sebat etmektir.

Hz Ebu Bekir(r.a.), istikameti, “Allah´a şirk koşmamak” diye tarif etmiştir. Çünkü inanmak istikametin başlangıcıdır. Bu iman, şirkten, nifaktan, tereddütten uzak, bir bütünü ifade eden, tevhit üzere olan imandır. Tevhidi bir imanın sahibi olmayan, riya ve gösterişten, başkalarının iltifatını beklemekten kendisini koruyabilir mi? Tevhit üzere imanı kalbimize yerleştirmeliyiz ki amellerimizde de istikamet üzere olabilelim.
Hz. Ömer, istikameti “tilki gibi eğri büğrü hareket etmemek ve dosdoğru olmak” şeklinde tarif etmemiştir. Müslüman zamana ve mekâna göre şekil almaz, adamına göre konuşmaz. Allah´ın boyasıyla boyanan Müslüman, bulunduğu ortamın şartlar ve kurallarına göre değişmez. Kimsenin iltifatına kavuşmak için şerefini, haysiyetini ayaklar altında çiğnetmez. Kendi öz değerlerini, dinini gizlemez. Allah´ın emrini yapmaktan utanmaz. Kimsenin memnuniyetine göre davranışlarında sapma meydana getirmez. Allahtan korkar, Allah için yaşar, O´nun rızasından başka bir şey düşünmez. Bu nedenle Müslüman müstakim dağ gibi olmalı çünkü dağ sıcaktan erimez, soğuktan donmaz, rüzgârdan devrilmez sele kapılıp gitmez.