Peygamberimizin doğumu münasebeti ile Mevlit Kandilini idrak ettik.

Peygamberimizin doğumu münasebeti ile Mevlit Kandilini idrak ettik. Bu gecede Hz. Peygamberimizi (as) anlamada rabbimizin bize güzel idrakler/ anlamalar vermesini niyaz ederim. Müftülüğümüz değerli bir ilim adamını şehrimize davet etmiş ve akşam güzel bir Peygamberimizi anlama konuşması dinledik. Fakat her yerde ve her zaman aynı güzellikte şeyler dinleyemiyoruz. Eskiye nispetle yine de güzel şeyler olmaktadır.

Her sosyal olayda olduğu gibi maksadı aşan tavır ve ifadelerle Peygamberimizin doğumu gündeme gelince konuyu yozlaştır-mada üstümüze yoktur. Mevlit Kandili  ile ilgili etkinliklere baktığımızda;  “neler anlatıldı diye değil de, neler anlatılmadı ki” de-mek yerinde olacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığının bu konuda ki samimiyetine örnek olması bakımından Diyanet Aylık Dergi sayı 250’den bazı alıntılar yapalım.

Maksat Hz. Peygamberi anlatmaksa, O’nu önce kendisinden dinleyelim. Hz.Ömer (ra) mimber de Allah Rasülünün (sa) şöyle dediğini nakleder.

“Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları gibi, beni aşırı şekilde övmeyin! Ben ancak Allah’ın kuluyum. Bana Allah’ın kulu ve Rasülü deyin” Buhari Enbiya) buyurmuştur. Yani “batıl bir övgü ile, bende olmayan şeyleri söyleyerek hakkımda yalan söylemeyin.” demektedir.

Kendisine teşehhüdü öğrettiği bir adam “Şehadet ederim ki, Muhammed Allah’ın Rasülü ve kuludur.” deyince, Hz.Peygamber (as)  “Ben Rasül olmazdan önce de kul idim. Şehadet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Rasülüdür “ de! buyurmuştur.

Bir beşer olduğunu hem Kur’an hem de kendisi defaatle açıklamış, önüne davalar getirildiğinde tarafları kendisini yanıltmamaları konusunda özellikle uyarmıştır. (Ebu Da-vut). Kendisini gereksiz methiyyelerle anılmasını yasaklayan ifadeleri bir hayli yekün tutar.

Fakat günümüz insanları nefislerini tatmin için “sevgi zehirlenmesi” diyebileceğimiz ölçüde Kur’an’ın Peygamberine haddi aşacak kadar  ileri övgü ve yakıştırmalar yapabilmektedirler. (Allah haddi aşanları sevmez. (Araf  55)

Örneğin bir konuşmacı onu, kainatın yaratılış sebebi olarak takdim etme sadedin-de, “Muhammedsiz bir kainat sadece bi- zim için değil, yaratıcı içinde anlamsızdır. Kainatın yoktan var oluşuna sebep, Allah’ın Hz.Muhammed’e duyduğu aşktır.” Gibi tamamen Allah ile Peygamberi eşitleyen ve Kur’an dilinde ŞİRK diye ifade edilebilecek cümleler kurabilmektedir.

Ayrıca Hz.Peygamberin (as) Ademden bile daha önce yaratılmış olduğu, Allah’ın nurundan yaratıldığı, bu nurun her doğan peygambere doğumla intikal ettiği, kendisine “salavat” getirenlerin fazileti ile ilgili tuhaf rivayetler, kırmızı gülün onun terinden yaratıldığı, idrar ve diğer vücut atıklarının temiz olduğu, İsra gecesinde diğer peygamberlerin ruhlarına namaz kıldırdığı, duasıyla anne ve babasının diriltilip iman ettikten sonra tekrar öldükleri, Hz.Peygamberin anne ve babasına ve amcası Ebu Talib’e şefaat edeceği, sık sık anlatılan uzun Ukkaşe kıssası, Azrailin nasıl geldiği, nasıl kefenleneceği, cenaze namazının nasıl kılınacağı, kabrine nasıl konulacağı konularını kızı Fatıma ile konuştuğu, kabrinde diri olduğu gibi sürekli anlatılan rivayetler Hz.Peygamberin vefatından  bir iki asır sonra ortaya çıkmaya başla-yan uydurma haberlerdir. (Diyanet aylik Dergi sayi 250)

Bu anlatımlardaki dini/imani sakıncaları halkımızın bilmemesi mazur görülebilir. Ancak halkımıza din konusunda  rehberlik edecek mevkide bulunan din görevlilerinin mazur görülmesi mümkün değildir.

Cenab-ı Hakk’ın kendi elçisiyle ilgili Kur’an’da ki tanıtımı ve övgüsü sanki yetmezmiş gibi bu tür rivayetlerin anlatılmasın-da sakınca görmeyenler hem Allah’a hem de Hz.Peygambere iftira etmekte olduklarının farkına varmalıdırlar.

Hz.Peygamberimizi (as) anlayanlara, O’nun güzel sünnetini Kur’an ışığında yorumlayanlara selam olsun...