Güneş doğsa garibem,  
Çok doğsa 
Büyük 
Ülkü gibi. 
Sen, 
Sen, 
Gel be,  
Gavole.

Genelkurmay, Kıbrıs’ta görevlendirilmek üzere özel harp kurslarına katılacak gönüllü subaylar istiyordu. Oğuz Üsteğmen!” Genelkurmaya başvurusunu yapar ve Özel Harp Dairesindeki kursa katılan birçok subayın arasından sıyrılarak çıkan 39 subayla birlikte, o da, başarılı bir şekilde bitirir kursu.  1973 Eylül ayında da TCG Ertuğrul çıkarma gemisi ile Kıbrıs’a doğru hareket ederler. Aynı gemide yer alan Üsteğmen Engin Alan, Erenköy’de görev yapacaktır, Üsteğmen Oğuz Kalelioğlu ise Mağusa’da ve 74 öncesi Kıbrıs’a gönderilen bu subaylar adaya sivil olarak ya öğretmen ya da banka müfettişi olarak intikal etmektedirler.

Mağusa Kalesi kantonal bir bölgedir. 1963-64 yıllarında adada Rumların öncelikle savunmasız Türk köylerinde başlattıkları silahlı saldırılarıyla birlikte Mağusa’da da çatışmalar başlar. Çıkan çatışmaların ardından Mağusa Sancaktarlığı komutanlarının idaresindeki Mücahitler, kaleyi tamamen ele geçirerek bir daha buraya ne bir Rum, ne de İngiliz askerinin girmesine asla müsaade etmez. Liman ise Mağusa kalesinin aksine tamamen Rum polisi ve Rum askerlerin kontrolündedir. 

Türk Mukavemet Teşkilatının merkezi Lefkoşa’dadır ve teşkilatın başında Kurmay Albay rütbesinde bir Bayraktar bulunuyordu. Bayraktarın komutası altında da Sancaktar denilen eski Osmanlı Devlet Teşkilatının idari yapılanmasının küçük çapta bir örneği olan ve adanın farklı bölgelerinde yer alan sancak teşkilatları mevcuttur. Lefkoşa’daki sancağın haricinde Mağusa, Girne, Larnaka, Limasol, Baf, Erenköy, Lefke ve Serdarlı Sancakları vardır adada. Oğuz Üsteğmenin görevi Mağusa Sancağı bünyesindeki Mücahit Tabur Komutanlığıdır. 
Lefkoşa, Ortaköy’deki Türk Kuvvetler Alayı, Oğuz Üsteğmen için Mağusa’daki görev yeri öncesi son durağıdır. Bayraktarlık, genç subayı otomobiliyle Mağusa’ya götürmesi için Kıbrıs Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi Üyesi olan İsmet Kotak’ı görevlendirir. Bu andan itibaren Oğuz Üsteğmen Mağusa’da ikamet ettiği sürece Namık Kemal Lisesine tayin edilmiş bir Tarih öğretmeni olarak Sadi Oğuz ismiyle anılacaktır. Aslında onun adada bulunduğu sürece kullanacağı Sadi Bey ismi babasının ismiydi.
Sadi Oğuz Bey, Mağusa’ya vardığında önce Vatan Şairi Namık Kemal’in kaldığı mekana gider. Hem tarihe hem de vatan şiirlerine tutkusu olan bu genç subayın ilk arzusu, üç yılı aşkın bir süre Mağusa Kalesinde sürgünde kalarak en güzel vatan ve hürriyet şiirlerini yazan, Atatürk’e de vatan ve hürriyet sevdasını aşılayan Büyük Vatan Şairi Namık Kemal’in kaldığı yeri görmektir. Ardından görev yapacağı Namık Kemal Lisesine gider
Mağusa Bölgesine Sancaktar Albay Servet Mörek komuta etmektedir. Servet Albayın Sancaktar olarak kod adı ise Kemal Servet’tir.  Sancaktarlıkta görevli Kıdemli Yüzbaşı Aydemir Erdoğan ise Sivil Savunma ve Harekât Eğitim Subayı olup onun kod adı da Bedirhan Aydemir’dir. Üsteğmen Oğuz Kalelioğlu ise Merkez Tabur Komutanı olarak görev yapacaktır. 
1974 Barış Harekatı başlayana kadar Mağusa’da birçok işler başarır. Mağusa’da mevcut olan Bando Takımını elden geçirir, Mağus a halkı ile diyaloğa girer, Duyduğu lüzum üzerine Genelkurmaydan askerliğini yapmakta olan İslam Enstitüsü mezunu Din Görevlilerisi ister ve adaya gönderilen dört din görevlisinden biri olan Kütahya’lı Mehmet Ali Bilgin Mağusa’ya gelir.    
 
15 Temmuz 1974 Pazartesi sabahı Mağusa halkı güne Rum Radyosunun çaldığı Rumca marşlarla uyanır. Mağusa Bölgesindeki ilk silah sesleri 15 Temmuz sabahı Nikos Sampson'un Makarios'a karşı yaptığı darbe ile birlikte duyulmaya başlar. Polis karakollarını saran Rum Milli Muhafız Ordusu tank ve zırhlı araçları direnişle karşılaştıkları karakolları ateş altına alarak Makarios yanlısı polisleri imha eder. Teslim olan polisler tutuklanırken bunun yanında EOKA karşıtı olan halktan da tutuklamalar başlar.
Makarios’a karşı gerçekleştirilen darbenin ardından meydana gelen son gelişmeler üzerine Bayraktarlıktan Ankara’ya çekilen mesajda; “Rumlar artık saldırılarını Türklere yönelttiler, bu seferki saldırıları önceki saldırılarının hiç birine benzemeyecek. Eğer adaya müdahale etmekte gecikecek olursanız korkarız adada kurtaracak bir tane bile Türk bulamayacaksınız“ diye mesaj gönderilerek içinde bulundukları durumun vehameti bildirilir. Ankara; “19 Temmuz akşamı harekâtı başlatıyoruz. Dayanın, ordumuz geliyor“ diye cevap verir bu mesaja.
19 Temmuz gecesi Genelkurmayın gönderdiği gemiler Mağusa açıklarında, atış menzilinin dışında demir atarak motorlarını durdurur, ardından geminin baş üstünden ışık işaretleriyle kaledekilere mesaj gönderilmeye başlanır. Sadi Oğuz Bey, eline aldığı fenerle gemiye doğru aldığı mesaja mukabil ışık işaretleriyle cevabi mesaj gönderir. Bütün işaretleşmeleri izlemekte olan limandaki Barış Gücü ve Rum askerleri gördüklerini derhal karargâhlarına iletir. Yunanlı Komutan, artık çıkarmanın Mağusa sahilinden yapılacağına dair kesin kanaate ulaşmıştır ki aslında yirmi millik sahil şeridiyle Türk askerlerince yapılacak çıkarma için adadaki en uygun bölge bu bölgedir. 

Gerçekte ise Genelkurmayın talimatı doğrultusunda Sadi Oğuz Bey ile gemiler arasında kurulan iletişim tamamen sahte bir operasyonun parçasıdır ve aslında Mağusa açıklarına gelen Türk gemileri savaş gemisi değil, kuru yük gemilerinden ibarettir. Gerçek çıkarma harekatı Girne bölgesinde Yavuz plajından yapılmak üzere başlatılmıştır.

Mağusa Sancaktarlığı, Bayraktarlığın göndermiş olduğu Bozkurt 70 planına göre savunma yapacaktır. GESAP Genel Savunma Planı olan “BOZKURT 70” planına göre Türk Kuvvetleri Mağusa’ya ulaşıncaya kadar;

1)    72 saat kazanacak
2)    Bölgesini, özellikle Mağusa surlarını savunacak ve Mağusa’daki halkın can ve mal güvenliğini sağlayacak
3)    Mümkün olduğu kadar çok düşman kuvvetini Mağusa’da tutarak çıkarma bölgesinin serbest kalmasını sağlayacaktır.

Mağusa’da Sadi Bey’in komutasındaki Mücahit mevcudu 250 kişidir ve bu sayı halktan eli silah tutanların da katılımıyla 800 kişiyi bulacaktır fakat ne yazık ki ellerinin altında bütün Mücahitlere yetecek sayıda silah ve cephane yoktur. Buna mukabil Rum ve Yunan kuvvetlerinin bu bölgedeki sayısı 8.000 kişidir ve ağır silahlarla donatılmıştır.

Sadi Bey, Mücahitlerine kararlı bir ses tonuyla etkili bir konuşma yapar ve der ki:

 “Düşman ordusu, bizim karşımızdaki kuvvetleri görüpte bu gücün önünde psikolojik bir bozguna uğramamızı ve bu gücün karşısında boyun eğerek kendilerine teslim olmamızı bekliyorlar. Fakat öyle bir şey olmayacak arkadaşlar. Bizim için teslim olmak diye bir seçenek asla mevcut değildir. Buna mukabil ordumuz Mağusa’ya intikal edene kadar şu kuşatma çemberinin içinde çok zor günler geçireceğimizde muhakkaktır. Bizden kat be kat üstün olan düşman kuvvetlerinin, bizim kendilerine kendi rızamızla teslim olmayacağımızı anlamaları da fazla uzun sürmeyecektir. Bunu anladıkları andan itibarende bütün güçleriyle gerçekleşecek olan düşman kuvvetlerinin ağır bir saldırısı altında bulacağız kendimizi. Yalnız unutmamamız gereken tek şey şudur ki, şu ayak bastığımız topraklar vatan toprağıdır ve Mağusa’da, yaşamak, hayatta kalmak için ümitlerini bizim varlığımıza,  savunma gücümüze ve düşman kuvvetleri karşısındaki direncimize bağlamış binlerce soydaşımız vardır. İşte bu sebeple hem kendimizin hem de halkımızın moral gücünü devamlı olarak ayakta ve en üst seviyede tutmamız gerekiyor. Bizim moral gücümüzün kaybı demek halkımız için kaçınılmaz bir felaketin başlangıcı demektir. Bu sebeple kanımızın son damlasına kadar savaşacağız ve inşallah bu toprakları asla düşmana teslim etmeyeceğiz.” 
Devam edecek…