Plâton 'Devlet' adlı kitabında, herkese yalnız kendi yapabileceği iş verilmedikçe,bu devletlerin başının dertten kurtulamayacağını söylüyor.Bir ayyaşa ve hırsıza milleti yönetme yetkisi verirseniz;ya kıyak kafayla vatanı keyfine göre satacaktır ya da başkası adına kadrolu hırsızlık yapacaktır.            
                                  
   Alışmış kudurmuştan beterdir desek yine de tarif edemeyiz. İflâh olmaz bu kleptomanlar tarihin izlerini milletin hafızasından silmek için eğitim sistemini sözde aydın (ayak) takımına havale edip önce değerlerimizi, hafızamızı ve tarihimizi resetlediler,ardından nesli bozmak gâyesiyle ucube fikirleri kalplere yerleştirerek Andersen’den masallar eşliğinde mavi gözlü devler yarattılar. Tarihe madik atarak işe soyunmak fikri, bizi bize yabancılaştıran en mühim unsur.                                                                                               
   Kâdim bir medeniyetten gelen bu vatanın gerçek evlâtlarının gösterdiği gevşeklik,bugün içinde bulunduğumuz vahametin sebebidir. Ne olursa olsun, hangi yenilgiye mâruz kalınırsa kalınsın, ister sandıkta, ister cephede teslim bayrağı çekip veyahut her türlü zafer karşısında gevşeklik gösterip rehavete kapılmak bizlerin yapacağı iş olmamalı. Yenildikçe çalışan,yendikçe çalışan bu işin ağababaları, kinlerini diri tutmanın sonucu avantajı ele geçirmişlerdir. Yüzyıllar sonrasının hesabını yapıp yılmadan, yenilgiye aldırmadan, kazansalar dâhi zafer sarhoşluğuna düşmeden plânlarında en ufak bir değişiklik göstermeyen şer odaklarından azim ve kararlılık hususunda öğreneceğimiz çok strateji mevcut. Çalışmak denince akılda pozitif bir çağrışım yapsa da, şeytanın fason işçiliğine soyunanlar için her türlü katakulli uğrunda dökülen ter kutsal sayılır.                                                                                                                                                                                  
   Fikir ve siyaset adamı eksiğimiz var. Yakın geçmişe baktığımızda bir Erdoğan, Erbakan, Özal ile olacak iş değil bunlar.30-35 yılda bir karşılarına diktiğimiz bu  insanları, martılar çöplüklerde ağlarken mâkam odalarında sevişenlere kurban ettiğimiz zaman, bunların dalavereleriyle asla baş edemeyeceğiz. Sahip çıkamadığımız bu Hamza yürekli vatan aşıklarını İnşâllah çok aramayız. Düşmana düşmanın silahıyla mukabele etmek gerekir fakat bu söz bize onların ahlâkıyla ahlâklanarak değil, her zulmün ve desisenin karşılığı olan vicdanlı, adaletli bir oyun kırıcıyla işe soyunmak lâzımdır. Akıl ve vicdan siyaseti gütmek davamızın ahlâkı olmalıdır. Hasmından bile ders alabilen insandır zafere ulaşabilen… Boş durmak yok, boşluk asla yok. İşin biri bitecek, biri başlayacak. Davaya adanmamış bir hayat mesaisi bizi yiyip bitirmedikçe,24 saatle yetinmeyip 25.nci saate göz dikmedikçe, oturduğumuz koltuğun yayları bizi rahatsız etmedikçe şer odaklarıyla mücadele etmemiz asla mümkün olmayacaktır. Sentetik eylemlerle sanal plâtformlarda hasmın maskesini indirmeye çalışmak, çocuk eğlemekten başka bir amaca hizmet etmiyor. Elbette siber âlemin katkısı asla yadsınamaz. Mcluhan’ın ifade ettiği gibi ‘küresel köy’ hâline gelen evrende artık sınırlar içinde kalıp, dışarıya taşmayan ve haberdar olunmaması mümkün olmayan hiçbir olayın kalmadığı, insanların kitleler hâlinde örgütlenip seslerini duyurmasının en kolay ve ucuz yolunun elimizdeki teknolojik aletler vasıtasıyla olduğunu biliyoruz fakat bizi eylemsizliğe ve sadece en ilerisi kınamaya kadar gidecek olan tepkilerimiz, sosyal örgütlenmedeki zayıflığımızı gösteriyor. Bu hususta daha ciddi ve temiz kanallar oluşturmak, bilginin teknolojik aletlerimizin ekranına düşene kadar hangi yollardan geçeceğine müdahil olmak hasebiyle bu işin uzmanlarını yetiştirmek çalışması dikkate değer olmalıdır. Sosyal medyanın gücü böyle olduğunda bize fayda sağlayacaktır. Artık klavye başından yazılan tek bir cümle ile eylemler başlayıp biterken, bizim buradaki açığımız düşünülesi bir durum. Yoksa gezi mesâisi biter,15 Temmuz başlar,15 Temmuz biter, oy kapkaççılığı ile yola devam ederler. Velhâsıl dinlenme ve pes etmesi kitabında yazmayan şeytanın bu kadrolu elemanlarına geçit verirsek, davamızın bizden soracağı hesap, vebâl olarak bize yetecektir. Dünya Hak ve bâtılın meydan muharebesi için yaratılmışken, bize ne oluyor da mücadeleden vazgeçiyoruz? Vatanın her köşesini Okçular Tepesi sayıp, rehavete kapılmadan, safları sıklaştırarak durmak yok, yola devam diyerek ilerlemeliyiz.                                                                                                                                                                             
   Mücadele, fikir ve siyaset adamı yetiştirmek işi evvelâ evlerde başlar. Donanım isteyen bu işin başöğretmeni de annedir. Kendinize hayır kapılarını açmadığınız, kumandayla mutfak arasında geçen, dedikodu sofralarının başat sorunu hâline gelen çiğköfte tarifleri ile demini almış çay eşliğinde sası muhabbetlere imza attığınız altın günleriniz, neslinizin ahlâkının köküne kibrit suyu döktüğünüz mâbedleriniz olmaktan çıkmadıkça, erkeklere yüklediğiniz vatan savunmasının başarısı asla mümkün olmayacaktır. Bu iş tam da sizinle başlar. Nene Hatunlar’a, Tayyar Rahmiyeler’e, Erzurumlu Kara Fatmalar’a benzemediğiniz müddetçe bu vatan eksik, yarım, aksak kalacaktır. Gece-gündüz hiç durmadan dizileri ve parazit kahramanlarını evlerinize almaktan vazgeçmediğiniz, bu dizilerle değerlerinize tecâvüz edilirken evdeki bu hâyâsızlığa dur demeyip ahlâksızlık orgazmına doymadığınız sürece çocuklarınıza düşmanın hangi tehlikesini, çirkin yüzünü anlatacaksınız da onları her daim diri ve uyanık tutacaksınız? Siz uykudayken nasıl uyandıracaksınız? İnsan yetiştirmek hassasiyetini size tahsis edilmiş bir nimet olarak görmediğiniz zaman, Behlül’ün fermuarıyla, Bihter’in etek altını nimet bilip, fikri sakat ve cenabet çocuklarla toplumun ahlâkına kastetmiş canlı bombadan 
başka bir varlık ortaya çıkartamayacaksınız. Ahlâk celladlarıyla mücadele evvelâ sizinle başlıyor. Tarihte iz bırakmış imparatorluklara baktığınız zaman arkalarında sağlam bir ana göreceksiniz. Allah kadına insanı eğitmek gibi âli bir görev vermiştir. Dünyanın yaratılış gâyesinin başrolünde olan kadınlarla eğitimi önce evlere, sonra topluma yaymadığımız, bu işe soyunmadığımız sürece, yaratılışa ters çocuklarla yol alınamayacaktır.             

     Niyeti hâlis olanın, her işi hayra çıkar. Niyetlerimizi önce bir tevbeden geçirelim. Allah bu uğurda atacağınız her adımı bereketli kılsın efendim.