Fıtratı gereği yalnız yaşayamayan insan, işi, durumu ve konumu ne olursa olsun, yaşamı boyunca mutlaka yanında yakınında ve çevresinde muhtelif ilişkiler içerisinde bulunduğu biri ya da birileri vardır. Toplumsal hayatın dinamizmi ve sürekliliği de bu zorunluluğun önemli sonucudur.
İnsanı bir tek nefisten, ondan da eşini yaratan Allah (cc), toplumun çekirdeği olan ailenin önemine dikkat çekmiş, hayatın yaşanır olmasını, insanın birden çok kimse ile bir arada bulunmasını, zorlukları ve güzellikleri paylaşmasıyla mümkün olacağına işaret etmiştir. Bu bağlamda aynı mesken içinde ailesiyle, çevresinde akrabası ve komşularıyla olan ilişkilerinde karşılıklı ihtiyaçtan kaynaklanan bir zorunlulukla sağlıklı düşünme ve hareket etme mecburiyeti vardır. İmtihan alanı olarak nitelendirilen dünya hayatında insan, hemen her an sıkıntı ve problemlerle karşı karşıya kalabilmektedir. Bu sorunlar. Çoğu zaman kişisel gayret, imkân ve yeteneklerle aşılamayabilir. İşte bu noktada, farklı imkân ve yetenekleri bir arada barındıran topluma olan ihtiyaç ortaya çıkmaktadır. Ailemiz ve akrabalarımızdan sonra problemlerimizin çözümünde yardımına başvurabileceğimiz en yakın dostlarımız, şüphesiz komşularımızdır. Bu yüzden komşuların birbiri üzerinde hakları vardır. Çünkü sırasıyla aile içinde, komşular arası ve akrabalarla olan ilişkiler, kardeşliğin egemen olduğu toplumu oluşturmada önemli unsurlardır. Bir kimsenin ailesinden sonra en çok teşrik-i mesai kurduğu kimse komşusu olması itibariyle her gün komşusuyla defaatle yüz yüze geldiği, zor zamanında yardım istediği, sevincini ve üzüntüsünü paylaştığı bu manada ana baba ve çocuklardan daha çok komşusuyla karşılaştığı muhakkaktır.

Nisa Suresi 36. Ayette “Allah´a ibadet edin ve O´na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” buyurularak, insanın toplumsal ödevlerini sıralamaktadır. Bu yüzden aile bireyleri ve akrabaya bağışlanan yakınlıktan komşusu da hissesini almalıdır. Allah ile kul arasındaki ilişkilerin verimli olabilmesi, diğer insanlarla olan ilişkilerde, onların da Allah´ın kulları olduğu gerçeğinin dikkate alınmasıyla mümkündür. Bundan dolayı Kur´an, iyiliği ve alçak gönüllülüğü birlikte yaşamanın temeli saymıştır.

Hz. Peygamber (sav) komşunun ve komşuluk hakkının önemini bildirdiği hadisinde;“Cebrail, bana komşu hakkında o kadar tavsiyede bulundu ki, onu mirasçı kılacak sandım” buyurarak, miras hakkı kazanacak kadar yakınlığı bulunanlarla olan ilişkilerin komşularla da geliştirilmesi gerektiğine işaret etmiştir.
Hayatın bir gerçeği olarak evladımızdan, anne-babamızdan, yakınlarımızdan, yurdumuzdan uzak düşmekteyiz. Böylesi bir durumda anne-babalar bütün ümitlerini bağladıkları evladından önce hemen yanı başında komşusunu bulmakta, evlat da anne-babasından önce yaşadığı yerde komşusuna müracaat etmektedir. Bütün bunlar, komşunun ve komşuluğun hayatımızda ne derece önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir. Günümüzde bu çok basite indirgenmeye çalışılsa bile durumun böyle olmadığını Efendimizden rivayet edilen şu hadisten anlayabiliriz.
“Rivayet edildiğine göre Peygamber (a.s);
“Vallahi iman etmiş olmaz! Vallahi iman etmiş olmaz! Vallahi iman etmiş olmaz! Diye üç kez tekrarladı
Sahabiler “Kim iman etmiş olmaz, Ya Resulallah? Diye sordular.
“Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse cennete giremez” buyurdu.
Bu hadiste dikkat edersek komşuluk hakkına riayet etmenin imanımızın gerekliliği olduğu ve komşusu tarafından güvenilir olmayanların cennete girememe gibi bir tehlike ile karşı karşıya olduğu vurgulanmaktadır. Bu sebeple bugün ihmal ettiğimiz komşuluk ilişkilerimizi imanımızın kamil olması ve cennete girebilme noktasında kendi menfaatimiz açısından yeniden ele almamızda fayda vardır.
Komşular bazen bir akraba gibi birbirleriyle içli dışlı oldukları için güzel geçinmeleri, birbirleri hakkında iyi şeyler düşünüp mutlu olmalarını istemeleri, mallarının ve canlarının zarar görmemesi için gayret etmeleri, komşusu hatalı bir iş yapmaya kalktığında veya bir konuda komşusunun görüşünü almak istediğinde ona doğru yolu göstermeleri başlıca komşuluk haklarıdır. Bu noktada “Ey Allah´ın Elçisi! Komşumun benim üzerimdeki hakları nelerdir? Şeklinde bir soru soran sahabeye Hz. Peygamberin verdiği cevapta bu konuda bize ışık tutmaktadır.
1. Hastalanırsa ziyaretine gidersin.
2. Ödünç bir şey isterse verirsin.
3. Darda kalırsa yardım edersin
4. Başına bir felaket gelirse teselli edersin
5. Bir nimete kavuşur, sevindirici bir gelişme olursa tebrik eder, sevincini paylaşırsın.
6. Vefat ederse cenazesine katılırsın.
7. Evinin çatısını onunkinden yüksek yapma ki onun rüzgarını kesmeyesin
Kişinin topluma ve dış dünyaya açılan kapısı komşusudur. Sosyal ilişki ve aktivitelerin başlangıç noktası, toplumsal dinamizmin de asıl unsurudur. İyi komşuluk ilişkileri, gerçek mslümanlığın da esaslarından biridir. Allah Resulü (sav)´nün; “Komşularına iyi komşuluk et ki gerçek müslüman olasın.” buyruğu, bu gerçeği dile getirmektedir.
İnsanın hayattan beklentisi dünyada mutluluğu yakalamak, dinin amacı ise dünya ve ahiret mutluluğunu temin etmektir. Ancak ebedi mutluluk, dünyanın geçici ve aldatıcı mutluluğuna kurban edilmemelidir. Dolayısıyla mutluluk dinin hayat veren ilkelerinde aranmalıdır. Hz. Peygamber (sav)´in; “İyi bir komşu, rahat bir binek ve geniş bir ev insanı mutlu eden sebeplerdendir.” sözü bu ilkelerin sosyal hayatı dizayn etmeye yönelik olanlarındandır.

Kötülüğünden emin olunmayan komşunun iman etmiş olmayacağını, hayırlı olanların hayrı umulan ve kötülüğünden güvende olunan; kötülerin ise hayrı dokunması umulduğu halde kötülüğünden emin olunmayan kimseler olduklarını bildiren hadisler; hızlı şehirleşmenin ve değişen çalışma koşullarının komşuluk ilişkilerine zarar vermemesi gerektiğini, birlikte yaşamanın koşullarına uymanın gerekliliğini ifade etmesi bakımından önemlidir.

İnsanın mükerrem bir varlık olması, inancı, etnik kökeni ve sosyal konumu dikkate alınmadan dokunulmaz haklara sahip olmasını gerekli kılar. Başkalarıyla alay etmenin ve onları hakir görmenin, kötülük olduğu, tırnak ucu kadar da olsa böyle bir muamelenin komşuya reva görülmesi, cennetten mahrumiyetin gerekçesi olarak bildirilmektedir. Hastalandığında ziyaretine gitmek, öldüğünde cenazesini kaldırmak, borç istediğinde imkân nispetinde yardımcı olmak, darda kaldığında yardımına koşmak, başarısını tebrik etmek ve felaket anında teselli etmek komşuya karşı olan sorumluluklar arasındadır.
Günümüzdeki şehir hayatında getirdiği site ve apartman gibi birçok ailenin beraber yaşadığı mekanlarda aidatların eksiksiz ve zamanında ödenmesi, ortak kullanım alanlarının kirletilmemesi, televizyon ve müzik aletlerinin sesinin fazla açılmaması vb. de komşuluk hakkı ve ilişkileri açısından dikkat edilmesi gereken hususlardandır.
Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, komşunun gayr-i Müslim olması, bir müslümana, ona karşı komşuluk hakkını gözetmeme yetkisini vermez. Komşumuzun Yahudi, hristiyan veya hiçbir dine inanmayan bir müşrik olması prensibi değiştirmez. Peygamber(a.s) üzerimizdeki haklarına göre komşuları üçe ayırmıştır.
Bir hakkı olanlar: müşrikler, Hristiyanlar gibi ki, bunların sadece komşuluk hakları vardır.
İki Hakkı olanlar: Müslümanlar gibi ki, bunların hem komşuluk hem de din kardeşliği hakları vardır.
Üç hakkı olanlar: Akraba olan Müslümanlar gibi ki, bunların hem komşuluk, hem din kardeşliği, hem de akrabalık hakları vardır.
Şüphesiz ahlaki erdemlere sahip, insani değerlere saygılı, başkalarının haklarını, namus ve şerefini en az kendi namus ve şerefi kadar kutsal ve dokunulmaz kabul eden güvenilir, dürüst komşu dünya hayatının önde gelen nimetlerindendir. İnsanın sevincini paylaşabileceği, keder ve üzüntüsüne ortak görebileceği komşularının olması büyük bir bahtiyarlıktır. Zira iyi bir komşu, yerine göre şefkatine muhtaç olduğumuz annemiz, yönlendirmelerine her an ihtiyaç duyduğumuz babamız, kendisiyle huzur bulduğumuz evladımızdır. Ancak bir bu kadar büyük sevinçte bizim de komşularımız için aynı özelliklere sahip olan bir komşu olabilmemizdir. Çünkü geçimsiz, güven vermeyen, ahlaki erdemlerden yoksun bir komşu, hemen hiç kimse tarafından arzulanmaz.
İçinde yaşadığımız modern dünya ve çağdaş yaşam tarzı, her ne kadar komşuluk ilişkilerindeki eski canlılığın kaybolmasına sebep olmuşsa da sözünü ettiğimiz sebeplerden dolayı, komşuluk ilişkilerine eski canlılığını yeniden kazandırmalıyız. Zaman Ramazanı vesile bilip komşuluk ilişkilerimizi gözden geçirme vaktidir. . Sevgili Peygamberimizden aktaracağımız şu hadisi uygulamaya koymak suretiyle komşuluk ilişkilerimizi güzel bir zemine oturtmakta bir adım atabiliriz. “Ey Ebu Zer! Bir çorba pişirdiğin zaman suyunu biraz fazla koy ve ondan komşularına da ver.”
Çağdaş yaşamda bereketli ve huzurlu komşuluğun egemen olması... ve dualarda buluşmak dileğiyle...