“Birine edeceğiniz en büyük beddua; Allah sana hayırsız bir düşman versin. Düşmanın bile hayırlısı olmalı ki sizi öldürdüğünde cesedinizi ortalıkta bırakıp kurda kuşa yem etmesin” derdi babam. 

Bizdeki muhalefet düşman değil elbet fakat düşmanın yapmadığını yapmak deyimi vardır ya, işte tam da bizim muhalefet için dile getirilmiş olmalı. 

Allah birini rezil edeceği zaman evvelâ aklını alır. Öyle bir muhalefet partisinin başkanıyla muhatapsınız ki;

Adam Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerimizden habersiz;

Sırf muhalefet olsun diye hayal ürünü politikalar üretip enerjinizi sömürüyor;

Bu da yetmezmiş gibi şizofreninin sınırsızlığına şahit olacağınız bir tımarhanede sizi de kendileriyle beraber delirtip, aklınızı çalmaya uğraşıyorlar. 

Delirmemek işten bile değil. 

Muhatap almak zorundasınız, ana muhalefet. 

Almazsanız ısırıyor. 

Görmezden gelseniz tekme atıyor. 

Bunlarla dans kurtlarla danstan bile daha tehlikeliyken, kendinizi bir anda buz pistinde en zor saltoları atarken buluyorsunuz.   
 
YAĞMUR YAĞIYOR, 
SELLER AKIYOR, 
İMAMOĞLU BODRUM’DAN 
BAKIYOR

   Tatildeyken evinizi su bassa ne yaparsınız? Apar topar fırlar, evinizi emniyet altına alana ve hasarı tespit edene kadar kendinizi rahat hissetmezsiniz değil mi? Bu kendinizi ve kendinize ait hisettiğiniz bir mekânı koruma refleksiyken sorun tam da burada olup, kendisine ait hissetmediği koca bir şehri meteoroloji müdürlüğüne, yağmur tanrılarına, kanalizasyon kapaklarına, Ahmet Usta’ya, Mehmet Efendi’ye ve hatta Zeus’a emanet edip, tüm sorumluluğu üzerinden kolayca atabildiğini sanma ahmaklığını utanmadan TV ekranlarından da dile getirip hepimizin aklıyla sörf yapıp şezlong attığı, viskisini sek yudumlayıp poposunda güneş yanığı ile koşa koşa geldiği İstanbul’a yine aynı hızla elveda diyen Poseidon kılıklı deniz salyangozu, İstanbul’u İzmir’e benzetmenin gururuyla güzelim şehri bundan sonra nelerin beklediğinin müjdesini de vermiş oldu. Yine durumun anlam ve önemine binaen sulu şakalar da yapmaktan geri kalmayıp, kendisine oy verenleri yine mest ederek çok önemli yanığın krem vaktini geçirmemek için acilen uçtu. Sen Zeus’a şehri emanet edersen, O’da yıldırım oklarını senin nazik yerlerinde parlatır. 

Geri döndüğünde o koltuğa oturabilmesi için şöyle yanıksız, yarasız, dinlenmiş, istirahate doymuş, koltuğa lâyık bir poposu olsun kim istemez ki? Oturak yerlerini bu kadar önemseyen bir muhalefetin memleketin ortasına bırakacağı necasetin, pisliğin fragmanını ellerindeki belediyelerde yaptıkları işlerle görüyoruz. Popolarını önemsedikleri kadar ülkeyi önemsemeyen bu insanların geride bıraktığı sadece koca bir lağım çukuru olur. Attıkları kayyum tweetleriyle bir de pisliğin üzerine öyle baba tüy diktiler ki, bunlara oy verenlerin ellerine bulaşan necaseti hiç bir yağmur suyu temizleyemez. Bunların pisliğinde boğulmazsınız dilerim. 

Bizdeki muhalefet görev yerini, memleketi evi bilmediği için; yangın olmuş, sel basmış, ejderhalar şehre inmiş hiç umurunda olmayan bir umarsızlıkla, sanki kendilerine rica minnet emanet edilmiş gibi diledikleri şekilde o evi dağıtıyor, şımarık misafir çocukları gibi mızmızlanarak evimizi de başkalarına satmaktan geri durmuyor. 

Oradan bakınca manyak bir iktidar yanlısı olduğumu sananlara şunu ifade etmek isterim ki;

Hangi partiden olursa olsun ne kopartsak kârdır, koltuk sevdası tüm sevdaların üzerindedir kafasıyla ülkeyi yönetme hayalleri kuranlara parti değil, ümmet bilinciyle insanlara ve hayata baktığımı dile getirebilirim. 

Bizi parti ayrımcılığında değil ümmet şemsiyesi altında bir araya getirmeye ömrünü adamış Erdoğan’ın yalnızlığını savunan biri olarak hiç bir partiye dâhil olmamış olmam en net ifadedir. 

Rahmet yağmurlarınız eksik olmasın efendim.