Bismillâhirrahmânirrahîm

İbadetler, bir kısmı beden (namaz gibi), bir kısmı mal (zekât gibi) ve diğer bir kısmı ise hem beden hem de mal ile (hac gibi) olmak üzere genel olarak üçe ayrılmaktadır. Bunların eda edilmesi için belli şartlar/rükûnlar konulmuş ve bu hususlara riayet edildiği takdirde dinen geçerli sayılmıştır. Ancak her birinin bu doğrultuda formel/şeklî bir yönü bulunmakla beraber, asıl olan manadır. Zira şekle uygun bir çerçevede yerine getirilmesi gereken ibadetlerde belli bir manevî hedefe doğru ilerlemesi murad edilmiştir. Sözlük manası açısından “salat”ın (namaz) dua/niyaz, “savm”ın (oruç: yükseliş) korunma ve “zekât”ın temizlenme anlamında kullanılması bu amaca matuftur. Böylelikle konulan her ibadetin, gerek birey ve gerek toplum hayatında gerçekleştirmeye çalıştığı hedefler vardır.

Bütün ibadetler, bir yönüyle kulun Allah ile olan bağlarını güçlendirirken, diğer yandan insana şahsiyet kazandırır ve kişiliğini geliştirir. Çünkü ibadet, körü körüne yapılan alışkanlıklardan ibaret olmayıp, aksine adetleri ibadete dönüştüren ve insanı ahlâkî erdemliliğe yönelterek kişilik gelişiminde katkı sağlar. Bir yönüyle eda edilmesi ve diğer yönüyle bunu yerine getirmekle ulaşılacak gayeler ile başta namaz olmak üzere bütün ibadetler, Allah´ın rızasına giden yolun kapısını açan birer anahtar mesabesindedir.

Namaz aracılığıyla müminde kendine özgü bir şahsiyet oluşur; sağlıklı bir vicdan teşekkül ederek, insanı dengeli bir kişilik yapısına kavuşturur. Günde beş vakit kılınan namazda, Yüce Allah´ın huzuruna çıkarak, O´nu anmak, O´na yalvarmak ve şükretmek suretiyle nefsi terbiye etme, olgunlaştırma, ruhu kirlerden arındırma durumu söz konusudur. Hz. Peygamberin (sav); “sizden birinin evinin önünden akan nehirde beş defa yıkanan kişinin üzerinde hiç kir kalır mı?” (Buhârî, Mevâkîtu´s-salât, 6) hadis-i şerifi bu gerçekliğe işaret ediyor.

Yüce Allah (cc); “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk/ibadet etsinler diye yarattım!” (Zâriyât-56) ayetinde vurgulanan yaratılış amacındaki kulluğu en iyi ifade eden temel ibadetlerinin başında, namaz gelmektedir. “Namaz bir nur/ışık” (Müslim, Tahâret, 1) olduğuna göre insanın yaratılış amacına uygun olmayan davranışlarda bulunmasıyla kararmış gönülleri manen aydınlatır. Namaz, Rab ile kul arasındaki manevi bağ olması hasebiyle, hadis-i kutside şu ifadelerle övülür; “‘Ben, namazı kendim ile kulum arasında iki kısma ayırdım; yarısı bana yarısı da kuluma aittir ve kuluma dilediği verilecektir.´ Kul, ‘Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah´a mahsustur.´ der. Bunun üzerine Yüce Allah, ‘Kulum bana hamd etti ve kuluma dilediği verilecektir.´

buyurur. Sonra kul, ‘O, Rahmân ve Rahîm´dir.´ der. Bunun üzerine Allah, ‘Kulum beni hakkıyla övdü ve kuluma dilediği verilecektir.´ buyurur. Kul, ‘O, hesap gününün sahibidir.´ der. Bunun üzerine Allah, ‘Kulum beni yüceltti. İşte bu, bana aittir.´ der. Şu ayetin yarısı bana, diğer yarısı kuluma aittir. Kul, ‘Biz yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.´ der. İşte bu, benimle kulum arasındadır ve ona dilediği verilecektir.´ Kul, ‘Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanların ve sapıtanların yoluna değil.´ der. İşte bu ayetler de kuluma aittir ve kuluma dilediği verilecektir.” (İbn Mâce, Edeb, 52)

Namaz, insan için hayat boyu süren ve ahlâkı güzelleştiren manevî bir eğitimdir. Çünkü bu eğitim, kişiye mükemmel bir müslüman olma şahsiyeti kazandırır. Peygamberin yolunu izleme, görevlerini yerine getirme konusunda insanları eğitir. Namaz, mümini ahlâkî açıdan arındırır ve güzelleştirir. Günde beş kez kılınan namazın en önemli gayesi, insan ile Allah arasında sağlam ve sürekli bir bağın kurulması, kulluk sözleşmesinin yenilenmesi, tevhit anlayışına uygun Allah´a kulluk bilincinin iyice kökleşmesidir.

Resulullah´ın (sav); “Cebrail (as) (bana soru sorup, benim de cevap vermemle) size dininizi size öğretiyor” hadisinde bahse konu olan üç saç ayağı; iman, İslam ve ihsandır. İman; altı inanç prensibini, İslam; beş temel amel prensibini ifade ederken, ihsan; “Allah´ı görüyormuşçasına kulluk/ibadet et! Sen O´nu görmüyorsan da O seni görüyor!” (Müslim, Îmân, 1) şuurunu verip mümini müşahede-murakabe derecesine yükseltir. Bu şekilde her gün beş defa eda edilen namaz, bu bilinci sürekli canlı tutar, her an Allah´ın gözetim ve denetimi altında olduğu şuuru vererek müminde otokontrol mekanizmasını hâkim kılar.

Namazın temel gayelerinden biri de kişiyi fahşa (çirkin işler) ve münkerden (kötülük) alıkoymaktır (Ankebût-45). Bu durumu bizlere bildiren Kur´an-ı Kerim, ibadette olduğu gibi sosyal hayatta da iyi olmayı ve kötü söz-fiillerden korumayı ifade etmiştir. Namaz kılanın bu şekilde olması gerektiğini belirten Cenab-ı Allah (cc), huzurunda durduğu manevi bilinci her an yaşayarak onun kişilik olarak gelişmesini hedeflemiştir.

Namaz kılarken Yüce Allah´ın huzurunda, alçakgönüllülüğü öğrenen birey, insan ilişkilerinde de kibir ve gururdan arınmayı başarabilecek, kazandığı alçakgönüllülük alışkanlığı, insan ilişkilerine de yansıyacaktır.

Sözlerimizi -riayet eden için müjdeleyici ve ihmal edene uyarıcı nitelikte olan- bir hadis-i kutsi ile bitirelim; “Senin ümmetine beş vakit namaz farz kıldım ve onları, vaktinde ve hakkını vererek kılanları cennete koyacağımı kendi katımda vaad ettim. Namazları düzenli kılmayanalar için ise katımda böyle bir vaad yoktur.” (Ebû Dâvûd, Salât, 9)

“İsra”mızın karanlıktan aydınlığa, dalâletten hidâyete, isyandan itaate olan kutlu bir yolculuk olmasını ve “Mirac´ımızın zulümden adalete, kibirden tevazuya, nifaktan infaka yükselişimize vesile olması niyazıyla namaz ve muhabbetle kalınız.

Hayırlı ve nurlu Cumalar…