Kur’an okurken/takip ederken Rabbimizin bizlere hitabını bilmek ve bizden yapma(ma)mız gerekenleri yaşamak için O’nun muradını anlamak, her Müslümana gerekli olduğu gibi hikmet dolu Kitabımıza karşı da bir sorumluluğumuz/vazifemizdir.

Uzun soluklu ve derinliğiyle birlikte idrak etmek veya kısa ve yüzeysel okumalar şeklinde bunun muhtelif yolları vardır. Bir çok konuyu içinde bulunduran ve ilimlerin esası olan Kur’an’ı farklı yönleriyle incelemek ve anlamak için ise, belli metotlar dahilinde bir tedrisat ve çeşitli okumalar yapmakla mümkün olabilir.

Şüphesiz bunu gerçekleştirmenin en kısa ve pratik yollarından biri de meal okumalarıdır. Okunanın anlaşılması açısından meal okumak -bir yönüyle- yerinde ve gerekli bir davranıştır.

Ancak meal ile ilgili şu hususları dikkatten kaçırmamalıyız:

1- Meal; Kur’an’ın kendisi değil, tercüme edenin anladığı yorumu ve en dar anlamıdır.
2- Kur’an evrensel iken, meal böyle olmayıp yazılan dönemi yansıtan niteliktedir.
3- Mealden maksimum istifade etmek için tefsir okumasına önem verilmelidir.
4- Tefsirden de azami yararlanmak için Arapça ile beraber belagat, usul, mekasıd... gibi diğer İslamî ve edebî ilimlere de yönelmek gerekir.
5- Bu donanıma haiz olmadan ve Kur’an ilimlerini tedris etmeden sadece meal okuyarak ayetlerle ilgili yoruma girmek, en hafif tabirle risklidir.
6- Selef-i Salihun (ra) döneminde uygulanarak uyarılan temel ilke;

“TEFSİRSİZ/TEFSİR BİLMEDEN KUR’AN’A MANA VERMEYE ÇALIŞMAK, CAİZ DEĞİLDİR..!”

Başkasına aktarmak ve açıklamak için tefsirini bilmek/okumak zorunludur. Tefsirden kastımız, sadece yazılanları okumak değil elbette (çünkü tefsirlerdeki yorumlar da dönemsel olabiliyor), bilakis şu özelliklere ve buna yönelik eğitime dikkat etmeliyiz:

1- Kur’an’ın orijinal dili olan Arapça’ya vukufiyet gerekli,
2- Buna dair bedi-beyan-meani gibi belagat ile ilgili malumata haiz olunmalı,
3- İndiği dönemin karakteristik yönleri bilmekle beraber, evrensel olması dikkatten kaçırılmamalı,
4- Ayetleri bir bütünlük içerisinde anlamaya çalışarak bağlamından koparmadan bağımsız ele alınmamalı,
5- Sahih rivayetlerde anlaşıldığı ve uygulandığı hususlar, bütün tarikleriyle bilinmeli...

Peki “Kur’an bütün insan/Müslümanlara değil de sadece belli bir kesimin anlayabileceği şekilde mi inmiş?” olan bir soruya, cevap vermeden önce şu bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum:

Kur’an’ın dili Arapça ve çoğunluğu Arap olan yaklaşık 200.000 kişilik sahabe (ra) nüfusuna rağmen, ayetleri merkeze alarak çoğu konuda içtihat eden sahabe sayısının 7 kişi (Hz.Ömer, Hz.Ali, Hz.Aişe, İbn-i Mesud, İbn-i Abbas, İbn-i Ömer, Zeyd b. Sabit) olduğu ve bireysel fetvaları da katarsak maksimum 162’yi geçmediği temel İslamî kaynaklardan biliniyor.

                   ***

Ayrıca Kur’an veya Hadis hafızı olarak çok ezbere/malumata sahip olmak da Kur’an’ın anlaşılmasını ve mana derinliğinin en iyi şekilde ifade edilmesini gerektirmez.

Zira müksirun (1000’den fazla hadis rivayet eden sahabeler) arasında kendisine nispet edilen maksimum 5374 rivayetle ilk sırada yer alan Ebû Hüreyre’nin (ra) bu yedi fakih sahabe arasında bulunmaması da manidardır.

Dolayısıyla yüzeysel olarak herkesin anlayabileceği tarzda bir okuma şekli olan meal ile derinlemesine okunan ve bir okyanus misali olan anlam deryasına tefekkürle dalan iyi bir dalgıcın anladığı elbette farklılık arz eder.

Ezcümle; bu hususları yerine getirmek/bilmek zor veya imkânı yoksa sadece kendisine yetecek kadar bir meal okuması yapılabilir.

Ama şunu unutmamak gerekir ki; sadece meal okumakla hoca olunmaz, ahkâm kesilmez, fetva verilmez. Ya kendisi için veya başkası dinlesin diye okunur.

NOT:
Meal okunmasın demiyoruz, okununca bu hususlara dikkat edilmesinin gerekli olduğunu düşünüyoruz. Bu vesileyle meali fırsat bilip, tefsire yönelmek isabetli olacaktır.

Hayırlı Cumalar ve Ramazanlar...