Her dinin, milletin kutsal kabul ettiği belirli gün ve ayları vardır. Yüce dinimiz İslâmda da bu tür gün, gece ve aylar bulunmaktadır. Meşru bir gerekçe olmadıkça, diğer vakitlerde de yasak olmasına rağmen, savaşmanın, kan dökmenin  büyük günah sayıldığı, saldırmazlık, mütareke (ateşkes) ayları olan “Haram aylar” da kutsal kabul edilen aylardandır. Yüce Allah, bu gerçeğe şu ayette işaret etmektedir:  “ Şüphesiz, Allah´ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında,  Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, Allah´ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin.” (Tevbe,9/36)  Hz. Peygamberimiz (s.a.s) de, Veda Haccı sırasında Mina´da irad ettiği hutbe esnasında da şöyle buyurmuştur. “İşte zaman, hakikaten Allah Teala´nın gökleri ve yeri yarattığı günkü durumu gibi  bir devre girdi: Yıl on iki aydır. Bunlardan dördü haramdır ki, üçü birbirinin ardında Zilkâde, Zilhicce, Muharrem, biri de Mudar kabilesi´nin Recebidir ki o da, Cemaziyelâhir ile Şaban ayı arasındadır. ” (Müslim, Kaseme,29)  Bu aylardan Muharrem birinci, Recep yedinci, Zilkâde on birinci ve Zilhicce de on ikinci aydır. Araplar Hz. İbrahim ve Hz. İsmail zamanından beri bu on iki aydan dördünü haram aylar olarak biliyorlar ve bu aylarda ki savaş yasağına saygı gösteriyorlardı. Bu aylarda birbirleriyle savaş yapmıyorlar ve ibadetle meşgul oluyorlardı. Bu aylara o kadar hürmet ediyorlardı ki, bir adam babasının katiline bile rastlasa ona dokunmuyordu. Bu dört ayın üçü, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem peş peşe gelmektedir, dördüncüsü Recep ayı ise tek başına bulunmaktadır. Peş peşe gelen üç ay boyunca savaş yapmamak, bütün gelirleri savaşlardan elde edilen ganimetlere, çapulculuk, yağma, talan ve çalmak süretiyle hırsızlık yapmaya bağlı olan bazı kabilelere zor gelmeye başlamıştı. Bundan dolayı savaş yapabilmek için bunlardan birini tehir ederek araya boş zaman koymak için ayların tertibi üzerinde oynamışlardır. Bu uygulamaya “Nesi” adı verilmektedir.

            Nesi uygulaması iki şekilde yapılıyordu. Ne zaman işlerine gelse bir haram ayı; kendi arzularına göre savaş ve intikam için adam öldürmenin helâl olduğu normal bir ay gibi kabul ediyorlardı. Daha sonra haram ayların sayısında oluşan eksikliği tamamlamak üzere, bu ayın yerine başka bir ay ilan ediyorlardı. Nesi´nin ikincisi ise, ay yılı ile güneş yılını dengeye getirmek için yıla bir ay daha eklemeleriydi. Böylelikle hac, her yıl aynı mevsime geliyor ve haccı ay yılına göre tayin etme sırasındaki tüm zorluklardan kurtulmuş oluyorlardı. Bu şekilde hac 33 yıl boyunca gerçek tarihinden  başka bir tarihte yapılmış oluyordu. Ancak 34. yılda hac olması gereken  tarihte, yani Zilhicce ayının 9. Ve 10. gününde ifa edilmiştir. Veda haccından bir sene öncesine kadar nesi yapıldığından Hz. Ebu Bekir (r.a) başkanlığında yapılan dokuzuncu sene haccı bile Zilhicce sayılarak Zilkade ayında yapılmıştır. Hz. Peygamberimizin hac yaptığı yıl, tarihler bu şekilde dönerek, ay takvimine göre  gerçek hac mevsimine denk gelmiştir. Bu nedenle Hz. Peygamberimiz Arafat´taki tarihi hutbesinde şöyle demiştir: “ Bu yıl hac günleri, uzun müddet devir yaptıktan sonra gerçek ve tabii tarihine rastladı.” Haram aylarla ilgili hükümler Hz. İbrahim tarafından konulmakla birlikte , hac ibadetinde olduğu gibi zamanla amacından uzaklaştırılmış, ancak İslamiyet´in gelmesiyle yeniden asli hüviyetine kavuşmuştur. Resûlü Ekrem Efendimiz, kendisine karşı savaş açılmadığı müddetçe bu aylarda savaşa girmemiştir. Bir savaşa çıkıldığında da haram aya girilmişse ayın çıkması beklenmiştir. Ancak bir saldırı olması durumunda haram aylar da olsa karşılık verilmiştir.(Müsned,III, 334- 335)

Haram aylar kavramının ancak bütün tarafların kabulü ve saygı göstermesiyle uygulamada faydalı sonuçlar doğuracağı şüphesizdir. Bu dört ayın hürmeti öteden beri süre gelen bir uygulamadır. Cahiliye devrinde bile buna riayet edilmiş, haram aylarda savaş yapılmamıştır, yılın bu dönemi bir barış zamanı olmuştur. İslâmın gelmesi ile barış genel bir prensip, savaş ise saldırıya maruz kalma ve tebliğe engel olunması hallerine has zorunlu bir durum haline geldiği için “ haram aylar” uygulaması kalkmış oldu. Bu nedenle senenin  tüm aylarında da bu yasaklara riayet etmek esas olmaktadır.

”Haram  aylar” içinde Muharrem ayının ayrı bir yeri ve önemi vardır. Muharrem ayı, İslam kültür geleneğinde önemli yeri olan bir zaman dilimini temsil etmektedir. Bu ayrıcalığı “ “Muharrem”  adından da fark etmek mümkündür. Zira “Muharrem” kelimesi, “haram kılınmış”,”hürmete layık” anlamlarına gelmektedir. Muharrem ayı, dini, sosyal ve tarihi önemi haiz olaylara sahne olmuştur. Bu durum Muharrem ayını, İslâm kültürü açısından daha da ön plâna çıkarmaktadır. Muharrem ayını önemli kılan özellikler şunlardır:

1-Hz. Peygamberimiz Muharrem ayını, “Allah´ın ayı olarak tavsif etmiş ve bu ayda tutulan orucun, Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç olduğunu beyan buyurmuştur: “ Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç, Allah´ın ayı Muharrem orucudur. Farz namazlardan sonra en faziletli namaz da gece namazıdır.” (Müslim, Sıyam,202; Tâc, Savm-ı Şehri Muharrem,1) Bu nedenle Peygamberimiz (sav),  Aşûre günü dolayısıyla Muharrem ayının 9,10 yada 10 ve 11. günlerinde 2-3 peş peşe gün oruç tutulmasını tavsiye etmişlerdir.

2-Muharrem ayının ilk günü hicri yılbaşıdır. Muharrem ayı, 12 ay ve 355 gün olan kameri ayın ilk günüdür. Adından anlaşılacağı gibi kameri yılda -güneşin değil- ayın hareketleri esas alınmaktadır. Hicretin 17. Yılında (638) toplanan şûrada, müzakereler neticesinde Hz. Ali´nin (r.a) teklifi ittifakla kabul edildi. Böylelikle Muharrem ayı, hicri yılın başlangıcı kabul edildi.

3-Muharrem ayı , Aşûre gününü de içine almaktadır. Bu ayın 10. günü Aşûre diye anılmaktadır. Bu güne Aşûre denmesinin sebebi hakkında iki farklı görüş vardır. Ancak her iki görüşe göre de temel yaklaşım Arapça rakamlardan “aşr” (on) köküne dayanmaktadır.

a-Muharrem ayının 10. günü olduğu için  b-Allah Teala bu gün 10 peygambere on ikramda bulunduğu için, bu ikramlar ise şunlardır:

1-    Rivayete göre, Hz. Nuh´un gemisi tufandan  Cûdi dağına Aşûre günü oturmuştur. Bilindiği üzere, Hz. Nuh, Allah´ın emri üzerine kendisine inanaları yaptığı gemiye bindirmiş, tufan gerçekleşince, inanmayanlar suda boğularak helak olmuşlardır. Helak olanlar arasında inkar etmeleri dolayısıyla eşi ve oğlu Kenan da bulunmaktadır. (Hûd,25-48)

2-    Hz. Adem´in tevbesi bugün kabul edilmiştir.

3-    Hz. İbrahim bugün Nemrut´un ateşinden kurtulmuştur.

4-    Hz. Yakup bugün oğlu Yusuf´a kavuşmuştur.

5-    Hz. Musa ve kavmi, Firavun´un zulmünden bu gün kurtulmuştur.

6-    Hz. Yunus bu gün balığın karnından kurtulmuştur.

7-    Hz. Davud´un tevbesi bu gün kabul edilmiştir.

8-    Hz. İsa bu gün doğmuş ve bu gün ref olunmuştur.

9-    Hz. İbrahim bu gün doğmuş ve bu gün ref olunmuştur.

10- Hz. Peygamberimizin geçmiş ve gelecek günahları  bu gün bağışlanmıştır.(Umdet´ül- Kâri Şerhi,Sahih-i Buhari,9,191)

Kitaplarda yer alan on ikramın tamamını ilmen doğrulama imkânı yoktur. Ancak Peygamberimiz bunlardan ikisini yani Hz. Musa´nın, bu gün Firavun´un şerrinden emin kılındığını ve Hz. Nuh´un gemisinin Cûdi dağına oturduğunu söyleyen Yahudileri yalanlamamıştır.( Yani doğrulamıştır) (Yavuz,Yusuf Şevki, TDV İslâm Ansiklopedisi,Aşûre,IV,24-26)

 Aşûre aşının bu ayda yapılması ise şöyle rivayet edilmektedir: “Tufandan kurtulan Hz. Nuh (a.s), gemide kalan çeşitli erzaklardan çorba pişirilmesini söylemiştir. Tufandan kurtulanlar o günü kutlayarak sevinmişler, bayram etmişler ve bu çorbadan yemişlerdir. Ancak Hz. Hüseyin Efendimiz ve yanındaki 72 sahabenin Kerbelâ´da yine bu gün  şehit edilmesinden sonra, bu aş onların ruhu için de pişirilip dağıtılmaya başlandı. Aşûre aşı pişirmek ve dağıtmak ne farzdır, ne vaciptir  ne de sünnettir. Ancak müstehap- mendup olduğunu söyleyebiliriz.. Yani yapıldığında sevap elde edilen, terk edildiğinde ise hiçbir günahı olmayan ikram şeklidir. Toplumumuzda birlik, beraberlik, yardımlaşma ve dostlukların pekiştirilmesine, sevgi, saygı ve muhabbetin artmasına vesile olduğu için israfa kaçmadan yapılmasında; hatta Kur´an tilaveti, mevlid, sohbet , vaaz, panel ve konferans programlarıyla birlikte yapılması ve dualar edilmesi, Muharrem ayının manevi atmosferini daha canlı hale getirecektir. Aşûre aşı Muharrem ayının başından itibaren sonuna kadar uygun bir zamanda  yapılabilir. Aşure; paylaşmanın, dayanışmanın ve birlikteliğin simgesidir. Aşure aşında bir araya gelen farklı nimetlerin, aynı ortak tada katkı sağladıkları gibi, milletimiz asırlardır birlikte yaşamanın gereği olarak sevinç ve tasayı, muhabbet ve meşakkati paylaşmaya devam etmektedir. Üzülerek ifade edelim ki Aşûre günü aynı zamanda Peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin ve pek çoğu Ehl-i Beyt´ten olan 72 kişinin Kerbelâ´da şehit edildiği hüzünlü bir gündür. Bu olay bütün Müslümanları derinden  yaralamış ve üzmüştür .  Ehl-i Beyt sevgisi bütün Müslümanların kalbinde yaşamaktadır. Bu vesileyle, şehitlerin efendisi, rahmet peygamberinin çiçeği, cennet gençlerinin seyyidi, ümmetin gözbebeği Hz. Hüseyin ve Kerbelâ şehitleri başta olmak üzere, bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Ehl-i Beyt-i Mustafa´nın muhabbetinin her daim yüreklerimizde bâki kalmasını, onlardan bize tevarüs eden insani ve ahlaki erdemlerin zihin ve gönül dünyamızı tezyin etmesini Rabbimizden diliyorum. Geçmişte yaşadığımız keder ve acıların; yeni üzüntülere sebebiyet vermemesini, aksine bizleri birbirimize sevgi ve muhabbetle bağlamasını , Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt  sevgisi etrafında kenetlenen aziz ve necip milletimizin barış, huzur, güven, karşılıklı sevgi ve saygı içerisinde yaşamaya devam etmesini Cenab-ı Mevla´dan niyaz ediyorum.

                                                                                         Şevket BOYRAT

                                                                            Çeltikçi Köyü Camii İmam Hatibi