Sultan III. Mustafa zamanında topçuluğun ve donanmanın ıslahıyla görevli olarak Osmanlı devletine gelen, Macar asıllı Fransız subayı Baron de Tott, “ Memoires sur les Turcs et Tartares” adlı eserinde, Kanuni Sultan Süleyman devrinde geçen ilgi çekici bir istimlak meselesini nakleder:

-“Süleymaniye Camii’nin yeri tespit edildiğinde, inşaatın yapılacağı arsanın tam ortasında, evini hiçbir suretle satmak istemeyen bir Yahudi vardı.

Çok büyük paralar teklif edilmesine rağmen Yahudi kararından vazgeçmiyordu.

Önünde bütün dünya ordularının mağlup olduğu ve bütün imparatorların eğildiği muhteşem Süleyman’ın, o Yahudi’yi idam ettirirken, evini de yerle bir etmesi beklenirdi.

Ne mutlu, davalarını adaletin hükmüne bırakan ve çevresindekilerin yargılarına değer vermeyecek kadar büyük bir ruh taşıyan hükümdarlara!

İşte Sultan Süleyman da böyle bir insandı. Kanunu çağırmak için tahtından indi. 

Şeyhülislama yazdığı mektupta şöyle diyordu:

-“Bir adam, Allah Teâlâ adına bir mabet inşa etmek istemektedir.

Müslümanlar böyle mukaddes bir iş için mülklerini satmaya seve seve razı oldular.

Ancak bir Yahudi, bu teklifleri reddederek mülkünü satmıyor.

Bu adam nasıl bir cezayı hak etmiştir?” 

Şeyhülislam cevabında:

-“Hiçbir cezayı hak etmemiştir.

Zira kişiler arasında fark olmaksızın, bütün mülkiyetler mukaddestir.

Böylesine mukaddes bir kanununu çiğneyerek, Allah Teâlâ adına bir mabet inşa etmek doğru olmaz”

Kanun, çocuklarına, belki de ileride israf edilecek bir arsayı bırakmak isteyen Yahudi’nin arzusuna uygundu.

Ancak Padişahlara tanınan bir hakka göre, ihtiyacı olan her evi kiralayabilirdi.

Bu yüzden, Yahudi’yi ve mirasçılarını kapsayacak bir kontrat yapılması, mülkiyetin korunması ve ancak ondan sonra evin yıkılarak yerine camiin yapılması uygundu.

Şeyhülislamın fetvası kelimesi kelimesine uygulandı.

İşte Osmanlı’yı Osmanlı yapan bu değerlerdi…

Allahu Teala Nisa suresinde şöyle buyurmuş:

Ey âmenû olanlar! Kendinize, anne ve babanıza ve yakınlarınıza bile olsa, zengin veya fakir de olsalar, Allah için adaleti yerine getiren şahitler olun.

Çünkü Allah, ikisine de daha yakındır.

Adaletli davranmak için, artık nefsinize uymayın.

Ve eğer dilinizi eğip bükerseniz (sözü değiştirirseniz) veya (haktan, adaletten) yüz çevirirseniz o takdirde muhakkak ki Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır.

Osmanlı Devleti, hakikaten sadece dini, milliyeti ayrı insanların değil, kurdun kuşun bile huzur içinde yaşadığı rüya gibi bir toplum yapısı inşa etti…

Bizler de bu düşünceyle yaşamımızı sürdürürsek üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir iş olamaz…

Hele hele şu günlerde birlik beraberliğimize kastedip toplum huzurumuzu bozmaya çalışanlara dikkat edelim bunlara fırsat vermeyelim…

Bu vesileyle de Ramazan ayınızı tebrik ediyorum…

Allah hepimizi Ramazan ayına çıkarmayı nasip etsin…