İnsan itibarlı ve hürmete layık bir varlık olarak yaratılmıştır. O´nun saygınlığı Yüce Allah´ın lütuf ve ikramının tecellisi olması itibariyle vazgeçilemez, devredilemez ve zarar verilemez en temel insan hakkıdır. İstisnasız bütün dini öğretiler İnsanın saygınlığını korumaya yöneliktir.
Varlığın, hayatın ve ölümün gerçek sahibi olan Allah (cc), can, akıl, nesil, mal ve din konusunda muhafaza görevini de tasarruf yetkisini de insanlara emanet etmiştir. Geçici maliklerin kendilerine emanet olarak verilen mülkte nasıl tasarrufta bulunacaklarının kuralları da belirlenmiştir. Bu beş temel yaşam değerine yönelik her türlü tehdidin gayr-i meşru olduğu mutlak ilke olarak benimsemiş, bunlara yönelen herhangi bir tehdidin, kişinin kendisine ya da bir başkasına dönük olması arasında da bir fark gözetilmemiştir.
Hayat süresince mahremiyet esaslarına riayet etmek, doğuştan bahşedilen saygınlığı korumanın zorunlu sonucudur. Kişisel, ailevi ve toplumsal mahremiyetler yani herkesin ne kadar bilmesi gerekiyorsa o kadarına vakıf olması yaklaşımı, İslam´ın insan saygınlığını korumaya gösterdiği titizliğin ifadesidir. Dinen kişiye özel sayılan yerlerin korunarak kapatılmasının emredilmesi bu mahremiyetin önemli bir parçasıdır.
İslam´da hem namaz esnasında hem de namaz dışında belli uzuvların örtülmesi dini görevler arasında sayılmıştır. Öyle ki, namazın şartları arasında sayılan bu ilkenin namaz esnasında ihlal edilmesi namazın bozulmasına sebep olmakta, bunun da dışarıdan bakana göre değerlendirilmesi gerekmektedir.
Konu ile ilgili olarak önce şu soruya cevap aranmalıdır:
Kur´an-Kerim´de, kadınların örtünmesi hakkında ne gibi emirler vardır?
Kur´an´da, kadınların örtünmesini düzenleyen üç ayet bulunmaktadır. Tesettür konusunu tam olarak anlayabilmek için söz konusu üç ayeti bir arada incelemek gerekir. Kur´an-ı Kerim´in, kadınların örtünmelerini düzenleyen ve içinde başörtüsünün de yer aldığı ayet-i kerimesi şöyledir: “Mü´min kadınlara söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mü´min kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınlarına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar. (Dikkatleri üzerlerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey mü´minler! Hep birden Allah´a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (24.Nur–31)
Kur´an-ı Kerim; erkeklerle kadınların birbirleriyle olan münasebetlerinde bakışlarını da disipline etmek zorunda olduklarını bu ayette bildirmektedir.  Ziynetlerinin görülmesine ve dikkati çekecek şekilde ayakların yere vurulması da aynı ayetle sakıncalı görülmekte, bu tür eğilimlerin tevbeyi gerektirdiği haber verilmekte, kurtuluşa ermenin yolu olarak gösterilmektedir.
Kur´an, tanınıp onurun incitilmesini önlemek amacıyla bedensel mahremiyetin muhafaza edilmesini, bireyin hem kendisi hem de aile bireyleri adına dini bir görev saymaktadır. Giyimde sadelik, tabilik ve temizlik temel esaslar olmakla birlikte; giysinin, vücut hatlarını belli etmemesi ve içini göstermemesi de Hz. Peygamberin sünnetinde ilke olarak benimsenmiştir. Ev kıyafetiyle sokağa çıkılmayacağı yaklaşımı da bu hassasiyetten kaynaklanmaktadır.
Nur suresi, 31. Ayet indiğinde Müslüman kadınların eteklerinden başörtüsü yapmaları, incecik bir elbise giyen baldızına Allah Resulünün, bu davranışının doğru olmadığını söylemesi, Müslüman kadınları açılıp saçılmamaları gerektiğine vurgu yapılması; kadın ve erkeğin, fitneye sebep olmayacak, karşı cinsi tahrik etmeyecek ve ağır başlılığını koruyacak biçimde örtünmesi gerektiğine işaret etmektedir.
Örtünme insanın yaratılıştan sahip olduğu ve hayâdan mülhem fıtri bir özelliktir. Farklı kültür ve milletlerde değişiklik arz etse de örtünme ihtiyacının insanlığın ortak değeri olduğu söylenebilir. Bireyin hayasına ve toplumun erdemine işaret etmesi cihetiyle İslam ahlakının üzerinde durduğu önemli prensiplerden biridir.
Bu ayetten anlaşılan hususlar şöyle sıralanabilir:
1-Kadınlar, gözlerini haramdan sakınmalıdırlar. (Bir önceki ayette ise erkeklerin, gözlerini harama dikmemeleri ve ırzlarını korumaları istenmiştir.)
2- Kadınlar, mahremleri olmayan erkeklerin kendilerini görebilecekleri yerlerde, avret yerlerini korumalı yani örtmelidirler.
3-Kadınlar, mahremleri olmayan erkeklere, kendiliğinden görünenler hariç, takılı olan zinetlerini ve ziynet yerlerini göstermemelidirler. (Yüz ve el, kendiliğinden görünen yerler olarak kabul edilir.)
4-Başörtüsü, saçı ve boynu örtmeli, göğsün görünmesine mani olacak şekilde takılmalıdır. (Ayetin nüzulünden önce de bazı kadınlar başörtüsü kullandıkları halde boyunlarını ve göğüslerini açıkta bırakırlardı.)
5-Kadınların, nikâh düşmeyen yakınlarına, mü´min kadınlara, kölelerine, kadına ihtiyacı kalmamış hizmetçilerine ve çocuklara karşı tam tesettür içinde olmaları zorunlu değildir.
6-Kadınlar, gizledikleri zinetlerinin bilinmesini sağlayacak ve başkalarının dikkatini celp edecek davranışlarda bulunmamalıdırlar.
Aşağıdaki ayet-i kerime de kadınların örtünmesini düzenleyen emirler içermektedir:
“Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü´minlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (33.Ahzâb–59)
Bu ayetten anlaşılan şudur: Kadınlar evlerinin dışına, çarşıya, pazara çıktıkları zaman üzerlerine bir dış örtü almalıdırlar. Bu dış örtü iklime ve örfe göre değişebilir. Dış örtü ile insanların arasına çıkmak incitilmemek için önemli bir çare olarak görülmüştür. Ayetin sonunda, Allah´ın “bağışlayan ve esirgeyen” olduğunun ifade edilmesi şöyle anlaşılabilir: Allah, merhamet edici olması sebebiyle kadınların eziyete uğramasını istememiştir veya bu emre iyi niyetle uyanlar, istemeden düştükleri küçük hataları nedeniyle bağışlanırlar.
Tesettür konusunu açıklayan aşağıdaki ayet-i kerime ise, yaşlı kadınlara bazı muafiyetler tanımaktadır: “Bir nikâh ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların, ziynetleri (yabancı erkeklere) teşhir etmeksizin (bazı) elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. İffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.” (24.Nur–60)
Bu ayet, aynı suredeki 31. ayetle birlikte düşünüldüğü zaman çıkan sonuç şöyle ifade edilebilir:
1 - Genç ve yaşlı mü´min kadınlar, mahremleri olmayan insanlara karşı zinet yerlerini kapatmalı; başörtülerini, boyun ve göğüslerini örtecek şekilde takmalıdırlar.
2 - Nikâh ümidi taşımayan, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınlar, dışarı çıktıkları zaman, dış elbiselerini giymeyebilirler; ancak giymeleri kendileri için daha hayırlıdır.
Günümüz dünyasında herkes;´bana göre böyledir´ deyip işe başlaması nedeni iledir ki günümüz kadını, ne yazık ki tesettürü bırakarak, modaya mağlup olmuştur.    Hiç şüphesiz herkesin söz söylediği konuların başında din ve buna bağlı olarak da tesettür gelmektedir.   Neredeyse herkesin bu konuda bir görüşü var. Zannederim algılamada sorunumuz var her halde. Örtmek, örtünmek anlamlarında kullanılan bu kelime sadece başı örtmek olarak değerlendirilir olmuştur. Sadece kadınlara mahsus bir eylem, ümmetin erkekleri ile ilgisi olmayan bir kavram haline dönüştürülmüştür. Oysa hayat rehberimiz Kur´an-ı Kerimin konu ile ilgili bölümleri incelendiğinde konunun böyle olmadığı çok rahatlıkla görülecektir.
Ben buradan tesettürün ilk önce erkeklerden istendiğini söyleyecek olsam herhalde bana gönül koymazsınız. Nur suresinin 30.ayet-i kerimesine beraberce bakmaya ne dersiniz? Ayet-i kerime şöyle:´´ Mü´min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.´´ Arkadan takıp eden 31. ayet-i kerimeye de bir göz atalım:´´ Mü´min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, ziynet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar…….´´ Mesele bu kadar açık seçik ortada iken tesettürü yalnız ümmetin kadınlarına indirgemek en hafifinden Kur´an-ı Kerime haksızlık olur.
Bu ayet-i kerimeler incelendiğinde görülecektir ki müslüman kadının tesettürü bedenini örtmek, erkeğin tesettürü ise gözünü kapamaktır. Tasarrufumuzda bulunan organları sahibinin rızası istikametinde kullanmak zorundayız. Gözlerin otomatik kapıları nerede nasıl açık tutulacak nerelerde ise kapanacak bu sahibinin işi olsa gerek.
Tesettür;  gizli, saklı kalması gereken özelimizi muhafaza etmek ve iffetimizi korumaktır. Tesettürün istenmesinin amacı, kişiliğimizi korumak ve kadının cinselliğinin öne alınarak kullanılmasını önlemektir.
Üzülerek ifade edeyim ki  dünyamızda her şeyde olduğu gibi tesettür anlayışımız da değişmiştir. Modaya dayalı tesettür, kadının güzelliğini ve cazibesini kapatması şöyle dursun, tam aksine ön plana çıkarır bir hal almıştır. Bu durum şunu göstermiştir ki tesettür kavramının içi boşaltılmaktadır.
Unutulmasın tesettür, İmanın dışa yansıyan tezahürüdür, imanın beden üzerinde muktedir olma alametidir. Ayrıca üzerine basarak şunu ifade edeyim ki kadın açısından tesettür denilince bunun sadece başörtüsüne indirgenmesi en basit ifade ile Allah´ın [Azze ve Celle] hakkına tecavüzdür. Kadının tesettürü Kâbe´nin örtüsünden daha kutsaldır. Tesettür; sadece başı örtmek değil, bütün bir bedeni örtmektir. Tesettür, bütünlük ister, parçalanamaz.
Sonuç olarak şunu da bilmek gerekir:
 Başörtüsü ve tesettür, başlı başına (bağımsız) bir ibadet değildir. Gerekli yerleri örtmek; namaz kılabilmenin, mahrem olmayana görünmenin ve dışarı çıkmanın şartıdır. Örtünmenin nafilesi ve kazası yoktur; ne zaman ve nasıl örtünmek icap ediyorsa, öylece örtünmek gerekir.